Ekip: Burak(emmi) Ozgoren, Elif Sarı, Cemile Marsan, Bilal Kalyoncu, Orhan Ozcalık ve kosan/iz acan/yorulmayan 3 hacettepeli
Tarih: 13-16 HAZİRAN

10 Haziran’da İstanbul’dan Dogu Ekspresi’ne binip Kars’a doğru yollandık emmi, ben, Cemile, Bilal ve Orhan. 36 saat suren yolculugun ardından 11 Haziran’da 22.00 civarı Kars’a vardık. Birkac saat sehri gezdik, gece olmasına ragmen her yer acıktı, sokaklarda insanlar geziyordu vs. O gece garın bekleme salonunda tulumları yan yana serip uyuduk. 12 Haziran sabahı Doğubayazıt’tan ayarladıgımız minibuscu Mehmet geldi, bizi aldı. O gun Kars Kalesi’ni, Ani Harabeleri’ni gorduk. Dogubayazıt’a vardıgımızda yagmur bastırdı. Yemek (tabii ki kebap) yedik, yagmur altında Ishakpasa Sarayı’nı gezdik. Sonra Orhan ve ben izin icin jandarmaya gittik. Gunlerce gulup eglenmemize neden olan olaylar dizisi boylece baslamıs oldu. 14 Haziran jandarmanın kurulusunun 170. yılıymış ve bizim zirve gunuyle de cakıstıgı icin bizden bayrakla ve pankartlarla zirvede fotograf cektirmemizi istediler.Komutan dakikalarca nasıl poz verecegımızı, bayragı nasıl dalgalandıracagımızı falan anlattı. Nitekim zirvede “jandarma halkın ordusudur.”, “jandarma 170 yasında” yazılı pankartlarla ve turk bayragıyla fotograf cektirdik! O gece Ankara’dan gelen 3 Hüddosk’lu dagcıyla da bulustuktan sonra malzeme alısverisi yaptık ve sanslı insanlar olarak otele gitmekten kurtulup bir medikal burosunda yattık.

13 Haziran

Kahvaltıdan sonra 9’da Dogubayazıt’tan minibusle yola cıktık. Eli Koyu’nden gecerek yolun tamamen bozuldugu yere kadar gittik. 11’de yuruyuse basladık. Hava sıcaktı, gunesliydi. 300 metreden sonra serinlemeye basladı. Saat 15.00’te 3200 kampına varmıstık. (Buranın bir diger adı da Yesil Kamp.) Kampta su vardı, baslarda hava da fena degildi. Cay, kahve, yemek fasıllarından sonra serinleyen hava esliginde uyuduk.

14 Haziran

08.30’da kamptan cıktık. Aklimatizasyon icin 4200 kampına cıkıp inecektik bugun. Yanımıza biraz yemek ve su aldık, kamp malzemelerinin bir kısmını da ertesi gun icin kolaylık olsun diye yanımıza aldık. 11.30’da 4200 kampına vardık. Artık diz boyu kar vardı. Kamp yeri cok ruzgarlıydı. Aklimatize olmak icin yaklasık 1 saat 4200’de kalmamız gerektigini soyledi Orhan. Surekli sıvı almaya dikkat ederek ertesi gun icin cadır yerlerini hazırladık. Amac o 1 saati hareket ederek gecırmekti tabii ki. Hatta bir ara emmi zirve yoluna dogru cıkmaya basladı, neyse ki cabuk indi! 12.30 gibi inmeye basladık. Cıkarken takıp ettigimiz patikayı bozmadan yandaki kar kulvarından kayarak indik. Yolun yarıdan fazlasını kayarak indigimizi soyleyebilirim. 1, 1.5 saatte geri 3200 kampına indik. Saat 15.00 gibi hava patladı,once yagmur, sonra dolu basladı. 2 saat kadar siddetli dolu devam etti. Saat 17.00 gibi dolu sulu kara dondu, sonra da tamamen kesildi. Ertesi gun icin kalktıgımız zaman havanın durumuna bakıp yola cıkıs saatini belirlemeye karar verdik.

15 Haziran

Hava yagmurluydu, ancak yine de 08.30’da kamptan cıktık. Bu kez kamp yukuyle 4200’e dogru yollandık. Onceki gunku yuruyus ise yaramıs olacak ki yolu cantalarla da aynı surede yuruduk. Saat 11.30’da 4200 kampına varmıstık. Cadırları kurup yerlestik. Yagmur sulu kara donmustu. Ertesi gunku zırve icin hazırlanmaktan, bol bol sıvı almaktan baska yapacak isimiz yoktu. Hafif bir bas agrısı sırayla hepimizi dolastı gecti. Gece 1 de kalkıp 2 gibi yola cıkmaya karar verdik.

16 Haziran Zirve

Gece 2.30’da yola cıktık. Havada yagmur, kar vs yoktu. Ay ısıgında, parlayan karlar uzerinde yukselmeye basladık. Ilk etaplar tum zırve yolunun en dik kısımlarıydı. Hüddosklu’lar onden iz acarak gidiyorlardı, bu da bizim isimizi epey kolaylastırdı. Normalde 6 saat sure tanıdıgımız zirveyi 4.30-5 saat gibi bir surede yaptık. 7.30 da zirvedeydik. Tabii zirveye cıkarken son etapta biraz bolundugumuzu eklemem lazım. Zirve kulahına yaklasırken Cemile’yi Mesut’la (hacettepelilerden biri) bıraktık. Mesut ocak falan yakmıs, Cemile de bizden 15-20 dk sonra zirveye geldi. Emmiyse gunes gozlugunu Cemile’de unuttugunu farkedip zirve kulahından geri dondu. Kosa kosa asagı inmeye basladı.(Gel, gitme,biz sana gozluk veriririz feryatlarımıza aldırıs etmeden!) O da bizden 5-10 dk. sonra zirveye geldi. Sonuc olarak zirvede hep birlikte ve mutluyduk:) Gokyuzu basta acıktı, Igdır’ı, Ermenistan koylerini goruyorduk. Sonra kapandı, sis geldi, zaten cok ruzgar vardı. Jandarma fotolarını da cektırdıkten sonra inmeye basladık, cogunlukla kaydık yine. Saat 09.30’da kampa donmustuk. “Eee napcaz simdi? ” olduk bir an, cunku planladıgımız saatten epey once varmıstık kampa. Sonra biraz dinlenip direk Dogubayazıt’a inmeye, yol ustunde bir kez daha kamp kurup konaklamamaya karar verdik. Sansımıza hava da cok guzeldi, dısarı yayılıp 4200’un keyfini cıkardıktan sonra yavastan kampı toplamaya basladık. 12.00’de kamptan ayrıldık ve inise gectik. Kayarak, kosarak, oflaya puflaya yola kadar indik, saat 15.30 gıbıydı. Mınıbus bizi ordan aldı ve Dogubayazıt’a goturdu. Sonrası 15 liralık bir otel bulup yerlesmek, yıkanmak, catlayana kadar yemek yemek, aksam otelde bira keyfi yapmakla gecti. (Tabii jandarmaya ugrayıp fotoları verdigimizi, onların da “elemanları gordunuz mu yukarda?” sorusunu da unutmamak lazım)

Boylece o aksam herkesin bir yerleri agrısa,merdiven inip cıkarken herkesten degisik sesler cıksa da Agrı faaliyetini basarıyla (eheh) tamamlamıstık. Tırmanıs raporuyla pek ilgisi olmasa da sonraki gunlerimizi de ozetlemek istiyorum:) Ertesi gun erken saatte yine aynı minibusle Van’a gittik. Muradiye Selaleri’ni, Van kalesini, merkezi, arkeolojı muzesini(emminin ısrarı uzerine) gezdik, aksama dogru Gevas’a geldik ve Van golu kenarında bir campingte cadır kurduk. Emii ve ben sodalı sularda bir guzel yuzduk o gun. Aksama Van golune ozgu inci kefali yedik, rakı ictik:) Ertesi gun oglene dogru burnumuzun dibinden kalkan feribotla (ya da motorla) Akdamar Adası’na gectık. Saat 18.00’e kadar adadaydık. Yuzduk, kiliseyi gezdik, adanın tepesine cıkıp dagdan kalma yemekleri tukettik. Donus motorunda Turkiye’nin 4 bir yanından gelmis emniyet amirlerinin toplantısına denk geldik.(Sansımız eminiyetten, jandarnadan yanaydı hep!) Onların ızgara etlerinden ve karpuzlarından faydalandık tabii ki:) Donuste Orhan ve ben Gevas merkezdeki 2 adet dugune ugradık, 10ar dakika durup cay ictik, halay izledik. O gece 23.30 da otobuse binip sabah 5.30 gibi Dıyarbakır’a vardık. Dıyarbakır’da tanıstıgımız bir amca bize arabasıyla sehri gezdirdi, surları, Mardin Kapı, Urfa Kapı’yı… Sonra kendimiz Ulu camii, Kervansaray, Bedesten ve birkac Ermeni ve Suryani kilisesi gezdik. Ara sokaklarda dolandık, bir tutun imalat atolyesine daldık! Her yerde yazdıgı, soylendigi gibi gercekten de “dogunun tum renkleri” Diyarbakır’da gorulebilirdi. Saat 13.00’de Cemile ve Bilal’i orda kaderlerine terk edip emmi, ben ve Orhan Guney Ekspresi’ne binerek evlerimize dogru yollandık. Gezi, yolculuk, tırmanıs.. Hepsi guzeldi.. Gordugum, gezdigim yerlerin tadı damagımda kaldı desem abartmıs olmam herhalde…


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir