Tarih: 25 – 29 EKİM 2024
Kamp Alani: KARAYALAK KAMP ALANI
Katılımcılar:
Gezi Sorumluları: Ahmet Yasin Ergenç, Asya Küçükbasmacı
YK: Betül Aykul, Burkay Kınık, Filiz Özerdem, Baran Taşan, Mert Umut, Şefika Güney, Meryem Örnek, Ahmet Kahraman, Bahar Çiftçi, Sinem Öznur, Alim Örnek, Muharrem Yıldız,
Eskiler: Ayhan Köroğlu, Hakan Ak, Dilara Karabekmez, Rana Uygun, Selçuk Değirmenci, Kerem Tuğrul, Mert Deniz Kılıç, Habibe Bilgin, Simay Salman, Fatıma Şüheda Özdinç
Yeniler: Busegül Tan, Tuna Civan, Bengisu Koçak, Yunus Gürbüz, Esin Kilimcioğlu, Elif Özüberk, Sıla Başköylü, Mehmet Kaan Özer, Duygu Erkin, Sina Purisa, Zeynep Su Akyol, Ceren Alagöz, Ece Naz Özkan, Talha Özdoğan, Serkut Değirmenci, Zehra Timur, İsmail Özgür Uzun, Beyza Er, Şeyda Akbaş, Yusuf Aygün, Erdem Çakılcı, Yakup Emre İvecan, Seçkin Yetkin, Serdar Kara, Ayberk Zenginoğlu, Deniz Alp Kalkan

(ve bizimle olamayan… Cem Gürbüz, Kutay Atak, Cihan Kocaoğ, İbrahim Rahman Coşkun, Cemre Koçer)

Yazan: Asya

Kamp öncesinden ve hazırlıklardan birkaç mesele:
Son günlere kadar Sokullupınar Kamp Alanında kalmayı planlasak da 29 Ekim münasebetiyle planlanan 101 kişilik Emler faaliyetinin katılımcılarının da Sokullupınar’da konaklaması nedeniyle kamp alanının dolmuş olacağını düşündüğümüzden kamp yerimizi Karayalak olarak değiştirdik. (Dağa gittiğimizde Sokullupınardan geçerken durumu değerlendirip orada konaklayıp konaklamamayı tekrar tartıştık hatta karşılaşığımız dağcılar fazlasıyla ısrar ettiler orada konaklamamız için. ancak daha rahat ve izole olmak için planladığımız üzere Karayalak’ya kamp attık.)
Tasarruf tedbirleri nedeniyle oldukça uğraşsak da okuldan iki adet 27lik servis aldık.

25 EKİM 2024

Saat 21.30 olduğunda 50 kişi Güney Meydan’dan servislere yerleşmiş ve Niğde’ye doğru yola çıkmıştık. Çok vakit kaybetmeden vampir köylü oynamaya başladık ve ilk kez herkesin katıldığı, kimsenin “ben oynamıcam yaa” diyip uyumadığı bir oyuna şahit oldum (kesinlikle zorlama yoktur) Servislere eksiksiz binip, zar zor sığdıktan sonra oldukça azalan gezi sorumlusu gerginliğim, oyunla beraber iyice dağılmış ve bir anlığına her şeyin yolunda gideceğine inanmıştım ki… Niğdeye otobüsle gelecek olan mezun ekibimizden otobüslerinde bi sorun olduğu ve Alibeyköy’den çıkamadıkları mesajı geldi. Çok sevgili mezunlarımız (Cemre, İbrahim, Cem, Cihan, Kutay) İstanbul’dan çıkamıyorlar ve başka bir otobüs yahut araba kiralama yoluyla da gezi planına uyacak şekilde Aladağlar’a ulaşamıyorlardı. Onları kampımıza dahil edemediğimize derinden üzülsek de yolumuza devam ettik. Ancak çözülmesi gereken sorunlar ortaya çıkmıştı: çadırbaşı olan mezunlarımız ve çantalarındaki malzemeler kampın geri kalanını da ilgilendiriyordu. Ayrıca Dilara, zirve planladığı ekibinin gelememesiyle tek başına kalmıştı, ona halihazırda kurulu diğer Karasay/Eznevit ekiplerinden biri olan bizle gelmesini teklif ettik. Çadırbaşısız kalan çadırlardaki daha deneyimli kişilere çadırbaşlığı görevi verdik ve eksik malzemeler çadır ya da teknik malzemedense daha çok yemek olduğu için bu çadırlarla yeni bir yemek alışverişi yapmayı planladık.

26 EKİM 2024

Saat 12’yi geçti ve yeni bir gün başladı, böyle bir aksilikle başlayan yolculuğumuz beni oldukça huzursuz hissettirmişti ve bütün gece uyumadan diken üstünde gitmeme neden olmuştu. Herkes uyuyor, ertesi gün için dinlenmeye çalışıyordu, bense tam uykuya dalacağım sırada şoförümüzün telefon konuşmasıyla uyandım. Önce benimle konuşuyor sandım, çanta mı düşmüş diye soruyordu, herhalde koridora çanta düşmüştür diye bakındım ama ortalıkta bir şey yoktu. Telefon konuşması biraz daha farklı ilerlemeye başladı: otoyola dağılmış… hepsi mi düştü… kimse yola çıkması otobandayız birine bi şey olur… hayvan sandım… dağılmış her şey… otobandayız durmayın… Hiçbir şey anlamıyordum, herkes uyuduğundan kimseye bir şey de soramıyordum ama parçaları birleştirince diğer otobüsün kapılarının açıldığı ve çantaların yola saçıldığını anladım. Bir anda gezinin akıbetini düşünmeye başladım… Kimin çantası düştü, içinde ne malzeme vardı, çantasız faaliyet yapma şansımız neydi, aramızda eksik malzemeleri topalaybilir miydik, ya düşen çantalarda çadır vardıysa… Bunca düşüncenin arasında en çok tekrarladığım şey umarım benim çantam düşmüştür dileğiydi, daha fazla insanı kampa götüremiyor olmak istemiyordum.

Diğer serviste ve olaylara daha yakından şahit olan sevgili gezi sorumlum Ahmet Yasin’den olay üstüne birkaç kelam yazmasını rica ettim:

“Sonradan olayın aslı ortaya çıktı. Gecenin bir vakti otobanda tam gaz seyreden otobüsün arka kapısı bir anda açılıvermiş, 1 büyük, 1 küçük çanta, bir de bot yola saçılmış. Sesten uyanan arka 4’lü diğer çantalara sarılıp daha büyük bir felaketi önlemiş. Büyük çanta ufak sıyrıklarla kazayı atlatmış ancak küçük çanta ve bot kayıp… Olayın şokunu atlattıktan sonra eksik malzemelerimizi tespit edip bir çözüm arayışına girdik. Neyse ki fazladan trekking botu getiren arkadaşlarımız sayesinde botu çözdük. Çantada yitip giden abur cuburlar için ise yas tutmak yerine paylaşma yoluna gittik. Siz siz olun, arka kapıyı mutlaka anahtarıyla veya manuel olarak direkt üzerinden kilitleyin.”

Olaylarla dolu bir gecenin ardından planladığımızdan çok daha geç bir saatte nihayet Niğdeye ulaşmıştık. Bir Sonbahar geleneği olarak çorba içmek için İlkbahar Lokantası’na gittik. Ancak geç bir saatte geldiğimiz (10.00 ) ve haber vermediğimiz için pek çok çorbanın sonuna yetişmiştik. (gelecek gezi sorumlularına sesleniyorum, siz siz olun İlkbahar Lokantasını aramayı unutmayın) Karnımızı doyurmak, sonrasında çay içmek ve bazı çadırlardaki eksikleri tamamlamak için alışveriş yapmakla zaman geçirdik.

 

11.45te otobüslerimize yeniden yerleştik ve Aladağlara yaklaştıkça artan heyecanımızla yola koyulduk. Solda dağlar görünmeye başladıkça Mert bize Aladağlar hakkında ufak bi sunum yaptı ve gördüğümüz dağlardan bahsetti (diğer serviste ne oldu bilemeyeceğim) Saat 12.30 gibi Demirkazık Köyüne vardık. Dağa gidişimizi traktörle yapmayacaktık, yürüyüşümüzü Dağ Evinden Karayalak kamp alanına planlamıştık. Yine de Ulvi Abi bizi Dağ Evinde karşıladı ve hepimize çok lezzetli elmalarından dağıttı. Teşekkür ederiz.

 

Şeyda Akbaş & Ayberk Zenginoğlu:
Servislerimizle dağ evine ulaşıp üstümüzü değiştirip hazırlandıktan sonra saat 14.00’da dağ evinden tek sıra halinde 4 ayaklı 50 kişi Aladağları seyrederek kamp alanına doğru yola koyulduk.

Birçoğumuz sırtında yük eşliğinde ilk defa yürüyordu ve başlarda biraz zor gelse de batonların da yardımıyla alışmamız çok uzun sürmedi. İlk molamızı yürüyüşe başladıktan 40 dakika sonra 14.40ta verdik, saat 15.00’da yola devam ettik.

15.35te ikinci molamızı verip 16.00da ‘çanta sırta’ anonsuyla yolumuza devam ettik. 101. Yılında 101 Dağcı etkinliği sebebiyle yolculuğumuz sırasında bir sürü dağcıya ve Niğde Valisi Cahit Çelik’e denk geldik. Sokullupınar kamp alanına vardığımızda ise bize arabayla elma, kuruyemiş ve gözleme göndereceğini söyledi, oradan da yola koyulup kendi kamp alanımıza vardığımızda ise saat 17.00 olmuştu. Bizi çoğumuzun beklediğinden daha soğuk bir hava karşıladı, ateşin başında gitar çalarak marshmallow yeme planlarımız hayal olmuştu. Kamp alanına gelir gelmez her çadır kendine bir alan belirleyerek çadırlarını kurmaya başladı.

Çadırlarımızı kurmayı bitirdiğimizde kampımıza bir araba gelip valinin vadettiği elmaları ve kuruyemişleri bir çantanın içinde bize dağıttı ama ne yazık ki gözlemeler hayallerimizi süslemekten ötesine geçemedi. Herkes fazlasıyla acıkmıştı, her çadır yemeğini yapmak için yemek setinin başına geçti, ocaktan çıkan ateşi görmemizle yüzlerimizin gülmesi bir oldu. Yemekler yendikten sonra YK bizi yemek yediğimiz siyah tentenin etrafında toplayarak yarın yapılacak etkinliklerin konuşmasını yaptı ve sessiz saat 21.00 ilan edildi. İlk kez Aladağlar’a gelmiş olanlar üşümeleri ve heyecanlarını paylaşacak yancı ararken, yanında getirdiği yedek kıyafetlerle küçük bir spor mağazası gibi olan Filiz gördüklerine üşüyenlerin yedek kıyafetleri giyebileceğini söylüyordu. Dağ çetinliği ve yüceliğiyle içimizdeki heyecanı fazlasıyla körüklemişti, kafa lambalarının da sönmesiyle gökkubbede yıldızlar parlamaya başladı. Tulumlara girildi, merak ve hafif üşümeyle birlikte gözler diğer güne kapandı.

27 EKİM 2024

Trekking: Narpuz Boğazı Girişi / Karayalak Vadisi Girişi (Kapı)
Zirve Faaliyetleri
-Bozkaya
-Emler Batı
-Karasay / Eznevit

Zirve ekipleri faaliyetleri için güneş doğmadan kamptan ayrılmıştı. Kampta kalanlar ise Narpuz Boğazı’na doğru olan trekkingimiz için 09.15te yola çıkmıştı. Öğlene doğru Bozkaya ekibi de, trekking ekibi de kamp alanına geri dönerken Emler Batı ve Karasay/Eznevit ekipleri hala faaliyetlerini sürdürüyordu. Kısa süren trekking, Kapı’ya doğru yeni bir rota ile sürdürüldü. Trekkingden dönenler yemek hazırlamaya başlamışken Karasay/Eznevit ekibi de kamp alanına döndü. Ancak Emler’deki Hakan ve Alim’den çok kısıtlı haber alabiliyor ve saat ilerledikçe daha çok endişe duyuyorduk. Hava iyice soğuyup neredeyse tüm kamp çadırlarına çekildikten sonra hala ikisinden de haber alamamakta ve ne durumda olduklarını bilmemekteydik. Aşağıda yer alan faaliyet raporlarında detaylıca anlatıyorlar olan biteni, yanımıza sağ salim döndükleri için çok mutlu olduğumuzu bir kez daha söyleyelim…

Trekking: Narpuz Boğazı Girişi / Karayalak Vadisi Girişi (Kapı)

Selçuk Değirmenci:
2. gün sabah hafif bir gecikmeyle 9.15 civarı yola koyulduk. Rotamız Narpuz’a doğruydu. Tatlı tatlı ilerledik, sık sık poları bir giydim bir çıkardım. Rota Narpuz 1 den sonra Narpuz 2 olarak devam ediyordu.

Güzel güzel manzaramızı izleyerek yürümek ve aynı zamanda sohbet etmek aşırı zevkliydi. Narpuz 1’den tam Narpuz 2 ye geçmiştik ki dik yamaca kar birikmesi rotayı kaygan hale getirmişti. Bu önümüzde büyük bir engeldi. Herkesin orayı geçerken veya geçtikten sonra dönüş yolunda inerken düşme, yaralanma veya yuvarlanma durumunun yaşanabilme olasılığı yüksek olan bir yerdi. Her ne kadar üzücü olsa da 1 kişinin bile orada sorun yaşama ihtimali olduğundan dönmemiz gayet mantıklıydı.

Erken döndüğümüz için gruba bir hüzün bastı ama telafisi olacaktı. Saat daha sadece 13.00-13.30’du. Eğer hemen kamp alanına gitsek günün yarısı boşa gitmiş olacaktı. Bu yüzden gerçekleştiremediğimiz ilk günkü rota kısa olduğu için oraya gitme kararı aldık. Orası Karayalak Vadisiydi. Hızla toparlanıp başladık yokuşu çıkmaya.

Etrafta hatırı sayılır miktarda kar vardı (3 yıldır kar görmemiş ben için bu miktar gayet fazlaydı). Kısa ve yorucu olmayan bir yürüyüşten sonra başarıyla Karayalak Vadisindeki kapıyı görecek kadar ilerledik. Tabii gerçek bir kapı yok ortada. Ama Aladağlardaki önemli geçitlerden biridir kendisi.

Fotoğraflar çekildi, ufak mola verildi, gölgeye geçen dondu güneşe geçen yandı derken yaklaşık 45 dakika ila 1 saat yakınlıkta olan kamp alanımıza dönüş yoluna koyulduk. Buraya uğramak güzel oldu çünkü herkes zirve yapmak için önemli yerlerden birisi olan Karayalak Vadisini tanımış oldu. Kamp alanına döndüğümüzde saat çok geç değildi. Yemek hazırlarken çok zorlanmayacaktık. 18 den sonra hava gerçekten soğuk olmaya başlıyordu ve biz 16.30 civarı kamptaydık. Müthiş lezzetli yemekler (ton balıklı domates soslu makarna) olduktan sonra muhabbetler edilmeye başladı. Ama tabii benim geceden kalma bir üşümem olduğu için tuluma girip ısınma isteğim sohbet etme isteğimi bastırdı. Mert’in verdiği termal battaniye sayesinde ayaklarımın tir tir titremesinden ucuz yırtmıştım. Siz siz olun tulumunuzu çadır başınıza sorun ve +8° konforlu bir tulum alırken bir daha düşünün.

Bozkaya Zirve Denemesi (27.10.2024)

Ekip: Ahmet Kahraman, Meryem Örnek, Şefika Güney
Rota: Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış Rehberi, 22.5 rotası
Malzeme: Kask ve su (kişi başı 3 litre)
Yazan: Ahmet Kahraman

Seneni başından beri yaptığımız “üçümüz zirve yapalım” planını; iki yaz kampını es geçtikten sonra, nihayet sonbahar kampında gerçekleştirme fırsatını bulmuştuk. Hepimiz ilk defa Karayalak kamp alanına gideceğimizden oradan gerçekleştirilen zirve faaliyetlerine pek aşina değildik. Biraz araştırdıktan sonra klasik rotası teknik zorluk içermeyen ama bir miktar uzun süren Bozkaya zirvesini denemekte karar kıldık. Önceki sonbahar kamplarında da denenmiş ve gidilmiş bir zirve olduğundan rapor bulma ve bilgi toplama konusunda pek sorun yaşamadık. Kampa gelmeden önce, yazılmış raporların ve çekilmiş fotoğrafların ışığında fazla kar olmayacağını düşündük ve kazma, tozluk, eldiven vs almamaya karar verdik. Planımız kamptan gece 03.00’da çıkıp en geç akşam 19.00’da kamp alanına dönmekti. En geç 13.00’te zirvede olamazsak dönüşe geçecektik.

27 Ekim
Gece 02.00 gibi uyandık. Kahvaltı yaptıktan ve hazırlandıktan sonra 03.20’de yola çıktık. Karayalaktan Narpuz boğazına giden geniş bir patika/traktör yolu mevcut. Bu yüzden sıkıntı yaşamadan rahat bir şekilde 04.00’da Narpuz boğazının girişine ulaştık ve 04.30 gibi 1.Narpuz’un ortalarında mola verdik. 15 dakikalık molanın ardından yola devam ettik. Rotada 2.Narpuz’a girmeden sağ tarafa, kör boğaza doğru yükselmek gerekiyor. Biz karanlıkta patikayı kaybedip dönmemiz gereken yerden önce sağdaki çarşaklara doğru yükselmeye başladık. Bunun bizi yormasına ve vakit kaybettirmesine rağmen geri inmek yerine yan geçişler yaparak bir şekilde kör boğazın girişine ulaştık. Buraya vardığımızda saat yaklaşık 05.45’ti ve mola verdik. Kör boğazın girişi beklediğimizden daha karlı (önceki gün uzaktan gördüğümüz kör boğazdaki beyazlıklar kireçtaşı değil karmış) ve soğuktu. Buranın gölgede kaldığı için karlı ve soğuk olduğunu ve yukarı çıktıkça kar miktarının azalacağını varsayarak yola devam etme kararı aldık. Takip etmemiz gereken orta kısımdaki slabler karlı olduğu için sağdaki çarşaklardan gittik. Bu noktada karın yumuşaklığı ve derinliğinin az olması sebebiyle attığımız adımlar yere denk geliyordu. Bastığımız yerlerin çarşak mı, slab mi, batak kar mı olduğunu bilemediğimizden daha dikkatli yürümeye başladık ve bu bize vakit kaybettirdi. Yükseldikçe azalacağını umduğumuz kar, tersine derinliğini artırmaya başladı. Bazı noktalarda diz altına kadar battık ve tozluğumuz olmadığından ayaklarımız ıslanmaya başladı. Yolun dikleştiği noktalarda, slab üstü kar olan yerlerde birkaç defa düşünce de ellerimiz üşümeye başladı. Saat 07.00 – 07.30 arası çanağın dibindeki çarşakların girişine (2700 – 2800 m arası) ulaştık. Zirvenin gecikeceğinden, inişin kar sebebiyle normalden uzun süreceğinden ve üşüdüğümüzden bu noktada dönme kararı aldık. Kör boğazdan inmek, çıkmaktan daha zor ve süre olarak daha uzundu. Bazı noktalarda oturup kayarak indik. Kör boğazdan çıktıktan sonra bu sefer doğru yolu takip ederek 10.30 – 11.00 arası kamp alanına ulaştık.

Her ne kadar dönsek de keyifli bir faaliyet oldu. Meryem ve Şefika’ya teşekkürler <3

Takip ettiğimiz wikiloc: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/karayalak-kamp-alani-dipsizkor-vadi-bozkaya-hurtepe-emler-zirve-demirayaklar-52812882

 

Şefika ve Meryem tırmanıyor, arkada İtoturumu

Yukarıda, çarşağın bittiği yerde Emler çanağı

Sağdan sola Şefika, Meryem ve Ahmet

Meryem ve Şefika

Emler Batı Sırtı Rotası (27.10. 2024)

Rota: Emler Batı
Ekip: Hakan Ak, Alim Örnek, ve fiziken olamasa da aklımızda Cem Gürbüz!
Tarih: 27.10.2024
Çıkış: 2.53
Kayacık zirve: 11.20
Emler zirve: 18.00
İniş: (Karayalak vadisinden) 23.00
Faaliyet süresi: 20 saat
Wikiloc Kaydı: https://www.wikiloc.com/hiking-trails/emler-bati-sirti-rotasi-27-ekim-2024-200773437

Sonbahar Kampı öncesinde zirve planları yapılırken Alim’in bana gelip Emler Batı rotası denemeyi isteyip istemeyeceğimi sormasıyla birlikte faaliyet planımız oluşmaya başlamıştı. Ben de halihazırda bu zirveyi aklımın bir köşesine yazmış, müsait zamanda denemek istiyordum. Planımıza Cem dostumuz da dahil oldu. Ancak kampa gelirken yaşadığı talihsizlik sebebiyle ne yazık ki katılamadı ve faaliyeti ben ve Alim sürdürdük.
İlerleyeceğimiz hattın kamp alanından görünür olması sebebi ile yolda gelirken rotaya bol bol bakıp anlamaya çalıştık ve zirve raporlarını da epeyce taradık.

Sokullupınar yolundan takip ettiğimiz rotanın görünümü

Yanımıza birkaç yıl önce bu rotada yaşanan hadise sebebiyle ne olur ne olmaz diyerek ip de almaya karar verdik. Ancak birkaç bırakmalık ip ve prusikten başka da teknik malzeme almadık. Bolca su aldık (Ben 5,5, Alim 7 litre almıştı). Biz kampı kurduktan sonra oraya gelen iki kişilik ekibin de aynı rotayı deneyeceğini öğrenince beraber çıkmaya karar verdik.

Sabahleyin 2 gibi uyanıp saat 3 gibi çantalarımız sırtta kamptan çıkış yaptık. Önce karayalaktan yukarı, Narpuz darının sonuna doğru giden patikadan yaklaşık 15 dakika ilerleyip sonrasında sağ yani doğu yönüne doğru dönüp hafif karlı kulvarımsı aralıktan yükselmeye başladık. Burada beraber çıktığımız abiler bizi gençliğimizden utandırarak fark attılar ve kısa sürede ayrıldık.

Yerin yarım yamalak karlı olması sebebiyle çok keyif verici bir çıkış değildi. Yaklaşık 1 buçuk saat süren bu çıkışın sonunda küçük bir bele varmıştık, bir yandan çıktığımız yer ve Sokullu tarafını, bir yandan ise Karayalak vadisinden Emler’e yükselen kalabalık ekibi görebiliyorduk.

Bu noktadan sonra sola doğru yönelip saat yönünde bir yarım çember çizerek ilerledik, oradaki etapları 3 derecelik dikkatli ve görece boşluk hissi veren bir tırmanışla geçtik (rotadaki yol bulma zorluğunun en çok hissedildiği labirentimsi yapılar tam bu noktada kendini gösteriyor) ve vardığımız noktadan dağın yüzeyini keserek ve çok hafif yükselerek ilerlemeye başladık. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Burada çok uzun süre sırta ulaşacakmış gibi olduğumuz fakat gittikçe rotanın ne kadar uzun olduğunu hissettiğimiz uzun bir yolcuğun ardından 09.00’da tepenin ardına vardık ve Kayacık sırtına çıktık.

Kilit etabın bittiği yerden dağı kestiğimiz ve tepeye vardığımız yol

Tepeye çıktıktan sonra uzun bir yükselişin ardından saat 11.20’de Kayacık zirveye (3260) vardık, aradaki saat farkından da anlayabileceğiniz üzere tepeye çıktıktan sonra da yükselmeye sabırla devam etmeniz gerekiyor.

Kayacık zirveye doğru yükseliş

Kayacık zirveye vardıktan sonra çok da beklemeden sırt hattında ilerlemeye devam ettik. Sırt hattı oldukça düz ve irtifasızdı. Burada yaklaşık bir saat ilerledikten sonra, rotanın bir diğer kritik etabı olan yan geçiş kısmına geldik. Yan geçiş etabı Emler yüzüne varmadan biraz önce, sırtın kırık yaptığı yerin az gerisinde ve bir kaya çıkıntısının altına doğru. Bu yan geçişle karşılaşacağımızı bildiğimiz için burası mı, şurası mı diye ilerledik ama yan geçişle karşılaşınca zaten kendini belli ediyordu.

Yaklaşık 6 metre genişliğinde bir slab etabı, dikliği, yaklaşık bir BDK külah slabı kadar falandır, ancak önemli bir zorluk olarak arada herhangi bir set yok. Geçişe ilk ben vardım ve yan geçişi direkt yapmak gözümde büyüdüğü için, rotanın yanında bir 7 8 metre inip çapraz bir şekilde tırmanabilirim diye düşündüm. Planımı gerçekleştirmek üzere harekete geçtim. Çıkacağım yol çapraz bir biçimde 7 8 metre falandı. Cesaretimi toplayıp tırmanışa başladım ve ilk 3 4 metreyi rahat bir şekilde aştım. Ancak çok hızlı çıktığım için bir anlık nefeslenme ihtiyacı hissettim ve durdum. Durunca yukarı baktım, yukarı bakınca dik göründü, tutacak bir şey arama gereği hissettim ve bulamadım. Bulamayınca hafif panikledim ve yüzeye dik bastığım botlarım parmak ucuna doğru almaya çalışırken duvarda aşağı doğru kaymaya başladım. Yaklaşık 1-2 metre süründükten sonra duvara yapışıp durdum ve nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Sonrasında az aşağıda sol ayağımı koyabileceğim bir çıkıntı gördüm ve oraya doğru biraz daha süründüm. Ayağımı koyunca biraz daha soluklanıp kendime geldim ve ters dönerek botlarımı tam taban duvara bastım ve karşı tarafa o şekilde geçtim. Geçtim geçmesine ancak bu sefer de olmak istediğim yerin çok aşağısında kalmıştım. Oradaki kayaya tırmanarak şansımı denedim ve yukarıda, oturabileceğim bir noktaya ulaşmış, rotanın devamına geçişi görmüştüm. Oracıkta oturup epeyce dinlendim.

Bu sırada beni dehşet ve endişe ile izleyen Alim, iyi olduğumu gördükten sonra, geçişin epeyce bir aşağısına doğru indi, yarığı aştı ve tekrar yukarı doğru yükseldi.

Kritik etabı aşmıştık.

1.alternatif Hakan’ın yan geçişle yaptığı (tehlikeli), 2.alternatif Alim’in yarığı alçalıp yükselerek geçtiği (uzun)

Saat 13.00 sıralarında artık Emler’in batı yüzünü çıkacağımız yolu net bir şekilde görmeye ve yorgunluğun büyük etkisiyle yavaş yavaş yükselmeye başlamıştık. Yükseldikçe molalarımız sıklaştı, bacaklarımızdaki kuvvet tükendi, psikolojik olarak iyice zorlanmaya başladık. Faaliyet planımızın yaklaşık 3 saat gerisinde kalmıştık. Fakat geldiğimiz yoldan geri dönmenin yüzü çıkıp Karayalak’tan dönmekten daha zor olduğunu biliyorduk, bu yüzden yüzü söylene söylene, rotada genel sollu seyrederek, bir daha böyle bir şeye kalkışmayacağımızı tekrar ede ede (kalkışacağız kesin) yaklaşık 4 saatte çıkarak saat 18.00’da Emler zirveye vardık. Yorgunluğun ve mental durumun da etkisiyle zirvede fotoğraf çekmeyi aklımızdan bile geçirmedik 🙁 . Zirvede yaklaşık 15 dakika geçirdikten sonra, tüm katmanlarımızı üzerimize geçirerek hızlı bir şekilde Vali ve ekibinin 29 Ekim şenlikleri dolayısıyla düzlediği ve asfalta çevirdiği yoldan Karayalak’a doğru inmeye başladık.

Suyumuz bitmişti, fakat rotayı çıkarken haberleştiğimiz Asya ve Sinem, mola taşına Karasay zirve yolu dönüşünde bizim için yaklaşık 3 litre bırakmıştı. Bu 3 litre su faaliyetin sağlıkla tamamlanması için çok kritik bir yere sahipti, teşekkürler. Yorgunduk, o yüzden bu iniş de yaklaşık 5 saat sürdü, kampa vardığımızda saat 23.00 sularındaydı, kampta Ahmet ve Meryem bize yemek hazırlamışlardı (çok teşekkürler <3). Ben o gün döneceğim için yolda Ulvi Abiyle iletişim halindeydim. Çok çok sağolsun, o saatte beni almak için Karayalak’a kadar geldi ve çok hızlı bir çanta toplamanın ardından bir arkadaşı aracılığıyla beni Niğdeye bıraktı. Alim de aşırı yorgun ve bitap bir halde olduğu için o gece Ulvi Abide kaldı, sonraki gün kampa döndü. Ben ise saat 2’de, otobus koltuğuna yayılmış ve uykuya dalmıştım bile.

Bu rapor Hakan’ın ağzından Hakan Ak ve Alim Örnek tarafından yazılmıştır.
08.02.2025
Bursa&İstanbul

Karasay-Eznevit Zirve Raporu (27.10.2024)

Ekip: Bahar Çiftçi, Sinem Öznur, Asya Küçükbasmacı, Dilara Karabekmez
Süre: 14 saat

Bir diğer ekibin Niğde’ye gelecek olan otobüsleri arıza yapıp iptal olunca Dilara’nın da ekibimize katılmasıyla dört kişi olmuştuk. ‘’Kız Neşesi’’ adını verdiğimiz ekibimizle tahmin ettiğimizden bir tık (20dk) geç, saat 03:20’de Karayalak kamp alanımızdan zirve yoluna çıktık. Hava beklediğimizden çok daha soğuktu, babaları takip ederek yükseldikten bir süre sonra karanlıkta yanlış yöne doğru ilerlememek için telefondan wikilocu kullanırken Sinemle ellerimiz donuyordu ve dönüşümlü olarak bir o bir ben arada yolumuzun doğru olduğunu teyit ederek ilerliyorduk. Asya’nın kar eldiveni getirmesi çok iyi olmuştu, 3 kişi elden ele giydik. 45 dakika-bir saat civarı yürüdükten sonra Karayalak Kapı’ya varmadan önce ilk molamızı verdik. O zamana kadar sadece su içmek için duraksamış, hatta çok soğuk olduğu için polarları ve montları da uzun bir süre çıkarmamıştık. Bar vs atıştırıp yola devam ettik. Arada zifiri karanlıkta Hepsi’nin ‘’Yalan’’ şarkısını söylediğimizi hatırlıyorum, bu kısımlarda çok eğlendik. Mola taşına yaklaşırken hem yolun eğimsiz olması, hem de havanın git gide aydınlanması keyiflerimizi yerine getirmişti.

Molataşına doğru

 

Sürekli bu mola taşından bahsedilmesi, orada uzun bir mola verilip kahvaltı yapıldığından konuşulması mola taşını görmeden büyük bir sevgi beslememe yol açmıştı, o yüzden gördüğüm her taşı mola taşı sanıyordum.

Bu taşcığı molataşı sanıp taşa doğru hızlıca koştuktan kısa bir süre sonra gerçek mola taşını ben de görmüş oldum.

Saat 7’de molataşına varmıştık ancak hala hava çok soğuktu ve titreyerek kahvaltımızı yaptık, çok durmadık, 20 dakikalık bir moladan sonra yola devam ettik. Bundan sonrası benim için çok zevkliydi, hem hava güzeldi hem de manzara. Kızılkaya-Karasay ayrımına, bele vardığımızda saat 9:30du, güneş çok güzel vurduğu için orada da uzun bir mola verdik. Sonrasında yola koyulduk ve 10:30’da Karasay Zirve’deydik.

Kız Neşesi Karasay Zirve’de

Yarım saat zirvede takıldık, Asya ve Dilara burada kalma kararı aldı. Ben ve Sinem hızlıca Eznevit’e gidip gelecektik. Bu aşamada beni derinden üzen bir olay yaşandı. Zirveye çok sevdiğim için totem olarak ananas götürmeye karar vermiştim, bütün ananası götürmek abartı olur diye (keşke öyle yapsaydım) ananas dilimlerini yemek termosuna koyup (asidik yiyecekleri koymayın) getirmiştim, ananas yiyeceğimiz için mutluyduk. Ne kadar uğraşsak da hiçbirimiz termosun kapağını açamadık, nasıl o kadar sıkı kapattığımı da anlayamadık. Sinem ise üzülmeyeyim diye o an benim inanılmaz büyük bir tesadüf ve evrenden işaret olduğunu düşündüğüm ananas jelibonlarını çıkarıp verdi.

Ananas

Hem yiyememek hem de boş yere yük taşımış olmanın hayal kırıklığı ile termosu orada bırakıp saat 11’de Eznevit’e doğru Sinem ile yola çıktık. Karasay’dan çarşağı kaya kaya indik, çok eğlenceli bir inişti. Sonrasında Eznevit’e çıkan kestirme patika sağımızda kalıyor olsa da sanırsam biz yolu daha da uzatarak başka bir patikadan çıktık. Zirveye çok az kala yol dikleşiyordu ve büyük taş parçaları bizi biraz oyalasa da orayı atlattıktan sonra saat tam 12:15’te Eznevit zirvedeydik. Yaklaşık 30 dakika zirvede takıldık, Sinem beni çok eğlendiren bir şarkı açtı ve o harika şarkı (Cilveloy) eşliğinde hem dans ettik hem de atıştırmalıklarımızı yedik. Karşıdan kızları görüp göremediğimizi tartıştık ve sanırım gördük biraz onlara baton salladıktan sonra Karasay’da Asya ve Dilara ile buluşup kamp alanına dönmek için yola çıktık.

Eznevit Zirve ve Sinem

Eznevit’ten alçalırken yine soldan mı sağdan mı gitmeliyiz diye düşünüyorduk, uzun bir süre ikimiz de karar veremedik, sol patika daha kısa, çarşağı daha büyük ve çıkıntılı taşlardan oluşurken sağ patika uzun (çarşağı neredeyse tamamen inmeniz gerekiyor sonra da sola doğru çıkmanız gerekiyor) ama inmesi daha kolay ve hızlıydı. Yani sol patika üçgenin hipotenüsü gibiyken sağ patika, 2 dik kenarı gibi oluyordu. Bu noktada eğer ikisinin de zemini aynı pürüzsüzlükte olsaydı kesin soldan gidilebileceğini ama şimdi sağdan daha uzun yol alınıp daha kısa sürede bitirme ihtimalimizin de olduğunu Sinem’e anlatıyordum. Ona da mantıklı gelse de wikiloctan gidelim deyince hadi iki yolu da deneyelim deme hatasında bulundum ve iki patikayı karşılaştırarak güzel bir deneye imza atmaya karar verdik. En başta çok hızlı insem de sonra çıkışı çok uzun sürdü, Sinem ise soldan yavaşça çarşağın sadece bir kısmını inmişti, benim onun tarafına gelmem için çarşak çıkmam gerekiyordu ve bu 15 dakika civarı daha fazla zaman aldı. İşte o zaman güneşin altında hayırrr olamaz diye bağırmaya başlamıştım ve sinem kahkaha atarak 15 dakika boyunca benim çarşak çıkmamı bekledi. Sonrasında Karasay çarşağını tekrar çıkmaya başladık ve aralıksız çarşak çıkmak o noktada yormuştu. Neyse ki tam yorulduğumuz anda Karasay’a vardık ve kızlarla buluştuk, kampa dönüş yoluna çıktık. Belden indikten sonra arada kardan dolayı düşe kalka eğlenceli bir dönüş yolu geçirdik saat 17:15’te kamp alanına vardık. İlk yaptığım şey Muharrem’e yemek termosunu verip açtırmak oldu, ananası termosa koymanın büyük bir hata olduğunu görünüşünden anlasam da Muho bir tane alarak hala yeterince güzel olduğunu söyledi. Siz yine de meyveleri doğrayıp koymayın, ve kapağını çok sıkı kapatmayın. Benim ilk zirvemdi ve bu da ilk raporum olmuş oldu. Çok zevkli geçti, hem ekibim hem de faaliyetimiz çok çok güzeldi 🙂

-Bahar

28 EKİM 2024

Trekking: Arpalık mevkii / Tekepınarı Aşıtı

Faaliyetler:
-Arpalık Kulesi Gypsy Girl çok ip boylu tırmanış
-Kızılkaya
-Karasay / Eznevit

İkinci faaliyet günümüz de zirve ekiplerinin gün doğmadan yola çıkmasıyla başlamıştı. Hakan, önceki gece kamptan ayrılmıştı. Filiz ve Mert ise trekking ekibi yürüyüşe başlamadan biraz daha önce rotalarına doğru yola koyulmuştu. Dün zirve dönüşü Karayalak Vadisinin zemininin aldığı hal (rotada biriken ve güneşle yer yer eriyen kar, 101 kişilik Emler faaliyeti nedeniyle iyice ezilmiş ve önceki gün dönüşümüzü bir parça zorlaştırmıştı, ve sabah ayazıyla iyiden iyiye donmuş olacağını düşünüyorduk) çoğumuzu epey endişelendirdiğinden bugünkü zirve ekipleriyle sık sık iletişim kurmaya çalışıyorduk. Ancak trekking boyunca Karayalak vadisinden epeyce uzaklaştığımızdan iletişimizi genellikle kampta kalan Burkay ve Rana üzerinden gerçekleştiriyorduk. Sorunsuz bir trekking yaşasak da planladığımızın aksine Tekepınarı aşıtından aşağı inmedik. Aşıtın kar dolmuş olması kalabalık bir grupla inişimizi tehlikeli kılıyordu ve Tekepınarı mevkiinin tamamen gölgede kalıyor olması ilerlemek gereksinimi yaratmadı.

 

-trekking sonu molamız-

Kampa döndüğümüzde faaliyet yapan ekipler de teker teker gelmeye başlamıştı. Kamp alanı soğuk ve rüzgarlı olduğundan dışarıda kalmanın tek yolu kıl çadırın altına sığınmaktı, burada üst üste yemek yedikten sonra uzunca çay kahve sohbet faslımız oldu, hatta bir grup maç izledi. Ertesi gün erkenden yola çıkacağımızdan son toplantımızı da yaptık ve geç olmadan çadırlara döndük.

-kıl çadırda son gecemiz-

Trekking: Arpalık mevkii / Tekepınarı Aşıtı

Ceren Alagöz & Sıla Başköylü:
Kampın üçüncü günü olmasından kaynaklı sabah soğuğa bir tık daha alışmış olarak kalkacağımı düşünüyordum ama oldukça yanıldığımı sabah 7 gibi kahvaltı için kalktığımda fark ettim. Kalkıp elime geçen her şeyi kat kat üstüme geçirdikten sonra kahvaltımızı yaptık, 8.45’te artık herkes yemek işlerini bitirmiş trekking için çantalarını hazırlayıp son kontrolleri yapıyordu. 9.10 da 38 kişilik bir ekiple çanta sırta ve Tekepınarına olan trekkingimize başladık.

Başlangıç yokuş aşağı olduğu için çok zorlanmadık, ancak hava çok soğuktu ve ben ilk molaya kadar elimi çok efektif kullanmadım. Saat 10.00 da ilk molamızı verdik, sonunda gölgeden güneşe geçtik ve biraz ısınabildik. 10 dakika kadar dinlendikten sonra tekrar yürüyüşümüze başladık. Rotanın büyük çoğunluğu bu noktaya kadar traktör yolu olduğundan rahatça ve iyi bir tempoyla ilerleyebildik. Yaklaşık bir saat daha yürüdükten sonra 10.50’de 20 dakikalık bir mola verdik, bu esnada tırmanış yapan Filiz Özerdem ve Mert Umut ikilisini uzaktan görülebildiğini söylediler, bazı arkadaşlar görebildi ama oldukça uzak oldukları için hepimiz çok net göremedik onları.

 

-Ahmet Yasin’in dürbünü ile Mert/Filiz ekibini tespit etme çalışmaları-

Mola bitip geri yola koyulduk, biraz ilerledikten sonra patika darlaştı ve yer yer buz tuttuğunu gördük, ancak önceden fark ettiğimiz için oldukça dikkatliydik ve bir sıkıntı çıkmadı. Cımbar vadisi civarında manzara çok hoş olduğu için 5 dakikalık bir fotoğraf molası verdik ve sonrasında beklemeden yola devam ettik. Biraz ilerledikten sonra, Arpalık’a doğru yol alırken, saat 12 civarında 20 dakikalık ikinci büyük molamızı verdik. Bu molada da bol bol fotoğraf çekilip bir şeyler atıştırdık. Biraz dinlenip biraz da sohbet ettikten sonra çantalarımızı alıp tekrar yola çıktık.

-Arpalıktan Tekepınarı’na yürüyüş-

Patika buradan sonra genişledi, ancak eğim artmaya başladı. Güneşin de etkisiyle biraz terlesek de yürürken sohbet edip oyunlar oynayarak çok güzel vakit geçirdik. 12.55’te Tekepınarı’nın girişine vardık. Orada ana molamızı verip yanımızda getirdiklerimizi yedik, manzarayı izledik, sohbet ettik, fotoğraf çekilmek için kamerası olanları darladık.

40 dakikalık molanın sonrasında toplu olarak fotoğraf çekilip 13.35’te geri dönüş yoluna koyulduk.

Geldiğimiz yolu dönerken bir noktada Filiz ve Mert’i uzaktan görebildik. Bu sefer daha yakınlarında olduğumuzdan onlar da bizi görüp seslendiler, her ne kadar biz sesimizi duyuramasak da tatlı bir karşılaşmaydı. Patika aşağı doğru eğimli olduğundan ve geçtiğimiz yolları daha iyi tanıdığımızdan bu sefer daha süratli ilerledik, sohbet etmek için daha fazla fırsat yakaladık ve uzun süre mola vermeden ilerledik. 14.40’ta su içmek ve biraz soluklanmak için 10 dakikalık kısa bir mola verip hemen yola geri koyulduk. Dönüş yolundaki son molamızı sokullu kamp alanında verdik, sonrasında yokuş çıkacağımız için dinlenmemiz açısından çok yardımcı oldu, aynı zamanda kamp alanındaki temiz tuvaletleri kullanma fırsatı da bulmuş olduk, üç gün sonra musluğu ve sifonu olan bir tuvaletle karşılaşmak hepimizi çok mutlu etti 🙂 Yarım saatlik bu moladan sonra tekrar yola koyulup 40 dakika kadar yürüyerek 16.30’da kamp alanımıza sağ salim vardık.

Arpalık Kulesi, Gypsy Girl (28.10.2024)

Ekip: Mert Umut, Filiz Özerdem

Benim İt Oturumu, Mert’in ise Freedom planının kampa birkaç gün kala iptal olmasının üzerine çözümü beraber ekip olarak bulduk. Mert’in zaten aklında olan, benim ise seve seve denemek istediğim “Gypsy Girl” rotasına girmeye karar verdik. Rehberden rotayı inceledik ve tırmanma özlemiyle Mert’le ikimiz de bu yeni planımıza büyük hevesle sarıldık. Daha önce rotayı tırmanmış olan Sumru Tamer ile de kısa görüştükten sonra tamamen hazırdık.

Pazar günü Mert trekkingdeyken, ben kamp yerinde rotayı daha önce tırmanmış olan biriyle tanıştım. Bana gireceğimiz rotanın buradan çok uzak olduğundan, arabamız yoksa buradan yürüdükten sonra tırmanmaya halimiz kalmayacağından, hava ancak öğleden sonra aydınladığı için rotada donacağımızdan ve onun yerine buralarda bir rota denememiz gerektiğinden söz etti. Durumu Mert’e anlattığımda, “Olsun deneyelim görmüş oluruz, bitirmek zorunda değiliz ki” demesi beni çok rahatlattı ve mutlu etti. Mert trekkingden döndükten sonra Betül, Mert ve ben rotaya bakmaya gittik (Karayalaktan rota dibine 2-2.5 saat sürüyor, son 30-40 dakika hariç yol tamamen traktör yolu ve rahat, tırmanmaya hal kalmama gibi bir durum yok), durum değerlendirmesi yapıp eğer şartlar gerçekten kötü olursa yedek plan olarak İt Oturumuna çıkma kararı aldık. Fakat rota dibine geldiğimizde büyülenmiştik, rota mükemmel duruyordu! Bir an önce yarının gelmesini ve rotaya girmeyi dileyerek kamp yerine döndük.

Planımız şu şekilde idi:
-08.00 kamptan çıkış
-11.00 rotaya başlama
-17.00’a kadar hala rota bitmediyse dönüş

Arpalık yakınlarından yaklaşım

Yaklaşım patikasından sırtı dönünce kalan patika

Akşamdan çantalarımızı hazırlayıp (çıkmadan son kontrolleri yapmasaydım tüm reversoları unutuyordum çok korkunçtu son kontrolleri kesin yapın ._.) 08.05’te yola çıktık. Yalağın orda Mert sularını doldurdu, ben de bazlamamı yiyip sıcak su içtim (çay almaya üşendim ve yeterince hayal edince sıcak suyun dağda çay gibi geldiğini hala savunuyorum, yine de özür dilerim Mert) (yağmur dedi ki bunun adı wish tea imiş araştırılsın (baktım öyle bir şey çıkmadı yağmur beni mi kandırıyo??)(yağmur 15 dk bunu araştırdı bu olayın adı Silverté imiş). Bağlı olan atlarla ipi kopmuş ve başıboş dolaşan atın etkileşimlerini belgeselmiş gibi kitlenerek izledikten sonra yolumuza devam ettik. 10.25’te rota dibinde hazırlanmaya başlamıştık, 11’e doğru ise tamamen hazırdık. Fakat bir sorun vardı. Beklenmedik bir sorun. Emin olmak için eğilip pantoluma baktım…….ve artık emindim. Ben regl olmuştum ve pantolonum kana bulanmaya başlamıştı… Mert’e baktım.

+Mert sana bir şey söylicem ama baya samimileşicez hazır mısın
-Söyle
+Regl oldum ve tırmanış boyunca pantolonum kan olmaya devam edicek takma tamam mı
-😀

Biraz güldükten sonra Mert rotayı salabileceğimizi ve tırmanmak zorunda olmadığımızı söyledi (teşekkür ederim Mert). Ama ikimiz de rotayı hala çok istiyorduk ve rüzgarsız güzel bir hava boşa gitmemeliydi. Gidebildiği kadar gidelim dedik.

1. İp boyu, 5c+, 25 metre, Filiz

Yolda cebimizde ısıttığımız el ısıtıcılarını pantolon cebime koydum, termos, su, yemek, mont, polar vs dolu çantamı sırtlandım ve başladım. Kaya buzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz gibi ellerimi ısırıyordu. Çantayla tırmanmaya çok alışık olmadığımdan kendime olan güvenim azalıyordu, ellerim her donduğunda toz alır gibi cebimden el ısıtıcısı çıkartıp onu biraz elimde tutuyordum (hiçbir işe yaramıyor diyenleri dinlemeyin, tırmanırken ve istasyonda beklerken ellerime çok iyi geldi iyi ki almışız). Bu süreçte bana aşağıdan motivasyon sözleri yağdıran Mert’e çok teşekkür ederim. 11.35’te istasyonu kurdum ve Mert’i beklemeye başladım. Altım giderek ıslandığı için havada çok rüzgar olmamasına rağmen üşüyordum.12 gibi Mert yanıma geldi. İkinci ip boyunu Mert’ten leadlemesini rica ettim, kabul etti (yine teşekkür ederim Mert). En önemlisi ise, kritik bir olaya daha da yaklaşmıştık: kilit ipten önce KRAL ATOM CEVİZLİ SUCUK yiyecektik!!!!!!!!!!

-Filiz

İlk istasyonda ben

2. İp Boyu, 6a+, 30 metre, Mert

İkinci ipe başlamadan önce ilk ip boyunda giydiğim kalın çoraplarım çok canımı acıttığı için bir çorap değişimi yapmam gerekiyordu. Ancak kayanın soğukluğu ve istasyonun düz duvardan farksız olması işimi bi hayli zorlaştırdı. Tırmanış ayakkabılarımı da anlık olarak bir eksprese takmıştım ancak tekrar ayakkabılarımı giymek istediğimde kritik bir şey farkettim: ekspresin alt yarısı yoktu 🙂 Daha yeni kulübe “bağışladığım” ekspresi ilk kullanışımda düşürmek her ne kadar biraz moralimi bozsa da tırmanışı engelleyecek kadar kritik değildi. İstasyondan sonraki ilk bolt ise normal bir spor rotaya göre harbi uzakta duruyordu. Her ne kadar yanımızda trad malzemelerimiz de olsa rotanın tertemiz slab yüzeyinde düzgün bir çatlak bulmak imkansıza yakındı. Yapacak bir şey olmadığını anlayıp yavaş yavaş yükselmeye başladım. Aşağıdan Filiz de bana destekleyici sözler söylüyordu ama onun da içten içe biraz tırstığını farketmiştim. Gereksiz uzun bir bacak açıp bi şekilde ilk klibi attıktan sonra ikimiz de derin bir oh çektik. O noktadan sonra da ip boyu uzun bir süre aynı seviyede devam etti. Kayanın tutuşu ve sağlamlığı çok iyiydi ama minnacık slab çıkıntılarında dururken çanta yüklü halimle kendimi yukarı çekmeye çalışmak yetmezmiş gibi mental tarafı da bir o kadar zorlayıcıydı. Boltların çoğunda oturup dinlenmeme rağmen rotanın ortalarına doğru bir ekspresi taktıktan sonra ipi çekecek gücüm kalmamıştı ve ayaklarıma cidden güvenemiyordum. 2,5-3 metre altımdaki bolta atlayıp bi yerlerimi kıracağım ve bir şeyler düşürceğim endişesi çok artınca ekspresi tutup kliplemek zorunda kaldım. Rota sonunda da nerdeyse hiçbir şeyin olmadığı muazzam bir slab yüzeyde tek ayak üstünde yükselirken de çantanın yarattığı dengesizlikten dolayı oldukça gerildim ama neyseki kazasız belasız bir şekilde istasyona ulaştım. Her ne kadar çıkarken uzun süre kendisini göremesem de aşağıdan sürekli haykırıp beni motive eden Filiz de çıkmama çok yardımcı oldu. Saat 13 gibi yine dümdüz slab duvarına istasyonumu kurup ipi topladıktan sonra üstten emniyete başladım. Filiz de çıkarken ikide bir söyleniyor ve rotayı liderde nasıl çıktığımı soruyodu. Güç bela bi şekilde istasyona oturabildiğimizde saat 13.40’tı.

2. İp boyunun istasyonundan manzara

Üçüncü ip boyunu normalde ben çıkarım diye düşünüyorduk ama ikinci ip boyunun tırmanışı beni beklediğimden de fazla yormuştu. Bundan daha da zor seviyede bir rotayı daha da yorgunken çıkmam çok zor duruyordu, bir de ilk boltun yine uzakta ve tripli bi yerde olması benim için bardağı taşıran son damla oldu. Filiz de kendisinin çıkamayacağını ve dediklerimi mantıklı buluğunu söyledikten sonra biraz mola verip inmeye karar verdik. Ancak saatin de erken olmasından ve manzaranın güzelliğinden dolayı bu ufak molamız 1 saatlik bir pikniğe dönüştü 🙂 Tabi bu arada KRAL ATOM CEVİZLİ SUCUK ile birlikte diğer atıştırmalıklarımızı yedik ve aşağıda gördüğümüz dönüşe geçmiş trekking ekibine seslendik.

Cevizli sucuklarımızla mola keyfi

Saat 15’e doğru artık inmeye hazırlanıyorken bi anda istasyon ipimizin ne kadar dandik olduğunu fark ettik ve hazır buraya kadar çıkmışken bi işe yarayalım diye düşünüp kendi bırakmalık ipimizi istasyon ipiyle değiştirdik. Sonrasındaysa çıktığımız ip boyları da nispeten kısa olduğu için tek ip boyuyla ineceğimiz ip inişi sistemimi kurdum ve her şeyi kontrol ettikten sonra inişe başladım. Ancak 1,5 metre indikten sonra ne zaman düşürdüğümüzü bilmediğimiz bir slingle göz göze gelmem bizi hem güldürdü hem de biraz gerdi. Artık inişimin kalanında her yere bakına bakına insem de neyseki başka bir malzemeyle karşılaşmadım.

2. İp boyunda kurduğum istasyon ve dandik istasyon ipi

İkimiz de ip inişini tamamladığında saat 16’ya yaklaşmıştı. 55 metre yukardaki istasyondan twin ipleri çekerken birkaç saniyeliğine ipin takılması ikimizin de ufak bi kalp krizi geçirmesine sebep olsa da sonrasında ip sorunsuz geldi ve ufak bir mola verip malzemeleri ve ipleri de düzenledikten sonra 16.45 gibi dönüş yolcuğuna başladık. Artık gide gele ezberlediğimiz yaklaşım patikasından hızla indik yine traktör yolundan yola koyulduk. Sokullupınar’a geldiğimizde bir arabanın yaklaşmakta olduğunu fark ettik. Arabadakiler durup bize Karayalak’a gideceklerini ve istersek pick-up’ın arkasına atlayabileceğimizi söyleyinceki sevincimizi tarif etmem çok zor. Gün batımı manzarası eşliğindeki bu çok keyifli araba yolcuğumuzdan sonra ise 18.30 gibi kamp alanına vardık.

Rota dibinde manzaraya doyamayan kral atom cevizli sucuk

Her ne kadar tam olarak istediğimizi başaramamış ve kilidi bile denemeden dönmüş olsak da bu faaliyetin bana çok şey kattığını ve o alpinizm hissini iliklerime kadar yaşattığını söylemem gerek. Özellikle çıktığım ip boyu her ne kadar normalde aşırı aşırı zor olmasa da soğuğun ve yükle çıkmanın oluşturduğu o savaşma hissiyattan aşırı keyif aldım. Tabi benim bunları yapabilmemi mümkün kılan, her an yanımda olup beni sürekli gazlayarak beni bir adım yukarı yükselten ve faaliyetin sıkıcı kısımlarında da keyifli vakit geçirmemi sağlayan harika tırmanış partnerim Filiz’e de ayrı teşekkür etmek isterim, sensiz olmazdı Filiz!
-Mert

Kızılkaya Zirve Faaliyeti Raporu (28.10.2024)

Ekip: Ayhan Abi (Ayhan Köroğlu), Ahmet Yasin Ergenç, Baran Taşan
Malzemeler: 3 adet iniş seti (3×3 karabina, 1×3 pursik, 2×3 sling, 1×3 reverso), 3 kask, 3 kuşam, 2 adet 60 metre twin ip.

Dönem başlayınca farklı farklı zirve planları farklı farklı kişilerle yapıldı. En son Ayhan abinin Kızılkaya teklifi cazip gelmişti. Ahmet Yasin, Nazlı, Ayhan abi ve ben bi Karayalak’tan Kızılkaya deneyelim demiştik. Ama Nazlı bileğindeki ağrıdan dolayı Sonbahar’a bile gelememişti. Kamptan yaklaşık 1 hafta önce ekip kesinleşmişti. Ayhan abinin birden fazla kere Kızılkaya denemesi de bizi bu plana çekmişti. Gitmeden önce Ahmetle çok fazla rapor okuduk, fotoğraf inceledik. Kızılkaya’yı denemeye hazırdık.

Gezi toplantısında ekip olarak buluştuk. Aldığımız ilk karar Karasay Beli’nde kar varsa ve bu tırmanışımızı etkileyecekse geri dönelimdi. Bu yüzden yanımıza krampon ve kazma almadık. İkinci karar ise kamptan çıkış ve zirveye varış saatlerimizi belirlemek oldu. Gece 3’te kamptan çıkıyoruz ve en geç öğlen 12 de zirvede oluyoruz.

Karayalak Kapı

 

Bi önceki günün aksine o gün erken yatmıştım ve alarmımı 2.30’a kurmuştum. Ama olur ya bazen alarmı ertelersin ve farkına varmazsın, işte o olmuştu. Saat 03.05’te Ahmet geldi ve uyandırdı. 10 dakikada hazırlandım ve yaklaşık 03.15 gibi yola düştük. (Bi önceki akşamdan yemeklerimi ve malzemelerimi çantaya koymuştum. Bu durum baya bi zaman kazandırdı). Biz hazırlanırken Karasay-Eznevit yapacak ekip de hazırlanıyordu. Biz çıktıktan yaklaşık 20 dk sonra onlar da çıktı. Karayalak Vadisinde yükselirken onları görebiliyorduk. İlk molamızı saat 6.15 gibi Mola Taşında verdik. Biraz esiyordu ama bazı ihtiyaçlar için soğuk fark etmez bilirsiniz. Yemek yedikten sonra o ihtiyacımı gidermeye gittim.

İlk molamız (Molataşında Karasay Beli)

Kızılkaya setlerine doğru hareketlenmeye başlayan Ahmet

Bu olaylar olurken diğer ekip de geldi. Onlar gelince biz kalktık ve Karasay Beline doğru hareket ettik. Bu sefer ekip olarak ayrı ayrı o ihtiyacımızı gidermek istedik.(Konumun fotoğrafını bulamadım ama Kızılkaya Çarşaklarına bakıyorduk). Bu yüzden biraz uzunca bi süre burada kaldık. Bu noktada da diğer ekiple birleştik. Artık burada yollarımız ayrılıyordu. Biz Kızılkaya’ya doğru yükselecektik. Onlar Karasay’a doğru. Verdiğimiz 2 adet uzun moladan sonra saat 09.45’te Belden Kızılkaya’ya doğru devam ettik. Babalar çok belirgindi ve hafif tırmanışla devam ettik. Bi noktada babaların arası açıldı. Yanlış yola girdiğimizi varsayıp sırayla ilerleyip baba var mı yok mu kontrolleri yaptık. Geldiğimiz noktada ise hem belirgin olmayan babalar hem de Ayhan Abinin “Geldiğim zaman bu kadar erken yükselmemiştim biraz alttan devam edip yükselelim” söylemleri yolumuzu değiştirmemize neden oldu. Saat de yaklaşık 10.50 olmuştu. Yaklaşık olarak geldiğimiz yoldan aşağı indik ve patikaya benzeyen yoldan devam ettik. Ama burası patika değilmiş sadece çarşak akıntısıymış. Farklı yerlerden denemeler yaptık ama ilk gittiğimiz yol doğruymuş kanısına vardık. Saat de 11.30’a dayanmıştı. Yukarıda aldığımız karara göre biz 12’de zirvede olacaktık. Ama biz git-gel derken daha yolun başında bile değildik. Rotanın başladığı yerden uzaklaşmıştık. Bu durumda geri dönmenin daha sağlıklı olacağına karar verdik. Bu durumu telsizle Karasay ekibine ilettik.

Dönüş yoluna geçerken ekip

Saatin 12 olması ve havanın güzel olması bize Karasay Belinde güzel bi yemek yeme fırsatı verdi ve yavaştan aşağıya inmeye başladık. Kuşçu Ahmet ve Ayhan abinin kuş muhabbetleri ile Molataşına doğru ilerledik. Molataşına, Kızılkaya denemek için gelen bi ekiple karşılaştık ve yukarıdaki kar durumundan bahsettik ve iyi dileklerle oradan ayrıldık. Bi önceki gün 101 dağcının Emler yapması Karayalak vadisindeki karları dümdüz etmişti ve vadiye gölge düşünce bu karlar buza dönüştü. Çok acele etmeden yavaş yavaş kapıdan geçtik ve yaklaşık 16.00 gibi kamp alanına vardık.

Sonbahar kampları benim için hep ayrıdır. Bi tarafta eskiler zirve denerken bi tarafta da yenilerin etrafı ve Mars’ı andıran koca, sarp kayalıklardan oluşan Aladağlar’ı incelemesi hep ilginç gelmiştir. Ayrıca bu insanların kulüpçe yaptığı ilk toplu faaliyet. Hem bu yüzden hem de hayatımda güzel gelişmelerin olduğu dönemle Sonbahar’ın denk gelmesi beni mutlu etmişti. Hatta yetmezmiş gibi daha önce yanından geçerken “Bir ara buraya da geliriz,” dediğim Kızılkaya’yı Ayhan abi ve Ahmet’le denemek daha daha bi anlam kattı.
– Baran

Karasay-Eznevit Zirve Raporu (28.10.2024)

Zirve grubumuz (Muharrem, Betül, Rana ve ben) olarak sabah 2.30 gibi uyanıp 3.15 gibi yola çıkma planımız vardı. O saatte uyanması ve hazırlanması zor olsa da bunu başardık. Rana önceki akşam biraz kötü olduğu için (karın ağrısı ve üşüme semptomları) onu kontrol ettik ve zirve için kendini hala çok da iyi hissetmediğini söyledi. Bu yüzden geri kalan üç kişi olarak zirve yolculuğumuz için hazırlandık. Karasay Geçidi’ne kadar aynı yoldan gidecek olan, Kızılkayalar zirve denemesi için yola çıkan Ayhan abi, Baran ve Ahmet Yasin’den oluşan grubun yola çıkmasını bekledik ve onlardan 5-10 dk kadar sonra, 3.35’te hava durumu -2°C’yi gösterirken biz de kendi zirvemiz için Karayalak kamp alanından yola çıktık.

İyi bir tempoda Karayalak Kapı’yı uzaktan görene kadar ilerledik. Aynı zamanda önceki grubun kafa lambalarının ışıkları da ara sıra görüş alanımıza düşüyordu. 4.27’de kapıya çok az kala büyük bir kayada bu ışıkların gözden kaybolmasını izleyerek 5 dk kadar bir mont çıkarma ve su içme molası verdik. Bu minik moladan sonra 4.32’de yine iyi bir tempoda yola koyulduk ve çok geçmeden, 4.45’te Kapı’ya varmıştık. Durmadan, birbirimizi kayan buzlaşmış yerlere basmamak konusunda uyararak, solumuzdaki uçuruma dikkat ederek ve Muharrem’in seri adımlarını takip ederek yola devam ettik ve böylece hızlı bir şekilde irtifa kazandık. Bir yandan da gözümüz mola verebileceğimiz bir yer arıyordu çünkü Betül kahvaltı etmemişti ve artık bir şeyler atıştırması gerekiyordu. Bu yüzden saat 5.10’u gösterirken, gördüğümüz büyük bir babanın kenarında bir atıştırmalık molası verdik ve 5.20’de yola geri koyulduk. 5.50’de yine, büyük ihtimalle benim bağcık bağlamam ve genel su içmemiz için, küçük bir mola verdik. (Benim gibi olmayıp yola çıkmadan önce bağcıklarınızı iyi bağlayın!) 5.55’te artık Betül’ü takip ederek yola devam ettik. 6.20 sularında büyük vadiye girdik ve şahsen günün yavaştan aydınlanması ile gökyüzünde oluşan renkler ve manzaraya hayran kaldım.

Artık iyice irtifa kazanmıştık ve bu yüzden yürümek, özellikle ben ve Muharrem için, gittikçe yorucu olmaya başlamıştı. Burada rüzgar da kendini iyice belli ediyordu. Betül irtifaya alışık olduğu için bizden daha rahat bir şekilde önden bize yolu göstererek ilerledi ve biraz yavaş olduğumuz için arada bizi beklemek zorunda kaldı. 6.49’da Betül’ün oturup bizi beklemekte olduğu bir taşın üstünde birkaç dakikalık bir jelibon yeme ve soluklanma molası verdik. Tam bu sırada Betül’ün telsizinden Baran’ın sesi duyuldu ve bizi Mola Taşı’ndan gördüklerini söylediler. Kafa lambalarını yakmalarıyla onları gördük ve Mola Taşı’na ne kadar yakın olduğumuzu fark ettik. Bu motivasyonla hemen ayaklanıp yola tekrardan koyulduk ve 7.05’te Mola Taşı’na vardık.

Mola Taşı rüzgarı kestiği için ve tanıdık yüzleri de burada bulduğumuz için biraz rahatladık. Biz geldikten kısa bir süre sonra önceki grup yoluna devam etmek için ayrıldı. Bu sefer molamızı iyice dinlenmek, biraz ısınmak ve atıştırmalıklarımızdan yemek için biraz uzunca tuttuk. 7.35’te biz de zirve yolculuğumuza devam etmek için ayaklandık. Buradan sonra bizi birkaç çarşak bekliyordu. Bu çarşakları çıkmak hem irtifa sebebiyle hem de üç adım attığımızda bizi bir adım geri atmasından dolayı biraz yordu. Betül yine önden gidip bize yol gösterdi ve hadi az kaldı diyerek bizi gazladı (çok kalmış olduğunu görebiliyor olmamıza rağmen :D, ama yine de çok teşekkürler o olmasa çarşakları çok daha yavaş çıkardık <3). Karasay Geçidi’ni bulma noktasına geldiğimizde önceki raporlarda okuduklarımızdan dolayı (Bknz. 2021 Sonbahar) biraz şüpheci davrandık. Solunda sağlam bir kaya kütlesi sağında da büyük bir baba bulunan bir yerden (büyük babayı orta alırsanız onun solu oluyor) kısa bir tırmanış yaparak kısmen düz bir yere çıktık. Buradan da sağ tarafa düz bir şekilde yürüyüp yolumuzu bulmaya çalışıyorduk ki Ayhan abinin sesini duyduk ve bize doğru yolda olduğumuzun sinyalini ve birkaç öneri verdi. Böylece 9.15’te Karasay Geçidi’ne vardık ve güneşin altında yine uzunca bir mola verdik.

Karasay geçidine geldiğimizde kızılkaya ekibi steplere girmek için hazırlık yapıyordu. Geçide kadar saatlerce gölgede yürümüştük. Geçide vardığımızda ise tepede güneş, önümüzde Kızılkaya manzarası, burda yaklaşık 1 saatlik bir keyif molası verdik. Zaten Karasay zirveye de çok yakın olduğumuz için acele etmeye de gerek yoktu. 10.10’da geçitten ayrıldık. 10.25’te artık Karasay zirvedeydik. Burası Habibe’nin ilk zirvesi olmasına rağmen hiç sıkıntı çekmeden geldik. Kondisyonu gayet iyiydi ve sohbetiyle çok iyi bir yol arkadaşı oldu bize. Muharremle de daha önce hiç zirve yapmamıştık. Kardeşim gel İkincisi de olsun diye uzun bir süre Eznevit için dil döktüm ama maalesef ikna çabalarım sonuç bulamadı. Ama benim kararım netti. Eznevite gitmeden dönmeyecektim. Saolsunlar ikisi de gitme kararıma baya destek oldular. Biraz dinlenme, ekiple bir kaç fotoğraf sonrası telsizi de alıp 11’de yola çıktım. İniş kısmı gayet kolaydı. Çarşaktan kaya kaya 15dk gibi bir sürede aşağıya inmiştim. Aşağıya inerken sola doğru değil sağa doğru inmek çok daha mantıklı oluyor çünkü soldan indikçe çarşak çok aşağıda bitiyor ve Eznevite çıkış uzuyor. Zirveye çıkmaya başlarken wikiloc rotası takip ediyordum ama şarjım 10 civarı kalmıştı. Telsizler de çok çekmediği için hızlıca zirve yapıp dönmek istiyordum. Oldukça belirgin 3–4 farklı Eznevit zirve patikası vardı. Bence birkaçı zorlaştırıyordu rotayı, ben de çarşak üstü steplere çok girmeden wikiloc takip ederek çıkmaya başladım. Hiç mola vermediğim için hızlıca vardım , 12’de zirvedeydim. Hava çok güzeldi ve manzara inanılmazdı.

Eznevit Karasay’a çok uzak olmasa da tek başıma hiçliğin ortasında bulunmak bambaşka bir histi gerçekten. Zirve bayrağının altında bir poşet gördüm, acaba mı derken içinden 2-3 tane zirve defteri,çakmak ve kalem çıktı. Hissettiğim şeyleri yazıyım derken çok duygulanmış olmalıyım ki dünyanın en uzun zirve yazısını yazdım (Benim Drama Queenlik). 12.30’ta dönüşe geçtim. İniş yine baya kolay oldu ama karasaya geri çıkarken yol bitmek bilmedi. Full çarşak olduğu için 3 adım atıp 2 adım geri gidiyordum. Küfürler saya saya, hayat seçimlerimi ve varlığımı bolca sorgulayarak çıkmaya devam ettim.

O an tek dileğim Muharrem ya da Habibe’nin beni tepede karşılamasıydı. Bu umutla tepeye kadar çıktım ama vardığımda Muharrem bilmem kaçıncı rüyasını görüyor, Habibe de Kızılkaya tarafında hayallere dalmış oturuyordu. Bu kız öldü mü kaldı mı hiç merak etmedikleri için bana güvenlerinin tam olduğunu düşünerek onları affettim. Ve dönüşe geçmeden dinlenmek için kısa bir mola verdim.
Betül’ün gelmesini habibe ile beklerken uyuyakalmışım(muharrem). Bazen dağa gitmenin sadece zirve yapmak olmadığını, yaptığın zirvenin tadını çıkarmak olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de Eznevit’e gitmek mantıksız gelmişti çünkü hem yorgundum hem de az ilerdeki herhangi bir tepeydi benim için. Ayrıca yürüyüş boyu hava soğuk olmasına karşın bele çıktıktan sonra sıcacık güneş bizi ısıtıyordu ve bu havanın tadını çıkarmak istedim. Sıcacık zirvede uyumak her zaman yapabileceğiniz bir şey değildir, önceki gün Karasay’a çıkan Asyaların ekibinin söylediğine göre zirve inanılmaz soğukmuş ama biz şanslıydık. Türk bayrağıyla fotoğraf çekinmeye çalışıyordum ama hiç rüzgar olmadığı için dalgalanmıyordu bile. Betül gittikten sonra avakadolu güneş kremini suratıma boca edip uyuyakaldım.

Betül yaklaşık 2 saat sonra döndü ve biraz da onunla vakit geçirdikten sonra sakin sakin inmeye başladık. Belden inerken slablerin üstü yer yer toz kar yer yer çarşaktı. Habibeyle Betül hızlıca indiler, ben biraz daha temkinli davranıp arkalarından yavaşça indim. Mola taşına 1 saatten kısa sürede vardık biraz dinlenip aşağıya yardırmaya başladık. Yolun gerisi çok kolaydı, Habibe ve ben epey dinlenmiştik ve Betül’ün kondisyonuna diyecek yoktu. Yaklaşık 1.5 saatlik bir inişten sonra Karayalak kapıya vardık. Önceki gün 101 dağcı ile yapılan emler zirve etkinliği sonrası Karayalak kapıyı birçok kişi kullanmış ve kar iyice ezilip buzlanmıştı. Yavaş yavaş inip kamp alanına yaklaşık saat 5 gibi vardık. Bu keyifli faaliyet için ekip arkadaşlarım Habibe ve Betül’e, gezi sorumlularımız Asya ve Ahmete teşekkürler.
-Muharrem

29 EKİM 2024

Sina Purisa:
Sabah 6.30 uyandık, kahvaltımızı yaptık. Çadırlarımızı toplayıp Karayalak kamp alanından 9.07’de yola koyulduk.

-yola çıkmadan önce mıntıka temizliği-

-09.07de çıkmamıza neden olan 7 dakikalık fotoğraf faslı sonucu aslında uzaktan kumandayla çektiğimiz toplu fotoların çekilmediğini fark ettik, elimizde bu foto kaldı…-

 

9.32’de Sokullu Kamp Alanı’na vardık. 9.40’da güneşin üzerimize vurması üzerine polar çıkarma molası verdik. 9.44’te yola çıktık ve bir daha mola vermeden 10.55’te Dağ Evi’ne vardık. 12 gibi hamama gitmek üzere Aksaray’a doğru yola koyulduk

 

tekrar Asya:
Aksaray’da gittiğimiz hamam: Kadınlar bölümü korkunçtu, su yoktu hamamda su… kettle ile sıcak su ısıtmaya çalıştıklarını gördüm. Önceden defalarca aramama ve teyit ettirmeme rağmen gittiğimizde hazırlıksız yakalanmış gibilerdi ve yaklaşık 20 kadını ağırlayamadılar. Erkekler bölümü söylenene göre iyiymiş ve ayrıcalıklı olarak sodalı ayranları var. Kış kampı dönüşü tekrar bu hamama gittik, daha az kişi oluşumuzun da muhakkak bir etkisi vardır sonbahara kıyasla daha normal bir deneyim yaşadık.

Hamamdan sonra yine bir Sonbahar klasiği olarak Has dönere gittik. Yemeğin ardından nihayet tam anlamıyla yola çıktık, okulun verdiği zaman aralığında okula dönmüş olmak üzere Ahmet’le muntazam bir plan yapmış olsak da dönüş yolumuz da aksiliklerle geçecekti. Yola çıkışımız geç olduğu gibi servislerden biri diğerine göre daha yavaş gidiyordu ve ya hızlarını birbirlerine uydurup yavaşça gitmek ya da biri önden gidip çok daha uzun molalar vermek durumundaydı. Yolda Rana rahatsızlandığı için Ankara’nın içine girip onu bırakmamız gerekti (geçmiş olsun Rana) sonra yine yavaş yavaş yolumuza devam ettik. Saat 3 civarı Güney Meydan’a gelmiştik. Eşyaları BÜMED’e taşıdık. Bir süre sonra herkes yorgunluğundan bir an önce kurtulmak adına evlerine, yurtlarına dağıldı. Ben ise gezinin başından beri en çok istediğim ana kavuşmuştum… hayır, hayır gezinin bitmesi değil, kulüp odasında film izlemek.

2006 Sonbahar raporunda (buradan okuyabilirsiniz) gezi dönüşü kulüp odasında takılıp, Beterböcek (Beetlejuice, 1988) izlediklerini görünce her ne kadar aynı kulüp odasını ve okul atmosferini paylaşmıyor olsak da bunu tekrarlamak istedim. Biz de geziden arta kalan abur cuburlarımızı yiyerek gün doğana ve RK saati gelene kadar Beter Böcek Beter Böcek (Beetlejuice Beetlejuice, 2024) izledik. 2006 üyelerimizi taklit etmeye dair bu girişimimde bana katılanlara çok teşekkürler, uyuyakaldığım için benimle dalga geçmenize ise hala kızıyorum…

-çekemediğimiz toplu foto niyetine elimizde kalan selfieler-

Yaşadığımız onca aksiliğe rağmen hepsinin üstesinden beraber gelebiliyor olmak ve çözüm yolları bulabildiğimizi görmek bu kamptan bana kalan en önemli şey oldu. Beraber dağda olmak ve heyecanımızı paylaşmak çok güzeldi. Öncelikle gezi sorumluluğunu ve omzumdaki tüm yükleri paylaştığım Ahmet Yasin’e, bizi yalnız bırakmayan mezunlarımız Ayhan Abi ve Hakan’a, ardından da bu gezinin bir parçası olan herkese çok teşekkür ediyorum. Dağlarda, Aladağlarda yeniden görüşmek üzere…

Asya Küçükbasmacı


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir