12-15 Ekim 2013
Kamp Ekibi: Arca Yılmaz, Mehmet Sağçolak, Bahadır Pamuk, Yunus Şeker, Setenay Ronael, Burak “Emmi” Özgören, Yemliha Bilal, Cem Koyuncu, Ece Özcan, Clemens Kerschbaumer, Ozan Cesur, Ilgar Pamir Taşyurt, Özge Duman, Fatmanur Tiryaki, Cüneyt Yıldız, Hakan Akar, Çağla Ergün, Barış Kartal, Ahmet Şekeroğlu, Ufuk Altunbulak.
Zirve Ekibi #1 : Yemliha Bilal, Yunus Şeker, Mehmet Sağçolak, Emmi.
Zirve Ekibi #2 : Bahadır Pamuk, Arca yılmaz, Setenay ronael, Barış Kartal.
11 Ekim Cuma günü akşamı BÜDAK kulüp odasında çantalar toplandı ve saat 21:30’da ayarladığımız otobüsle Niğde’ye doğru yola çıktık. Kurban bayramı tatilinin başı olması trafik yoğunluğu hususunda bizi tedirgin ediyor ve Niğdeye ertesi gün geç bir saatte varmaktan korkuyorduk. Halbuki, düşünüldüğü gibi olmadı, trafik gayet açık olduğundan her zamanki gibi sabah saatlerinde Niğde’ye vardık.
12 Ekim sabahı Niğde merkezde eski otogarın orda İlkbahar lokantasında sabah çorbamızı içtik, komşu marketten son yemek alışverişlerimizi yaptık, uçakla Adana’ya gelen Ahmet’i de alıp otobüsümüzle Demirkazık köyünün yolunu tuttuk. Öğlen saatlerinde Mümtaz Çankaya Dağevi’ne vardık, son hazırlıkları tamamladık ve çantalarımızı sırtımıza alıp Sokullupınarı kamp bölgesinin yolunu tuttuk. Yanlış hatırlamıyorsam saat 13.15 civarı yürüyüşe başladık ve 1.5 saatlik bir yürüyüşün ardından kamp alanına vardık. Hava, güneş kremi sürmemizi gerektirecek kadar açık, temiz ve sıcaktı. Kamp alanına vardığımızda hafif bir rüzgar eşliğinde çadırlarımızı çeşmenin hemen yanına kurduk. Zirve grupları yola çıkmadan önce belirlenmişti. Ben, Emmi, Mehmet ve Yunus’tan oluşan ekip, ilk gece zirve yoluna çıkacaktı. Kamp alanında biraz muhabbet biraz çay biraz kahve oyalandıktan, kulübümüzle ilk defa sokullupınara gelen yeni üyelerimizin mağaraya gidip gelmelerinin ardından akşam yemekleri yendi ve saat 8 civarı zirve ekibi 01.30 uyanmaya karar verip dinlenmek üzere çadırlara çekildi.
13 Ekim saat 01:30’da telefonumun alarmı çaldı. Havanın temiz ve açık olacağını hava durumundan da bildiğimden kafamı çadırdan dışarı çıkardığımda gökyüzünde yüzlerce yıldızın bana göz kırpması beni şaşırtmadı. Zirve için muhteşem bir havaydı. Hemen Mehmet’e ve Emmi’ye seslendim. Onlar da uyanıktı. Bir kaç dakika sonra Yunus’u uyandırmak üzere çadırına gittim. Ancak Yunus’u değil çadır arkadaşı Ceyhun’u uyandırabilmiştim. Ceyhun’un da desteğiyle Yunus Şeker başarıyla uyandırıldı ve hızlıca hazırlanp kahvaltı için çadırdan çıkması sağlandı. Hava güzel olduğu için dışarda bir yandan su kaynatıyor bir yandan da kahvaltı yapıyorduk. Tüm hazırlıkların tamamlanmasının ardından saat 02.40’ta ekip kamptan ayrıldı.
Gece hava oldukça soğuk olmasına rağmen kısa süre içerisinde terledik ve yürüyüşe başladıktan yarım saat sonra polarlarımızı çıkarmak üzere 3dk. durduk ve hemen yürüyüşe devam ettik. 3 sene önce Emmi’yle BDk denememizde 1. ve 2. narpuz arasında siste kaybolmuş ve oldukça fazla vakit kaybetmiştik fakat bu sefer yolumuzu hiç şaşırmadan yürümeyi başardık. Gece karanlığında yıldızların altında oldukça tempolu yürüyen ekibimiz saat 04.10’da 2.narpuzun kapısındaydı. Saat 05.00’te, 2.narpuz da vadi tabanında kayaların arasından kah yürüyerek kah tırmanarak bitmişti. Hava hala karanlık, zirve ekibimiz ise hala tam gaz full performanstı. 10dk.lık bir molanın ardından vadinin ortasından soldaki duvarları kollayarak yürümeye devam ettik. Narpuz vadisinin bu son kısmında yürümekten biraz sıkılan ekibimiz “Nerde bu lanet olası Kızılçarşağın girişi” diyerek sol tarafta girişi kolluyordu. 1 saatlik bir yürüyüşün ardından 06.20’da vadinin en sonunda sol tarafta Kızılçarşak girişine varmıştık. Alacakaranlık havada hem kızılçarşağa vakitlice varmış olmamıza seviniyor hem de uzun sinir bozucu çarşak çıkışı için küfürlerimize önceden hazırlıyorduk. Girişte yaklaşık 25dk’lık mola verip enerjimizi toplayarak çarşağa sol taraftan giriş yaptık. Önceden okuduğumuz tüm raporlarda çarşağın sağ tarafından yürümenin daha rahat olduğunu okumuş olmamıza rağmen, sol kenardan bir el duvarda yürümenin çok daha rahat olduğunu belirtmek isteriz. 07.35 civarında çarşağın ortalarına varmış, 10dk.lık molanın ardından yine sol kenardan bazen kayaların üzerine çıkarak çarşak çıkışımızı saat 09.30da tamamladık. Çarşağı bitirmeden biraz aşağıda, sol tarafta saçma kaya tırmanışı bölgeleri olduğunu bildiğimizden yönümüzü biraz sağa çevirmiştik. Fakat yolun sonunda farkettik ki sağ tarafın ucu, Cimbar vadisinin sonunu ve doğu çarşağını tepeden gören muhteşem manzaralı bir uçurum kenarına çıkıyor. Ani ve mantıklı bir kararla biraz geri dönüp çarşağa sol taraftan devam ettik. Külahın dibine vakitlice varmış olmamızın rahatlığıyla külahın dibindeki çadır alanında bir saate yakın mola verip yemek yedik. Bu noktada yolumuzun geri kalanında bize lazım olmayacağı belli olan (tozluk, termos, baton vs.) yüklerden kurtulduk. Saat 10.30’da külahın oldukça dik olan kısmının dibine geldik. Bundan sonrası slab kaya yüzeylerden tırmanmaktı. Eğim çok fazla olduğundan Allah korusun ayağımız bir kayar da düşersek yamacın sonunu görmeden bir şekilde durma ihtimalimiz oldukça düşüktü. Yürüdüğümüz (tırmandığımız) kısmın hemen 2 metre sağının da ölüm ve dehşet saçan bir uçurum olması yolculuğumuzu biraz gergin kılıyor, hücrelerimizi hafiften adrenalinle dolduruyordu. Görünen köy kılavuz istemediğinden kayaların arasında nerelere tutunup nasıl adım atacağımızı görerek tırmanışa devam ediyorduk. Oldukça sert ve eğimli olan bu kısımda Mehmet en önden ceylan gibi sekerek ilerliyor, ben ise arkasından kovalıyordum. Emmi ve Mehmet ise arkadan bize yetişiyordu. Bir iki defa ip açarak Emmi ve Yunus’un tırmanışına yardımcı olduk. Tırmanış sebebiyle bu kısımları biraz ağırdan aldık ve saatin ilerlemiş olması yüzünden biraz hızlanmamız gerektiğini farkettik. Zirveye yaklaşık 200 metre kala Emmi ve Yunus yavaş tırmandıklarını, vakitlice zirveye varamayacaklarını, ben ve Mehmet’i de yavaşlattıklarını söyleyerek yola devam etmeme kararı aldılar. Her ne kadar yapmayın etmeyin aslansınız kaplansınız desek de tartışmak için de fazla vakit olmadığından emmi ve Yunus’u gözyaşları içerisinde geride bırakarak Mehmet’le zirve yoluna hoplayıp zıplayarak devam ettik. Son kısımlar biraz aşağısına göre çok daha rahattı ve bir süre sonra eğim de azalıyordu. Tırmanış kısımlarının da bittiğini farkedince ip ve teknik malzemeler ile dolu olan çantalarımızı da bir kayanın dibine bırakarak, yanımıza su kalem vs. alıp koşar adım yolumuza devam ettik. Yükselme bittikten sonra kısa bir sırt yürüyüşünün ardından zirveye vardık.
13 Ekim 2013 saat 14.30’da Büyük Demirkazık zirvesindeydik. Bir kaç sene evel deneyip tamamlayamadığım bir zirveyi tamamlamış olmanın mutluluğuyla kaskımı çıkardım ve muhteşem manzarayı selamladım. Biz yükseldikçe minnacık kalan Demirkazık Köyü, Erciyes’in ve Hasan Dağı’nın zirveleri etrafımı sarıyordu. Hava tertemizdi. Fotoğraf çekerek, bir iki telefon görüşmesi yaparak (Turkcell’in çekim gücü) ve manzarayı seyrederek zirvede yaklaşık yarım saat geçirdik. Zirve defterine de isimlerimizi yazıp imzaladıktan sonra geri dönüş yoluna koyulduk.
Çantasız çıktığımız kısımları rahatça inip çantalarımızı bıraktığımız yerden aldık. İnişe dikkatlice devam ederken bir noktada artık emniyetsiz inmenin tehlikeli olabileceğini farkedip ip açmaya karar verdik. Etraf bolt, sikke, perlon ve pursik kaynıyordu. Gözümüze kestirdiğimiz bir bolttan istasyon almaya karar verdik. 60metrelik iki ipi birleştirip perlonla istasyon kurduk. Bu esnada Emmi aşağıdan el kol yaparak bize “hadi gelin artık” diyordu. İpler çantalarda biraz düğüm olmuş olduğundan açmak ve istasyonu kurmak biraz vakit aldı. Hızlıce ip inişimizi gerçekleştirdik. Biraz daha emniyetsiz iniş yaptıktan sonra Emmi ve Yunus’un yanına vardık. Vaktin de ilerlemesiyle hava biraz soğumuş, sırtta rüzgar artmıştı. Bekleme sırasında Emmi ve Yunus oldukça üşümüştü. Bazı güvenli kısımlarda kayalara kıçımızı koyup temkinli adımlar atarak ve sürünerek (kısaca götüm götüm inerek) ilerledik. Bir keresinde yine hazır bulunan bolttan, bir kez de eskiden çakılmış oldukça sağlam bir sikkenin yanına kendi sikkemizi çakıp iki sikkeden istasyon kurarak ip açtık. Toplamda üç kez (60metrelik) ip açarak sırayla iniş gerçekleştirmek oldukça vakit alıyordu. Öte yandan ilk inişte ipleri tam olarak aşağıya fırlatamadığımız için hep ilk inişi gerçekleştiren ben, sağa sola takılan ipi düzeltmek, düğüm olan kısımları ip üzerindeyken açmak durumunda kalıyor, bir yandan da istasyonun sağlamlığını test ediyordum. Velhasıl kelam, hava kararmadan kızılçarşağın da inişini tamamlamış olmayı ümit ederken, külahın dibindeki çadır alanına geldiğimizde hava kararmış ve akşam olmuştu. Bu kısımdan sonra kaybolmamaya ve kayalar üzerinde ineceğimiz kısımlarda düşmemeye çalışarak dikkatlice seyrimize devam ettik. Çok şükür başımıza hiç bir kaza gelmeden kızılçarşağı da koşar adım kayarak toz kaldırarak indik. Bundan sonrası Narpuz vadisinde oldukça uzun bir yürüyüştü. Yolculuğu yine karanlıkta yapıyor olduğumuzdan Narpuz vadisinin manzarasını pek izleyemedik. Oldukça az mola vererek ama yavaş bir yürüyüşle Narpuz vadisini yaklaşık 4 saatte tamamladık. Sonradan anladık ki, gece yola ilk çıktığmızda oldukça tempolu ve hızlı yürümüşüz. Dönüş yolunda sürekli ha bitti ha bitecek şeklinde yürümemize rağmen yol bitmiyordu. Bu kadar yolu gece nasıl yürüdüğümüze hayret ediyor ve 20 saatlik yolculuğumuzun yorgunluğuyla ayak bileklerimizi burkmadan dikkatlice yürümeye çalışıyorduk. Tüm yolu hiç konuşmadan sessizce katederken, Yunus hamamda niğde gazozu içmeyi hayal ettiğini sesli bir şekilde dile getiriyordu.
Saat 23.30da sokullupınardaki kamp alanımıza varmış bulunmaktaydık. Kamp insanları çoktan uyumuş, ikinci zirve ekibi ise yolculuktan haberleri almak için bizi bekliyordu. Yola çıktıktan 22 saat sonra kampa dönmemiz ikinci ekip için biraz cesaret kırıcı olmuştu aslında. Elimizden geldiğince yol tarifi yapmaya ve tüyolar vermeye çalıştık. Teknik malzemelerimizi verdik. Bize hazırlamış oldukları yemeği yedik ve bu uzun günün ardından uyumak üzere çadırlarımıza girdik.
Zirve yolculuğunun başarılı olmayacağını öngören ikinci zirve ekibi üyesi Bahadır gece hiç yola çıkmamış. Yola çıkmaya kararlı olan Arca, Setenay ve Barış ise gece yaptıkları yürüyüşün ardından sabaha karşı kampa geri dönmüşler. Ben bu sırada uyuyor olduğumdan hiç bir şeyden haberim yoktu. Birinci ekip zirve yolundayken kampın geri kalanı Arca liderliğinde Narpuz vadisinde trekking yapmış. Ertesi gün de ben mehmet ve yunus kampta güneşin ve yatışın tadını çıkardık. Kamp Arpalık’a trekkinge giderken, kızılçarşağı heyecanla hevesle gündüz gözüyle görmek isteyen Bahadır Emmi ile birlikte narpuz vadisini yürüdüler. Biz bacaklarımızı ovuşturarak yatarken Emmi enerjiyi nerden buldu da o yolu bir daha yürüdü anlamadık. Bahadır da spor olsun diye Emmi’ye sen iki dakka bekle diyip kızılçarşağı hızlıca çıkıp inmiş. Bir daha ki sefere Bahadır da zirveyi görür.
15 Ekim Salı günü bir bayram sabahına uyanan BÜDAK kampı, kahvaltının ardından çadırları toplayıp dağevine geri yürür. Bir gezi klasiği haline gelen dağ dönüşü Niğde hamamının keyfi erkekler tarafından çıkarılırken maalesef kızlara nasip olmaz. Banyolarını bir otel odasında yapmak durumunda kalırlar. Akşam yemeği de yendikten sonra 18.30da tekerlekler döner ve İstanbul’a doğru yola çıkılır. Yolda uzun uzun vampir oynayan ekip sabahın 5’inde kendini herşeyin başladığı yerde güney studyde bulur.
Yemliha Bilal
19 Ekim 2013
0 yorum