Katılımcılar: Naci Emre Kılıç, Ege Su Uyar, Oğuzalp Doğancalı, Oğuz Koç, Elifnaz Muratoğlu, Ege Onur Taga, Kayacan Vesek
Aslında finallerin bitişinin hemen ardından gitmeyi planladığımız yaz kampı Aladağlardaki kötü hava koşulları sebebiyle ertelendi. Hava durumunu her gün kontrol ediyorduk ki hava güzel olduğu anda toplanıp gidebilelim. 5i gecesi sonunda beklediğimiz hava durumu geldi, hava 3 gün üst üste güzel olacaktı. Hemen 6sı akşamı yola çıkmaya karar verdik. Otobüs biletlerimizi Niğde Aydoğanlarda yer olmadığı için Metro Turizmden 100 TL ye akşam 20.20ye aldık. 4. Levent’ten 19.30 servisiyle Alibeyköy’e geçip otobüsümüze bindik.
7 Haziran- Obayerine Varış
Saat 8 civarında Niğde otogara vardık. Tabii ki 7.30 Çamardı servisini kaçırmıştık. Otogarda insanlardan rica edip Çamardı servisini aradık. Gelip bizi yeni otogardan alıp eski otogara götürdüler. 9.00 gibi eski otogardaydık araba ise 9.30da kalkacaktı. Bu yarım saatimizi marketten birkaç eksiğimizi tamamlayıp çorba içerek değerlenirdik. 10.30da araba bizi Salim Abinin evinin orada indirdi. Kişi başı 14 TL verdik Çamardı’ya gelmek için. Salim Abinin evine gidip orada üstümüzü değiştirip hazırlandık. yaklaşık 1 saat sonra hepimiz kamyonete doluşmuş ve yola çıkmıştık. Salim Abinin kaburgaları geçirdiği kaza sebebiyle hala kırık olduğundan araba kullanamıyormuş L. Bizi Arpalığa kadar oğlu götürdü. 12.35te Arpalık’tan yola çıktık. Kapıya güzel bir tempoyla yaklaşık 1buçuk saatte yürüdük. Biraz uzun bir mola verip yolumuza devam ettik.15.25te Obayeri’ne vardık. 17.30da kampımızı kurmuş, yemek hazırlıklarımıza başlamıştık. O akşam hepimiz çok yorgun olduğumuz için sohbet kısmını fazla abartmayıp ertesi gün yapacağımız şeyleri çabucak konuştuk, 21.00de benim çadırım tulumlarına girmiş uyumaya hazırdı.
8 haziran- Yıldızbaşı ve Çağalınbaşı Zirveleri
Sabah 4.30da uyandık. Kahvaltımızı yapıp hazırlıklarımızı tamamladık. Planımız hep beraber Çağalınbaşı yapıp oradan da yorgunluk durumumuza göre ya kampa dönmek ya da Yıldızbaşı yapmaktı. 5.30da yola çıktık. 1 saatlik bir yürüyüşün ardından Akçay geçidine giden çarşağın başına gelmiştik. 1buçuk 2 saatlik bir yükselişin ardından (bazen çarşak bazen 2 derece slab kaya tırmanışı) Akçay geçidinin Çağalınbaşı’na yakın tarafına varmıştık. Yarım saatlik bir mola verdik. Bir şeyler atıştırıp dinlendik. Emre ve Kayacan yola bakmaya gidip 10 dakika sonra geri döndüler yapılabilir olduğunu söylediler. Toplanıp tekrar yükselişe geçtik. 1 saat boyunca dik çarşaktan yükselerek 9.40ta Çağalınbaşı sırtına ulaştık. Orda yine bir mola verdik. Emre yola bakmaya gitti. 15 dakika kadar sonra geri döndü. İleride uzun ve ince bir sırt olduğunu ve onun dışında da kolay görünmediğini söyledi. Ben 7 kişi o rotaya girmenin tehlikeli olduğunu düşündüğümü söyledim. Diğerleri de bana katıldılar. Emre ve Kayacan’ın bizden ayrılıp Çağalınbaşı zirvesine gitmelerine, kalanların da Yıldızbaşı Zirvesine doğru gitmelerine karar verdik. 10 dakika sonra hepimiz gitmeye hazırdık. Çarşağı inmeye başladık. Yüksek ve dik olması dışında korkutucu bir tarafı veya zorluğu yoktu. Yarım saatte Akçay geçidine varmıştık. Mola verip bir şeyler atıştırdık, su içtik. Emre ve Kayacan’ı görmeye çalışıp başaramadık. Geçidin Yıldızbaşı tarafına geçmemiz de biraz sürdü. Saat erken olduğu için acele etmiyorduk. Orada da yine bir mola verdikten sonra yine yola çıktık. Zirveyi geçen sene Oğuzalp ve ben yapmıştık, yolu biliyorduk. Biraz yükseldikten sonra bir ayrıma geldik. Ben hangi tarafa dönmemiz gerektiğini hatırlayamayınca(solaymış) öne Oğuzalp geçti. Onun liderliğinde zirveye çıktık. Zirveye giden sırt ikimizin hatırladığından da daha kolay geldi bu sene bize. Geçen sene çıktığımızda sert bir rüzgar olmasından kaynaklı olabilir. Sonuçta saat 13.00da pek zorlanmadan zirveye gelmiştik. Orada uzun bir süre zaman geçirdik. Fotoğraflar çektik. Biz zirvedeyken Emre ve Kayacan da zirveye varmışlardı. Uzaktan Çağalınbaşı çok havalı duruyordu, onun zirvesindeki iki arkadaşımız ise über havalı görünüyordu. Uzaktan kara bulutların yaklaştığını görünce artık aşağı inmemiz gerektiğini söyledim. Toparlanıp inişe geçtik. Telsizden Kayacan’a aşağı ineceğimizi haber verdik. Onlar da inişe geçiyordu. Yine çok acele etmeden geçide indik oradan da durmadan çarşağı inmeye başladık. Çarşağı bitirdiğimizde minik bir mola verdik. Kayacan’la Emre de yakında aşağıda olacaklardı. Onları da beklemeye karar verdik biraz fazla uzun bir molaya dönüştü molamız. Bu arada Oğuz ve Elif dağ hastalığı belirtileri gösteriyorlardı. Oğuzun bütün gün başı ağrımıştı Elifin ise inişte baş ağrı ve mide bulanması başlamıştı. Molamızda onlara bolca su içirdik, bir şeyler yediler. Sonunda diğerleri de geldi, Emre’nin eli kesilmişti. Pek büyük bir şey değildi ama yine de pansuman yaptık. Sonunda kulübe aldığımız şırıngalar işe yaradı. Kocaman bir şırıngayla Emre’nin eline su fışkırtıp yarasını temizledim, üstüne baticon sürüp yarayı sargı beziyle başarısızca kapattım. Başta kısa olması gereken molamız yaklaşık 1 saat sürdükten sonra artık gitme zamanının geldiğine karar verdik. Kampa dönüşe geçtik. Yolumuzun sonuna doğru yağmur atıştırdı. Kısa sürdü ama bayağı ıslandık yine de ama dağ kıyafetlerimizin kumaşları harika olduğu için kampa dönene kadar hepimiz kurumuştuk. O akşam da yemeklerimizi yedikten sonra ertesi günün planını yaptık ve çabucak uyku hazırlıklarımızı yapıp 21.00 gibi uyuduk.
Çağalınbaşı Zirve Raporu
Planlandığı gibi 7 kişi 5.30da Oba yerindeki kamp alanımızda hazırdık, dereden kişi başı 3’er litre suyumuzu doldurup yola koyulduk, normal patikaya göre biraz soldan gidiyorduk, bu yüzden rotamızın bir bölümünden inmek için az da olsa uzatmıştık. Doğrudan akçay geçidine çıkan çarşağın başına geldiğimizde doğrudan Çağalınbaşına giden sırta çıkan doğrultuyu takip etmek yerine akçay geçidine doğru yükseldik, molalarla birlikte toplamda 2.5 saat sonra Akçay geçidindeydik. Mola bitiminde birazcık alçaldık ardından slablerden kısa bir yan geçiş sonrasında dik bir çarşağı çıkarak bele ulaştık. Saat 9.40’da Akçay geçidi ile Çağalınbaşı sırtının kesişiminde beldeydik. Önümüzdeki kayayı ya sol taraftan slab yüzey üstünden geçecektik veya sağ taraftan sırta yakın tırmanarak geçecektik. Grup mola verirken Emre ilersine bakmak için kayanın sağ tarafından ilerledi, sonrasında ben de merak edip yola koyuldum. Rahat görünse de boşluk hissi insanı geriyordu, hemen orada minik bir tırmanış etabı vardı. Daha rahat geçebilmek için kazmayı elimden bıraktım hatta fırlattım desem daha doğru olur. Fakat kazmanın perlonunu bileğime takmayı unutmuşum… Kazma benden uzaklaştıkça ne kadar salak olduğumu düşünüyordum, seke seke benim zirve hayallerimle beraber aşağı doğru gidiyordu tam olarak slab yüzeyin ucunda durdu. Fakat alması hala kolay değildi kazma slab yüzeyin üstünde duruyor, 15-20 santim ilersi ise çok daha dikti. Taş atarak aşağı düşürmeyi ve aşağıdan almayı düşündüm ama geri çıkması zor olacaktı ve düşeceği yer tam kestirilemiyordu. Ellerimi sağlama alarak iki üç adım yaklaştım ama yeterli değildi ve biraz tırsmıştım, oğuzdan kazmasını isteyip, onun kazmasının ucunu kendi kazmamın perlonuna takarak almayı başardım. Sonrasında hala rotanın devamını görmek için sağ taraftan tırmandım ilerisi hoş gözükmüyordu. İleriye gitmeden grubun yanına dönmeye karar verdim ki aşağısı dik olunca tırmanışın inişi de daha korkunç oluyor, ayrıca korkudan dolayı zirveye gitme isteğimden vazgeçmiştim. Grubun yanına döndüğümde Emre ilerisi kolay gözükmüyor biz Kayacanla deneyelim siz de yıldızbaşına gidin tamam mı dedi, yani bana sorsalar benim o sırada hiç gidesim yoktu ama tatava yapmadım. Sonrasında yola koyulduk ilk olarak o kayayı sol tarafından(plato tarafı) geçtik sağına göre çok daha basit slap üstündeki minik bir patika gibi. Ardından sırtta ilerlerken dar kılçık geçişleri vardı yer yer çok daralıyordu. Geçiş bittikten sonra sırtın sol tarafında düzlüğe çıkmıştık koşarak bile ilerlenebilecek bir seviye de. Bir kısımda karşımıza kar çıktı yaklaşık 50 metre yukarıdaki sırtta kar gözükmüyordu zaten eğim çok değildi yukarı çıkmaya üşenip zaman kaybetmemek için dikkatlice yan geçiş yaptık. (Ayrıca yolda bizim etkimiz olmadan oba yeri tarafına kopan büyük bir taş gördük bize geçen seneki beşparmak çıkışımızı ve neden beşparmak kulvarına çıkmanın riskli olduğunu hatırlatmış oldu) Zirvenin alt kısmına kadar rahat bir şekilde sorunsuz ilerledikten sonra 3-4 derecelik tırmanış etabı başladı, 3-4 metre yükselip nefes nefese kalıyorduk, Aladağlarımızın çürük kaya yapısı en kolay tırmanışa bile risk katıyor. Zirveye vardığımızda saat 11:45’di. Diğerleriyle telsizle haberleşip pastırmamızı yedik. Uzun bir molanın ardından inişe başladık. Tırmanış etaplarını çıktığımızdan yavaş ara sıra oturarak iniyorduk. Bir ara kazmamı destek almak için kayanın arasına soktuğumda benim boyutumda kaya oynadı, öyle oynamış bir kayanın altında inmek tehlikeli olacağından Emre’ye kenara çekilip dikkat etmesini söyledim ve kayayı aşağıya doğru yolladım, önüne aldığı bütün kaya parçalarıyla aşağı doğru yuvarlandı. Ardından kalan yolu sorunsuz indikten sonra aşağıda Yıldızbaşı ekibiyle buluşarak kampa ulaştık.
Kayacan Vesek
9 Haziran- KDK Zirve Denemesi
Bugün için planımız sabah zirve ekibi (ben, Emre, Oğuz, Kayacan, Oğuzalp) yola çıkacak, dönüşlerinde yorgunluklarına ve saate bağlı olarak da yenilerle beraber Davlumbaz zirve yapılacaktı. Zirve ekibinden kimse daha önce KDK yoluna çıkmamıştı. Bilgilerimiz raporlarda ve Tunç Fındak’ın kitabında okuduklarımız ve daha önce KDK zirve yapmış arkadaşlarımızın anlattıklarıyla sınırlıydı. Kayacan ve bende wikiloctan indirdiğimiz zirve rotalarımız vardı. Saat 4.30da uyandık. Biraz gecikmeyle 6ya doğru zirve yoluna çıktık. Yanımıza 2 telsiz aldık ve 1 telsiz de kampta bıraktık. Bir süre BDK’nın sağından yürüdükten sonra sağa dönmemiz gereken yeri kaçırdığımızı fark ettik. Bir şekilde sağa yükselmemiz gerekiyordu. Önümüzde kar vardı tam sağımızda da kısa ve çok zor görünmeyen bir tırmanış etabı vardı. Karın altında ne olduğunu bilediğimiz için oradan dolaşmamaya karar verdik. Tırmanış kısmını önce Kayacan çıktı. Sorun olmadığını bize haber verdikten sonra biz de sırayla yukarı çıktık. Çıktığımız yerden BDK-KDK arasındaki bel çok net görünüyordu. Oraya doğru gitmeye başladık. Kısa bir yürüyüşle bele vardık. Oradan da mola vermeden slab etaba kadar gitmeye karar verdik. Bu sırada hepimiz çok acıkmıştık. Bizim çadırın atıştırmalığı neredeyse kalmamıştı. Yanımızda sadece 1 küçük probis ve 4 kruvasan vardı. Ben acaba günü nasıl çıkaracağız bu kadar açken diye düşünürken beli bitirmiş ve slabın başına gelmiştik. Orada bir mola verdik probisimizi yedik, limonlu polimizi içtik. Çok uzatmadan kalktık ve devam ettik. Slab kayalarda, önde Kayacan yolumuzu göstererek ilerlemeye başladık. Benim anlatılanlardan en korktuğum kısım burasıydı çünkü aşağısı baya dik ve slab kayalarda ayakkabımız hiç tutmayacak sanıyordum fakat yanılmışım. Vibram taban harika bir şey her yer de tutuyor gerçekten. Tabi ayakkabımın tutması korkumu yenmeye yetmedi. Önüme Oğuz’u aldım onu taklit etmeye başladım. Onun rahatça geçtiğini gördüğüm yerleri ben de daha rahat geçtim. Arkasında yürümek için en güzel kişi Oğuz’muş bunu farkettim. Slab etabı beklediğimizden hızlı geçtik. Saat 8de beldeyken 9.30da bacanın altındaydık. Saatin erkenliği ve slab kayaları geçmiş olmanın rahatlığı hepimizin modunu yükseltti, baca tırmanmaya hazırdık. Orada da biraz durduk. Rotayı aramızda en iyi tırmanan Oğuz açacaktı. Biraz dinlendi sonra tırmanış hazırlığına başladı. Saat 10 gibi Emre emniyete girdi ve Oğuz tırmanmaya başladı. Gördüğü emniyet noktalarına ekspres atarak yükseldi. Fakat henüz yukarıdaki asıl bacaya gelmemişti ki ipimizin yarısından fazlasına geldiğimizi fark ettik. Hepimiz şaşırdık bir sıkıntı olduğunu düşündük çünkü bizim ipimiz 70 metreydi ve Fatih’in dediğine göre baca kısaydı ve 55 m ip götürsek bile yeterliydi. Biz aşağıda bunu düşünürken telsizden Oğuz’un sesi geldi. Zor bir yere geldiğini yukarıda emniyet noktası göremediğini ve en yakın emniyet noktasından da halihazırda 2buçuk 3 metre yükseldiğini söyledi. Ne yapması gerektiğini sordu. Emre Oğuz’a emniyet almak için uygun bir yer var mı diye sordu Oğuz da var deyince orada istasyon kurmasını ve emniyete girmesini söyledi. Emre Oğuz’un yanına çıkıp durum değerlendirmesi yapacaktı. İstasyonun kurulması ve Emre’nin yukarı çıkması 1-1buçuk saat sürdü. Biz aşağıdakilerin modu hala yeterince yüksekti. Bir süre konuştuktan sonra telsizden Emre onların bulunduğu yerin bacanın girişi olduğunu bizim olduğumuz yerden onların olduğu yere free solo çıkıldığını söyledi. Benim ve diğerlerinin de orayı free solo çıkmak istememesi üzerine Emre aşağıya ip atacaklarını ve bizi yukarı alacaklarını , hepimiz oraya geldikten sonra da Oğuzun bacayı tırmanacağını söyledi. Hepimiz bu plana tamamdık. Fakat Emre aşağı ip atmakta zorlandı çünkü çok pozitifti kayalar ve ip bir türlü aşağıya kadar gelemiyordu. İpi takıldığı yerden almak için Kayacan oraya kadar çıktı. Bu sırada çantaları ne yapsak diye düşünüyorduk. 5 çantayı 2 çantaya düşürüp, onları iple yukarı çekmeye karar verdik. Oğuzalp ve ben bu işi yaparken Kayacan bize ipi attı. İlk benim çantamı ipe bağladım. Yukarıdakilere çekebileceklerini söyledim. Çektikleri anda çantam aşırı sürtünerek biraz yükseldi sonra üstündeki kazmalar bir yere sıkıştı ve durdu. Sıkıştığı yerden çıkarıp tekrar çekmelerini söyledim ama kısa süre sonra yine aynı şey oldu. Yeni çantam benim bebeğim olduğu için her sağa sola sürtündüğünü gördüğümde kalbim parçalanıyordu. Sonunda bu fikirden vazgeçip durmalarını, çantayı takıp öyle çıkacağımı söyledim. Oğuzalp de öbür çantayı alıp çıkacaktı. İpe girdim ve tırmanmaya başladım. Gerçekten de free solo yapılabilecek bir tırmanıştı. Fakat sırtımdaki çanta beni zorluyordu, her yükselmeye çalıştığımda beni geri ve arkaya çekiyordu ve çantama bağlı iki kazma bir yerlere sıkışıp duruyordu. Ben Emre’nin yanına çıktıktan sonra ipi aşağıya attım (gerçekten zor bir iş ip katiyen aşağı gitmiyor). Biraz tırmanıp ipi aldılar sonra önce Kayacan sonra Oğuzalp yanıma geldiler. Oğuzalp de aynı benim gibi çantayla tırmanmıştı ve o benden de büyük olduğu için her yere ekstra sıkışmıştı. KDK yapacak arkadaşlar için tavsiyemiz çantalarınızı mümkün olduğunca hafif ve küçük yapın mümkünse 20-25 litrelik çantalar kullanın ve kazmaları çantanın dışına bağlamayın içine koyun. Hepimiz çıktıktan sonra Emre eğer saat 3te zirvede olmazsak dönüşe geçmemizi söyledi herkes de katıldı. Oğuz yeniden tırmanışa geçti. Bacada çakılmış 1 sikke vardı bir de baba gibi ama oynayan bir kaya vardı, ona da pursik atıp ikisinden de ekspresle ip geçirerek tırmanışı tamamladı. Yukarıda istasyon kurdu. İlk ben tırmandım. Oğuz ilk çıktığı için frictionla çıkmıştı. Ben dağ botumla tırmandım. Lider çıkan için gergin bir rota fakat top rope çıkıldığında keyifli ve kolay. Yalnız kaya çok soğuk ve tuttuğunuz ve bastığınız şeyler genelde oynak. Aşağıdakilerin taş düşmesine karşı dikkatli olması lazım. Kask her zamanki gibi şart!!!!! Bacayı bitirdiğinizde karşınıza hemen rotanın geri kalanı çıkıyor. Önünüzde ince bir yol var ve aşağısı dik, slab kayalar ve manzarası çok güzel bir uçurum. Oturacak yer var ama pek fazla hareket etmemek lazım. İlk ben çıktığım için diğerlerinin yukarı gelmesini beklerken uzun bir süre geçti. Güneş olmasına rağmen bazen bulutlar güneşi kapıyordu ve rüzgar da vardı. Üşümüştüm. Benden sonra Oğuzalp geldi. Oturduğum yerde birileri yürürken o kadar korkunç görünüyordu ki.. Sanki her an uçurumdan yuvarlanacakmış gibi. Neyse ki böyle bir şey olmadı. Oğuzalpten sonra Kayacan geldi. Bu sırada saat 3 olmuştu. Tam Emre’ye sen de çık sonra dönelim diye seslenmeyi düşünüyordum ki o benden önce davrandı. Çıktıktan sonra dönelim diye seslendi. Sonra yanımıza geldi. Oğuz da biraz mola verdi o gelince. 4ümüzün de emniyetini almıştı ve yorulmuştu. Ben daha önce yukarıdan emniyet almadığım için ve duvarda da neredeyse hiç pratiğim olmadığından yerine geçmeyi teklif etmemiştim. 10 dakika kadar öyle oturduk. Zirveye bu kadar yakınken dönmeyi aslında istemiyorduk ama gerçekten çok üşümüştük ve zirveye giden yolu da pek göremiyorduk sadece oturduğumuz yerin sağından yukarı doğru çok eğimle çıktığını görüyorduk. O çıkışın da kısa bir kısmı direk arkası uçurum olan yerden yükseliyordu sonra iki kaya arasından dönüyordu. Arkası uçurum olan kısım beni korkutmuştu ve oradan çıksak nasıl ineceğimizi düşünerek panik olmuştum aynısı Oğuzalp’e de olmuştu. Biz ikimiz çok uzun süredir oturuyor olduğumuz için keyfimiz kaçmıştı, üşümüştük, açtık ve önümüzdeki uçurum bizi bayağı bir germişti. Daha ilerlemeyeceğimizi duyduğumuzda rahatlamıştık. Sıra ip inişine gelmişti. Bu hepimizin dağda ilk ip açışı olmuştu dolayısıyla ilk ip inişimiz de olacaktı. İlk ben inmeyi teklif ettim tamam dediler. 2 kişinin sekizliyle inmesi gerekiyordu. Benim yapabileceğimi söyledim. İp inişi eğitiminde öğrenmiştim çünkü ve beni germemişti. Kayacan ve Oğuzalp onunla inmek istemiyordu biliyordum ki. Emre ve Oğuz iniş için istasyonu kurdular. Sonra ben hazırlandım sekizlimi, pursiğimi bağladım saat 16.00da inişe hazırdım. Ama kenarda otururken gerçekten öleceğim sandım. Aşağısı çok aşağıdaydı çünkü. İstasyondaki perlon da biraz uzundu o yüzden direk arkamı dönemedim. önce arka tarafa doğru test ettim mekanizma çalışıyor mu diye, çalışıyordu. Sonra kendimi boşluğa bırakmadan önce Oğuz’dan destek aldım sağolsun gene çok yardımcı oldu. İpe oturduktan sonra aslında korkulacak bir şey olmadığını fark ettim. Sadece ilk inen ben olduğum için ipi de kendimle beraber indirmem gerekiyordu. Kısa sürede baca çıkışından önce beklediğimiz yere varmıştım. İpimiz de oraya kadardı zaten. Bulunduğumuz yerden bir kere daha ip inişi yapmamız gerekecekti. 70 metre ip bu iki iniş için de tam geldi, daha kısası olsaydı da çok sorun olmazdı ama böyle baya rahat ettik biz. Orada yine herkesin inmesini bekledim. O sırada üzerimde 1 ince 1 kalın polar, içliğim ve yamurluğum vardı. Elimde de kalın eldivenlerim vardı. Fakat bulunduğum yer tamamen gölgeydi, güneş dağın arkasında kalmıştı ve çok rüzgardı. Yine baya bir üşüdük yani kısaca. Herkes gelince oradaki bolttan yine bir istasyon kurduk ve yine aşağı iniş yaptık. Bu arada bacanın üzerindeki sikkelerde de bu ip inişi boltunda da bir sürü perlon vardı eski çıkış-inişlerden kalmış ve onlara yeni perlonlar takmak Oğuz’u zorladı. Çıkarken yanınıza bıçak almakta fayda var bunları çözmekle uğraşmamak için.
Ayrıca perlon yerine pursik bırakırsanız inişlerinizde siz ipten çıkınca o da düşer gider boltu doldurmamış olur. Yine ilk inişi ben yaptım. Bu sefer daha rahat oldu çünkü hem az önce ilkimi yapmıştım zaten hem de bu sefer pozitiften iniyordum düşsem ölmem gibi hissettim :D. İnince çantaları ayarladım hemen biraz yemek çıkardım diğerleri de yanıma gelince ipi çektik ve topladık çıkardığım şeyleri yedik (bütün yanımızda kalan yiyecekleri). Biraz saçmalığımızı konuştuk. Bu kadar zaman harcamamıza güldük tecrübesizliğimize verdik. Bir dahakine daha rahat ve güzel bir çıkış yapacağımızı düşünüp zirve yapmamış olmamızı affettirmeye çalıştık kendi kendimize. Sonra dönüşe geçtik. Slabları aynı şekilde rahatlıkla geçtiler ben yine korktuğum için Oğuz’un arkasından gittim. Saat 19.00da beldeydik. Oradan sonra kampa hızlıca döndük.

bacanın üzerinde. Ben ip inişi yapacağım. Kendimi aşağı nasıl atsam diye düşünüyorum, Oğuz beni ölüme yolluyor 😀
Zaten Elif ve Ege Onur’la telsiz üzerinden haberleşiyorduk. Kampa vardığımızda hava kararmak üzereydi. Elif ve Ege çorba yapmaya başlamışlardı bile. Onlar da gün içinde bir şey yememişler bizim gibi. Hepimiz aşırı açtık. Çorbaları gerçekten yok ettik. Sonra makarnalara geçtik. Bu sırada biz günümüzü anlattık sonra da onlar anlattı. Bütün gün über boş yapmışlar onlar da. Biraz gezmişler, akan dereyi takip etmişler. Bütün gün yalnız bıraktığımız için özür diledik onlardan bu kadarını biz de beklemiyorduk ve hiç hoş olmamıştı gerçekten bütün gün tek kalmaları kampta. Yemeğimizi dışarıda yedikten sonra etrafı toplayıp bizim çadıra geçtik. Çay içip muhabbet ettik. 3 gecedir ilk defa 9’da yatmadığımız için yıldızları görebildik neyse ki gitmeden hemen önce. Emre hariç hepimiz yine çok etkilendik, Emre ise tabi ki yine huysuzdu ve geçen yaz kampındaki yıldızların daha güzel olduğunu iddia ediyordu. Olsun, Emre’yi böyle seviyoruz. Saat 23.30 gibi uyuduk.
10 Haziran- Dönüş
Gece Elif bizim çadırı uyandırdı. Dışarıda bir şey olduğunu, çöpümüzü ve ocağımızı dışarı sürüklediğini söyledi. Geçen saatlerde Oğuzalp, Emre ve Ege bizim çadırdan çıkıp kendininkilere geçerken tilki veya çakal tarzı bir hayvan görmüşlerdi. O olduğunu anladık. Ben ‘acaba sabah toplasak çöpleri olmaz mı yeaa’ diye düşünürken Kayacan koca yürekli bir kahraman olduğu için uyanır uyanmaz tulumdan çıkıp ayakkabılarını giymeye başladı. Dışarı çıkıp dağılan çöpleri topladı. Elif’in ocak sandığının çöpteki konserveler olduğunu anladık bu sırada. Kayacan çadıra girdikten sonra devam ettik hepimiz uyumaya. Sabah 6.30da kalktık. Kalan bütün yemeklerimizi yediğimiz kahvaltımızı yaptık. Çantalarımızı ve çadırlarımızı topladık, yarım saatlik bir gecikmeyle 8.30da Arpalığa doğru yürümeye başladık. Mola vermeden kapıya 1buçuk saatte yürüdük. Orada kapıda 20 dakika kadar mola verdik. Sonra Salim Abiyle buluşmak üzere Arpalığa indik. 11de oradaydık. Kamyonete doluşup Salim Abinin evine gittik. Orada hızlıca ayakkabılarımızı değiştirip lavaboyu kullandık ve Niğde arabasının geçeceği yola çıktık. 12 arabasına yetişmiştik. Niğde’ye inince çantalarımızı Metro’nun yazıhanesine bıraktık. Erkekler Paşa Hamamı’na Elif ve ben ise Niğde Öğretmen evine gittik (çünkü Niğde’de kadın hamamı sadece Cuma-cumartesi günleri 12-17 arası saatlerde var onun dışında hep erkek hamamı). Herkes yıkanıp temizlendikten sonra Lades Dürüm’de buluşup 3 gündür hayalini kurduğumuz o dürümleri yedik. Oğuz ve Elif beğenmediler ne yazık ki ama diğerlerimiz çok mutluyduk. Saat henüz 4tü ve bizim otobüsümüz 9daydı. Ege Onur Adana’ya gideceği için erken ayrıldı bizim yanımızdan. Kalanlar olarak merkezdeki çay bahçesine gittik. Çay içip uzun uzun muhabbet ettik. Sonra markete gidip yol için yanımıza yiyecek aldık. 8.30da yazıhanenin oradan otogar servisine bindik, 9da otobüsümüze binip İstanbul için yola çıktık.
0 yorum