Yazanlar: Oktay Özel, Selin Dingeç
Katılımcılar: Hakan Ak, Burak Özgören (Emmi), Selin Dingeç, Oktay Özel, Oğuzalp Doğancalı, Selin Düşmez, Ahmet Faruk Arslantürk, Alperen Bırçak, Mustafa Akar, Ayşegül Arabacı, Kayacan Vesek
Pazartesi: 21.00’da yola çıkış
Salı: Platoya zorlu tırmanış
Çarşamba: Sematepe Zirvesi, Süner Tepe ve Okşar Tepe Zirve Denemeleri
Perşembe: Emler, Hürtepe, Adsız Tepe Zirveleri
Cuma: Yumurta Tepe, Sematepe, Süner Tepe, Okşar Tepe, DKSK Zirveleri
Cumartesi: Geri dönüş
Hakan, Şevket, İbrahim ve Ömer’in yaptığı Aladağlar gezisinden sonra kulüp olarak Aladağlara daha büyük bir ekiple gitmeye karar verdik.Bunun üzerine gezi için 12 Ekim günü yola çıkmaya karar verdik. Pazartesi günü kulüpten bazı kişiler kulüp odası 5’te kapanacağı için eşyaları aldılar ve güney kapının yanındaki otoparka bıraktılar. Bu sırada bizler de alışverişlerimizi yapıp karnımızı doyurduk. Saatler 8’i gösterdiğinde Niğde’ye doğru yola çıktık. Kimsenin bilmediği bir sebepten yolda vampir oynamadık. Servisçinin esnemeleri eşliğinde sabah saat 6 civarı Niğde’ye vardık ve çorbamızı içtik. İlkbahar lokantasının kaç tane prizi olduğunu deneyerek gördük. Platoya varmak için saat 7’de yola çıkmayı planlıyorduk ancak market 7.30’da açılacağı için sol görüşleri benimsemiş dayılarla çay içtik. Rektör konusunda desteklerini aldıktan sonra market alışverişini yapıp Demirkazık köyüne doğru yola çıktık.

Salim Abi’nin traktöründe, Karayalak’a doğru
9.30 sularında Salim Abi (traktörcümüz) ve özel aracıyla dağ evi önünde buluştuk ve Karayalak’a doğru yola çıktık. Salim Abinin BÜDAK poları giydiğini görüp bunun hakkında konuşurken Oğuzalp’ten hangi kulüp gelirse onun polarını giydiğini öğrendik ve Salim Abi’den bazı marketing dersleri alıp saat 11’de Plato’ya doğru yürüyüşümüze 2 saat rötarlı olarak başladık. Başlangıçta her şey iyiydi, bütün grup motive bir şekilde önüne gelen bütün engelleri geçiyordu.

Karayalak Kapı
Saat 12.30’da kapıya vardık, her şey hala yolundaydı. Yolun zor olacağının farkındaydık ancak o zamanlar kimse bu kadar zor olacağını tahmin etmiyordu. Nitekim saat 18.45 sularında Çelikbuyduran’a (3400mt) varmıştık ancak kimsenin bir adım daha atmaya dermanı yoktu. Çelikbuyduran’daki sular kurumuş olduğundan Plato’ya yürümek zorundaydık. Kayacan Çelikbuyduran’dan sonra bir saatlik iniş yolculuğumuz olduğunu söylemişti. Fakat Çelikbuyduran’dan sonra kamp alanını en azından görmek niyetinde olan bizler ne yazık ki iki tepeyle ve karanlıkla karşılaştık.
Platoya doğru yürüyüşe geçtiğimizde Hakan en önde navigasyon ile yürümekteydi. Yorgunluktan tükenmiş olan ekip yolu sanki Hakan yaratmışçasına Hakan’a sinirleniyordu. Farukla ben Hakan yolu kaybederse onu dövmek için planlar yapıyorduk. Herkes Hakan’a güzel dileklerini iletiyor ve sürünerek yola devam ediyordu. O noktada herkes kulübü bırakmaya karar vermiş sadece uyuyabilmek için yürüyordu. Stüdyoda gergin anlar yaşanıyordu. Hakan vardığımızı söylediğinde -navigasyona göre- önümüzde göl beklerken taştan başka bir şey bulamamıştık. Bu durum herkesin moralini daha çok bozdu. Mustafa ve Hakan farklı yollardan yürüyerek navigasyonsuz bir şekilde gecenin karanlığında kamp alanını bulmaya çalıştı. Nihayet saatler bilmediğimiz bir saati gösterdiğinde düz bir kamp alanı bulduk ve çadırlarımızı kurduk. Tabii ki bu sırada doğru yerde olduğumuzdan emin değildik çünkü etrafımızı sis sarmıştı ve su kaynağı göremiyorduk. Bunların yanında etrafımızdan gelen hayvan seslerini anlamlandırmaya çalışıyorduk. Daha fazla gücümüz olmadığından kampı o noktaya- daha sonra doğru yer olduğunu anladık- kurduk.

Gece sislerin arasında bulduğumuz, kampı etrafına kurup daha sonra içinde yemeklerimizi yaptığımız dağ evi
Ekipten bazıları daha fazla dayanacak güçleri olmadığından yemek yemeden uyudu. Ben (Oktay) fedakar bir çadır arkadaşı olduğumdan ocak setimizi çıkartıp yemek hazırlamaya koyuldum. Yemeği hazırlarken hayatımın en büyük 2. hatasını yaptığımdan habersizdim. Ton balıklı makarnamızı hazırladığımda nankör çadır arkadaşlarım Mustafa ve Selin’den haksız eleştiriler hatta hakaretler işittim. (Hayatımda yediğim en kötü makarnaydı, o yorgunlukta bile yiyemedik -Selin) Bu durum daha sonraki 3 gün boyunda yemek setine dokunmamama karar verilmesiyle sonuçlandı. Halbuki bizim çadırımızdan dahi olmayan Oğuzalp bile makarnanın hakkını teslim etmişti. Ertesi gün hiçbir şey yapmama kararıyle beraber danalar gibi uyumaya başladık.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/karayalaktan-yedigoller-platosu-84176689

Kamp alanı, arkada çoban çadırları ve Direktaş
Garip bir şekilde, saat 10 gibi kalktığımızda herkes dünü ve yaşananları unutmuş, kendini iyi hissediyordu. Sabah çoban abilerin daveti üzerine çadırlarına gittik ve onları tanıma fırsatı bulduk. Ben, Alperen ve Hakan maceracı gibi çoban abilerin tüm rızkını yedik. Bundan sonra ikiye ayrılarak zirve planı yapmaya başladık. Oktay, Mustafa, Hakan Sematepe’yi gözlerine kestirdiler. Bizlerse daha kolay olması ümidiyle Sünertepe’ye doğru yola çıkmaya karar verdik. Bundan sonra Selinle hikayelerimiz ayrıldı ve Sematepe’yi benim, Sünertepe’yi Selin’in ağzından okuyacaksınız.
Oktay’ın gözünden Sematepe:
Saat 12’de Mustafa, Hakan ve ben neyimize güvenerek bilmiyorum Sematepe’ye doğru yola çıktık. Çok hızlı bir yürüyüşle 1 saat içinde Yasemin Geçidi’nin altına vardık. Yolda İBB tarafından yol çalışması yapılmış gibi bir hava veren garip bir taşın yanından geçtik. Yolda gördüğümüz içine taş atarak 5-15-25 kuralından 80 metre derinliğe sahip olduğuna karar verdiğim ufak bir mağaranın da yanından geçtik. Ancak çok şükür mağaracı olmadığımızdan hiç umursamadan yanından geçip gittik

İBB Kayası, önde Oktay, arkada Mustafa
Yasemin geçidine geldiğimizde çok hafif bir yağmurla karşılaştık. Bu durum motivasyonumuzu kırdı ancak dönmeye değer olmadığına karar vererek moladan sonra ilerlemeye devam ettik. Rotanın hafif sağından çarşak-kaya karışık bir tırmanışla saat 13.45’te geniş bir bacaya vardık. Hakan bu noktada batonlarını unuttu ve başka yerden dönüş planlarımızı da suya düşürmüş oldu. Mola verdiğimiz noktadan biraz daha tırmanarak 2 metrelik çarşak alternatifi olmayan bir kayaya tırmanarak sırt hattına ulaştık.
Bu noktada hava kötüleşmeye ve etrafımızı sis sarmaya başlamıştı. Saat 14.00 olduğunda sırttaydık ve zirveyi görüyorduk. Sürekli dönmeyi düşünüyorduk ama zirveyi görmenin verdiği motivasyonla devam ediyorduk. Biraz daha ilerledikten sonra yağmur başlamıştı ve şimşek sesleri duymaya başladık. Bu noktada Mustafa batonları bırakmamız gerektiğini söyledi ve çantalarımızla beraber batonlarımızı bir kayanın altına bırakarak biraz daha ilerledik. 5 dakika daha ilerledikten sonra hava düzelmeyince oturup, telsizden Kayacanı aradık ve ne yapabileceğimiz hakkında fikir alışverişi yaptık. Mustafa’nın bu noktada motivasyonu daha düşüktü ancak Kayacan’dan 15 dakikada hemen gidip gelin lafını duyunca Hakan ve ben anında koşmaya başladık. 5-10 dakika içinde zirvedeydik ancak sisten hiçbir şey göremiyorduk ve üzerimize dolu yağıyordu. Zirvede birbimizi kutladık, 3 dakikalık molanın ardından aşağıya doğru kaptırmaya başladık. O anda bir sorunumuz olduğunun farkında vardık. Çantalarımız yoktu ve siste bulmamız gerekiyordu. 5 dakikalık bir saha taramasınından sonra çantaları bulmanın verdiği dayanılmaz hazla beraber aşağıya inmeye başladık. Kayalar biraz ıslanmıştı, birkaç yer hariç çarşaklardan indik. Islak kayalardan da otura otura aşağıya indik. Dönüş yolunda Hakan’dan daha sonra başımıza bela açacak olan yan dal başvuruları kabul edilirse Cuma gününe kadar kayıt formunu teslim etmemiz gerektiğini öğrendim. Saat 16.00’a gelirken Yasemin Geçidi’ni indik ve vadidede uzun bir mola verdik. Moladan sonra 1 saatlik yürüyüşle tam yağmur başlarken kampa ulaştık.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/dagcilik-rotalari/yedigoller-platodan-sematepe-84176829

Mustafa raporda bahsedilen kayaya tırmanırken
Selin’in gözünden Sünertepe:
Saat 11’i gösterdiğinde Emmi, Kayacan,Oğuzalp, Ayşegül, Selin(x2), Alperen ve Faruk zirveye doğru yola çıktık. İlk başta hava çok güzeldi ve sorunsuz bir şekilde zıplaya zıplaya dağa doğru yol alıyorduk. Keyifli yolculuğumuzun devamında havanın gittikçe kötüleşmesiyle molalarımızı arttırdık ve durum kritikleri yaptık. Çünkü hafiften kar yağmaya ve şimşek sesleri gelmeye başlamıştı. Grup kısmi ikiye bölünmüştü. Zirveye oldukça yaklaştığımız için devam etmek isteyenler ve şimşek seslerinden korkup paratoner olmaya gönlü razı olmayanlar. Biraz bekledikten sonra yağmur neredeyse dinmişti ve ilerlemeye karar vermiştik. Yaklaşık on dakikalık yürüyüşümüz, dolunun ve sislerin artmasıyla son buldu. Kendimizi tehlikeye atmak istemediğimiz için zirveye yaklaşık 100 metre kala geri dönme kararı aldık. Dönüş yolunda havanın iyileştiğini görüp biraz üzülsek de kamp alanına gelince doğru bir karar aldığımızı düşündük çünkü yağmur durmaksızın yağmaktaydı. Aynı anda Oktayların grubuyla da birleşmiş olduk.
Yağmur nedeniyle çadırlarımızda bir süre vakit öldürdük ardından yemek yemek üzere dağ evine gitme kararı aldık. dağ evini tam anlamıyla bok götürüyordu. Rus dağcıların Rusyadan getirip götürmeye kıyamadığı konservelerle yüzleştik. Oğuzalp Mike adını verdiği fareyle tanıştı. Ardından camların önüne yemek setlerimizi kurarak yemeklerimizi pişirmeye başladık. Dağ evi çok fena durumdaydı ancak bundan garip bir haz alıyorduk ve böylece dağ evi daha sonraki günlerde de yemek yapma yerimiz olmuştu. Yemeklerimizi yedikten sonra bir sonraki günün planını yapmaya başladık. Oktay yandala başvurduğunu bu yüzden internete ulaşmak zorunda olduğunu dile getirdi. Hakan ve Oktay sabah Emler’e gitme kararı almış oldu. Onların zirveleri hakkında konuşurken, teker teker bütün ekip gaza geldi ve hep beraber çıkma kararı aldık ve 22.00’da herkes tatlı uykusuna dalmaya doğru çadırlarına döndü. Biz de Mustafa’nın uyku konuşmaları ve bilmediğimiz hayvan sesleri( eşek?, dinazor? ) eşliğinde ikinci günü bitirdik.

Dağ evinde yemek sonrası
Emler Zirvesi
Sabah saat 7’de uyandığımızda tepelerde kar vardı ve hava çok soğuktu, bu yüzden Hakan ve ben hariç herkes gitmekten vazgeçmişti. Yarım saat içinde Emmi hariç tüm ekip tekrardan kendiliğinden ikna olarak Emler’e doğru yola çıktık.

Emler’e yola çıktıktan kısa bir süre sonra ekip
1 saat içinde çok hafif çantalarımızla beraber Çelikbuydurana varmıştık ve Çelikbuyduran’a çıkmadan hemen önce rüzgar almayan bir noktada mola verdik. 15 dakikalık bu molada ne kadar iyi yürüdüğümüzü söylerek kendimizi gazladık ve Emler’e doğru yola çıktık ve 9.45’te Emler zirveden aşağıya bakıp, fütursuzca fotoğraf çekmeye başladık. Zirveye ulaştığımda asıl amacımız olan yan dal başvurumun reddedildiğini öğrendim. Sağlık olsun, benden kıymetli mi? Zirvede 1 saat kadar vakit geçirdik. Bu bir saat içinde telefonlarımıza kavuşmanın heyecanı ile ailelerimizle ve yakın arkadaşlarımızla özlem giderdik. YK grubuna iyi olduğumuzu söyledikten sonra bir anda ortaya çıkan Hürtepe’ye geçme fikriyle Hürtepe’ye doğru hep beraber yeniden yola koyulduk. Aradan geçen 15 dakikalık yürüyüşümüzen sonra Hürtepe’nin aslında bize daha uzak olduğu gördük ve grup yine ikiye bölündü.

Emler zirvesinde
HürOlamadıTepe – Selin
Hürtepe’nin bize çok uzak olduğunu öğrendikten sonra Kayacan, Oğuzalp, Selin, Ayşegül, Alperen ve ben kamp alanına doğru gitme kararı aldık. Yolda giderken Emmi ile iletişim halindeydik ve onun da bize doğru geldiğini öğrendik. Bunun üzerine Emmi’ye doğru yürümeye, çarşak inmeye başladık. Burada ben çok korktum çünkü ilk gece ayakbileğimi burkmuş, inerken taşlar bileğimi döndürdüğü için yavaş yavaş inmek zorundaydım. Kazasız bir şekilde Emmiye ulaştık ve küçük bir mola verdik. Bu sırada Oktayları uzaktan izliyor, fotoğraflarını çekiyorduk. Bir süre dinlendikten sonra tekrardan inmeye başladık. Talihsiz bir şekilde Emmi yere düştü ve elini kesti. Ne yazık ki ilk yardım çantaları diğer grupta kalmıştı ama Kayacan Fatih’ten aldığı daha küçük olan ilk yardım setiyle Emmi’nin elini sardı ve kamp alanına gittik.
Hürtepe + Adsız Tepe
Ekibin bir kısmının Hürtepe’ye gelmekten vazgeçmesinin ardından Mustafa, Hakan, Faruk ve benden oluşan ekip Hürtepeye doğru sırttan ilerlemeye devam ettik. Saat 12 olduğunda Hürtepe’ye varmıştık. Diğer ekibi başka bir sırttan görebiliyorduk. Hürtepe’de 5 dakika dinlendikten sonra ben hariç diğerlerinin istemesi sonucu ilerdeki Adsız Tepe’ye de gitmeye karar verdik. 12.30 sularında Adsız Tepe’ye de varmıştık. Asıl niyetimiz Yasemin Geçidi’ne kadar ilerleyip oradan inmekti ancak. Yasemin Geçidi’ne giden yola bakıp oha dedikten sonra çarşaklardan vadiye doğru inmeye başladık. Çarşak inişi + bazen slablere oturma karışık ve keyifli bir inişten sonra Yasemin Geçidi’nin alt noktasına tekrar ulaştık. Faruk’a da İBB kayasını gösterdikten sonra 1 saatlik yürüyüşün ardından kampa ulaştık.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/dagcilik-rotalari/yedigoller-platodan-emler-hurtepe-adsiz-84177528
3. Gün Akşamı:
Kampa ulaştığımızda kar başlamıştı. Yine çadırlamırızda 1-2 saat takıldıktan sonra dünden tecrübeli olduğumuz için dağ evine doğru eşyalarımızı taşımaya başladık. Çadırlardan çıktığımızda her yer bembeyazdı.

Beyaz örtüyle örtünen kampımız
Mike ve birtakım örümcekler eşliğinde yemeklerimizi yedik Tatlı olarak da başkanımızın ve Emmi’nin yaptığı petibörlü pudingi yedik. Ertesi günün planını yapmaya başladık. Hava karlı olduğu için hepimiz biraz tedirgindik, çünkü bu şartlar altında zirve yolu tehlikeli olabilirdi. Bunun üzerine şansımıza ve hava durumuna güvenerek plan yapmaya başladık. Bir ekip Sematepe’ye gidecekti ancak daha önce Sematepe’ye giden ekip ne yapacağına daha karar vermemişti. Onları bir kenara bırakıp agalara çay içemeye ve içimizi ısıtmaya gittik. Burda Fatih abi bize şelaleyi saatlerce övdü. Hepimiz şelaleyi görmek çok istemiştik ve şelale yolundan dönüşe de geçme şansımız olabiliyordu. Bu plana göre sabah çadırlarımızı toplayıp 13 km aşağı doğru yol aldıktan sonra bir daha kamp kurup ikinci gün 9 km daha yürüyerek gezimizi tamamlayabiliyorduk. Bu altarnetif dönüş çoğumuzun kafasına yatmıştı. Bu yüzden Kayacan’ı çağırdık. Ancak Kayacan bunun mantıklı olmayacağını, hava şartlarında bilmediğimiz bir yoldan ilerlemenin zor olduğunu söyleyince eski planımıza geri döndük.
4. Gün Sabah:
Saat 7’de Hakan’ın bağırmasıyla çadırdan çıktım ve dün Çoban Fatih Abiden öğrendiğimiz Yumurta Tepe (Tunç Fındık’a göre) ya da Orta Dağ (Yerel halkın verdiği isim)’e gitmeye karar verdik çünkü Hakan’ın ÇAP başvuru formunu göndermesi gerekiyordu. Zirve’ye 15 dakikada varacağımızı düşünüyorduk, bu yüzden Hakan yanına ne çanta ne baton aldı ve yola koyulduk. Yol bizi yanılttı ve 1 saat sonra Yumurta Tepe’ye varmıştık. Açık ara Aladağlar’ın en iyi manzarasını izledik ve Boğaziçi Üniversitesi telesekreterleriyle uzun bir mesai yaptık. 8.30’a kadar memurların mesaiye başlamasını bekledik. Hakan tüm EEci yeneteklerini kullanarak telefonun sinyal alma frekanslarını vs. değiştirdi. Uzun çabaların ardından Hakan istediği kişiye bağlanabildi ve ÇAP kaydını gerçekleştirdi. Bir süre daha zirvede oturduktan sonra çok kolay bir yoldan zirveye çıkılabildiğini görüp o yoldan 30 dakika içerisinde kampa geri döndük.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/yedigoller-plato-orta-yumurta-tepe-84177756
Kampa döndüğümüzde Sematepe ekibi yola koyulmak üzereydi. Faruk ne yapacağımızı sordu ve kararsız olduğumuzu görünce Sematepe ekibine katılmaya karar verdi. Hakan’la sabah kahvaltısı olarak Selin’in petibörünü yemiştik ama bunun bizi daha fazla tutmayacağına karar verip tekrar kahvaltı yapmaya başladık. Mustafa da Hakan’la planımızı beğenmeyince 45 dakika arkalarından Sematepe ekibine katılmak üzere yola çıktı.
Emmi, ben ve Hakan kahvaltıdan sonra Süner Tepe, Okşar Tepe ve DKSK’ya gitmeye karar verdik ve 11’de yola çıktık. Emmi bir aksilik sonucu bizi ilk gün gittikleri rotadan başka bir rotadan götürdü ve normalde olmamız gereken yerden 100 metre kadar aşağıdan zirveleri görmeye başladık. 200 metre kadar yükseldikten sonra Emmi DKSK yapacağını bizim de Süner ve Okşar Tepelere gidip sırttan onunla DKSK’da buluşabileceğini söyledi ve bunu uygulamaya karar verdik. Hakanla sabah Yumurta Tepe’ye gittiğimiz için ve kampın son günü olduğundan biraz yorgunduk. Bir şekilde Süner ve Okşar Tepe arasındaki bele kadar ulaştık. Bele ulaştığımız noktada kar vardı ve boşluk hissi veren tehlikeli yerlerden geçmek zorunda kaldık. Belden sola doğru ilerleyip Okşar Tepe’ye ulaştık. Bel genel olarak geniş ve yürümeye elverişliydi ancak birkaç defa slab üstü kardan dolayı tehlikeli anlar yaşadık. Bu noktada bulutların dağ hizasını geçmediğini gördük, çok büyüleyici manzaralara şahit olduk. Okşar Tepe’de telefon çektiği için telefona düştüm. Hakan’ın ısrarlı tacizleri ve telefon bağımlısı imalarından sonra Okşar Tepeden belin geldiğimiz noktasına doğru çok dikkatli ilerledik.
Süner Tepe’nin uzaklığı karşısında gözümüz korktu ancak ısınmıştık. Belde ilerlerken hiç telefon çekmeyen Aladağlarda telefonum çaldı. Şaşkın bir şekilde durup telefonu açtım ve Türk Telekom görevlisine neden ev interneti istemediğimi anlattım. Çok yorgun olmamıza rağmen yarım saat içinde Süner Tepe’ye vardık. Zaman zaman Emmi’yi DKSK yolunda görüyorduk. Süner Tepe’ye vardığımızda DKSK’ya giden bir rota göremedik. Hakan biraz dolaşıp bir rota buldu. Sonrasında Hakan’ın bulduğu rotaya beraber baktık ve kahkahalar atarak geldiğimiz yerden dönmeye karar verdik.

Bulutların sırtı geçmediğini hayretle izledik
Emmi’de telsiz olmadığı için Emmi’ye haber veremediğimiz için tedirgindik. Bel’e inerken Emmi’yi zirvede gördük ve bağırarak aşağıda buluşmak için anlaştık. Geldiğimiz yoldan daha önce yaşadığımız tehlikeli anlardan aldığımız derslerle temkinli şekilde indik. Emmi’yle ayrıldığımız yerde buluşup 15 dakika mola verdik. Dönüş yolunda tekrar kaybolarak dağların ne kadar büyük ölçekli olduğunu anladık. Yolumuzu biraz uzatarak 1 saati biraz geçerken kampa ulaştık.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/dagcilik-rotalari/yedigoller-platodan-oksartepe-sunertepe-84177876
Diğer ekip daha gelmemişti. Telsizden onların kendi içerisinde bölündüğünü öğrendik. Ayşegül Oğuzalp’i beklediklerini sonra geleceklerini söyledi. Telsizi kapatır kapatmaz Oğuzalp’i görünce dumura uğradık. Böylece yarım saat sürecek olan bir iletişim krizi yaşadık. En sonunda Sematepe ekibini toparlayarak büyük göle gitmeye karar verdik. Büyük göle gittiğimizde Selin Düşmez, Selin Dingeç, Alperen ve Kayacan’ın da orada olduğunu gördük.
Sematepe – Selin
Havanın güzel olduğunu gören grubumuz musmutlu bir şekilde saatler 10’u gösterdiğinde yola çıktı. Bir saate yakın bir sürede Yasemin Geçidinin altında 15 dakikalık bir mola verdik ve kendimizi hazırladık. Çanta sırta komutundan sonra zirveye doğru dik bir yokuşa doğru yola koyulduk. Benim için çok zevkli olan bu yol, zirveye doğru parkura benzeyen tırmanışlara sahipti. Çok zor olmamakla beraber çok keyif aldığım bu tırmanış sonrasında zirveye doğru yürümeye devam ettik. Tabii ki bu arada saçını akan suda yıkayan Selin’i çok kıskandım. Yaklaşık iki saatin sonunda Sematepe’ye varmıştık. Zirvede yemeklerimiz yiyip, yine internetimizle biraz vakit geçirdikten sonra dönüş yoluna başladık. Ancak karşımızda iki seçenek vardı. Geldiğimiz yoldan dönmey ya da Koca sarpa doğru yolu biraz uzatarak arkadan dolaşıp dönmek. Kayacan bize söylemedi ancak kendi içindan Koca Sarp’a gideriz belki diyerek bu yoldan dönmemizin daha güzel olcağını söyledi. Biz de onun tecrübelerine güvenerek uzun yoldan dönüşe başladık. Benim için ölüm gibi geçen bu yol yaklaşık 4 saat sürdü. Bileklerim çok sağlam olmadığı için inişte çok zorlandım ama bir şekilde indik. Macera asıl bu noktada başladı çünkü kamp yerine dönmek için çok uzun bir yol bizi bekliyoru ve patika neredeyse yoktu. Yolda grup bir daha ikiye bölündü. Ben, Kayacan, Selin ve Alperen aşağıdan patikadan kamp yoluna gitme kararı aldık. Geri kalanlar ise üstten Yumurta tepeye doğru yola koyuldu. Yürüdükçe ağlama noktasına yaklaşan benim yüzümden yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Bir süre sonra Yumurta Tepeye çok yakın olduğumuzu ve diğer grubun çok uzak olduğunu fark ettik. Bunun üzerine Yumurta tepeye çıkma kararı aldık ve kamp patikasından çıktık. Yürüdükçe 15 dakika gibi gözüken yolumuz 45 dakikalık bir zamana dönüşüyordu. Çok yorulduğumuz için Yumurta Tepeden vazgeçtik ve Selin’in isteği üzere göle doğru yola koyulduk. Zaman ilerliyor, benim ayaklarım gittikçe kötüleşiyordu. Sık sık mola veriyorduk ve moralimiz biraz bozulmuştu. Sonunda saat 19 sularında göle ulaştık.
Göle geldiğimizde herkesin orda olduğunu gördük ve göl kenarına matlarımızı serip Yaşam + Peripella’ımızı yemeye başladık. Keyfimiz yerindeyken fotoğraflarımızı çekinip yemek yemek için yine dağ evine doğru yola çıktık. Son akşam yemeğimizi yedikten sonra ertesi gün 9’da çıkmak için sözleşip Fatih Abi’nin çadırına geçtik. 10.30 gibi çadırlarımıza geçip uyuduk.

Göl kenarında chill
Ertesi gün saat 7.00’da uyanıp toparlandık. 15 dakika gecikmeyle saat 9.15’te yola çıktık. Herkes bu uzun kampın ardından eve dönme isteğiyle, aşkla, şevkle yürüyordu. Çelikbuyduran’da verdiğimiz moladan sonra Çelikbuydurudan’da kamp yapan ve Emlere çıkan başka ekipler gördük. Onlara selam verip saat 13.30’a kadar kamp yüküyle nasıl çıktığımıza hayret ettiğimiz yollardan aşağıya indik. Yolda dağ keçileriyle karşılaştık. 13.30 – 14.00 arasında tüm ekip Karayalak’a ulaşmıştı.
GPS Kaydı: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/yedigoller-platosundan-karayalak-84177964
Salim Abi’nin verdiği elmaları yiyerek dağ evine doğru yola çıktık. Yolda önümüzü milli parklar görevlisi kesti ve dağlardan haraç kesmeye kalktı. Bunu haraçtan başka bir şey olarak görmüyoruz. Milli parkların bize sağladığı herhangi bir hizmet yokken dağlardan para almaları saçmalıktan başka bir şey değildir. Görevli adama çeşitli yalanlar söyleyerek bir miktar paramızı da kaptırarak dağ evine ulaştık. Servise yerleştikten sonra korkunç koktuğumuz için tüm camları açarak Aksaray’daki hamama doğru yola çıktık. Hamamda temizlendikten ve Anadolu irfanıyla tanıştıktan sonra altın varaklı tuvaletli iskendercimize geçtik. Garsonları “Survivor’dan mı geliyorsunuz?” diye sordurtacak kadar yiyerek ve Alperen’in “Gerçek iskender bu değil cart curt” laflarını dinleyerek mis gibi iskenderimizi yedikten sonra çaylarımızı içip serviste yerlerimizi aldık. Ankara Gölbaşı’nda Migros Jet kasasının 23.45 ile 00.00 arasında çalışmamasına anlam veremeyerek 12’ye kadar bekledik. (Kasiyer büyük ihtimalle gün sonun alıyordu – Hakan) Dondurma ve 2 al 1 öde jelibonlarımızı aldık. (Ayşegül beni Frigola almaktan vazgeçirip Snickers aldırdı. Kendisi Frigola aldı. Siz siz olun Frigola’dan şaşmayın.) Herkes komik pozisyonlarda uyuyarak saat sabah 6’da gözlerini Güney Kampüs otoparkta açtı. Emmi uyuyakaldığı için Anadolu yakasında inmeyi unutmuştu. Emmi’ye acıyan gözlerle baktıktan sonra bir süre birbirimizle görüşmemeye karar vererek otoparktan eşyalarımızı alıp hızla evlerimize koştuk :).
0 yorum