İSTANBUL’DAN ÇIKIŞ: 28 Ekim Perşembe saat: 22:10
İSTANBUL’A DÖNÜŞ: 1 Kasım Pazartesi saat: 5:00
KAMP YERİ: Sokullupınar/Aladağlar – Çamardı/Niğde
EKİPLER:
Bozkaya: Selin Düşmez, Talha Aluç, Ayşegül Arabacı, Ekrem bal
Karasay-Eznevit: Mustafa Akar, Hakan Ak
Trekking Ekibi: Ömer Pural, Kayacan Vesek, Tuğçe Miray Kızıltepe, Naci Emre Kılıç, Emre Gökgöz, Müşerref Çetinkaya, Şevket Teber, EMMİ (Burak Özgören)
Yeniler: Efe Kaan Tağa, Selin Soysal, Cemre Koçer, Abdullah Alim Örnek, Nil Juliette Altıntaş, Doğuş Bulut, Ramazan Tarık Türksoy, İrem Özbaysar, Ruhiye Cansu İnce, Mert İnal, Cihan Kocaoğ, Sena Yılmaz, Berra Karaman, Muhammet Ali Doğan, Buse Tolunay, Kutay Atak, Hatice Toy, Ramazan Tan
Dönemimiz ilk faaliyeti olan Sonbahar kampı için önceki haftalar planlarımızı yapıp 27 Ekim Çarşamba akşamı Malzeme teorik eğitiminden sonra bir gezi toplantısı düzenledik. Gezi toplantısında ne yapacağımız nerelere gideceğimiz, kampı nereye atacağımız gibi konularda bilgilendirmeler yapıldı. (Başımıza nelerin geleceğinden habersiz…) Geziye her zamankinden farklı olarak 27 kişilik servisin dışında iki araç olarak da kulübümüzün tecrübelilerinden gelen bir ekip daha vardı. Bu bizim için hayat kurtarıcı bir öneme sahip oldu gezi süresince. 28 Ekim Perşembe günü çadır alışverişleri yapıldıktan ve malzeme dağıtımı yapıldıktan sonra servisi beklemeye koyulduk. Servis gelmesi gereken saatten 2 saat geç gelse de heyecanımız hala yerindeydi. Serviste vampir-köylü oynamanın hayaliyle saat 22:10’da okuldan yola çıktık. Bu sırada özel araçlarla gelen 2 ekip de 1 saat öncesinden yola çıkmışlardı. Sorunsuz geçen eğlenceli bir yolculuktan sonra cuma sabahı saat 07:30 gibi Niğde’ye vardık. Her zamanki gibi İlkbahar lokantasında bir tasla düz duvara tırmandırabilecek çorbalarımızı güzelce içtikten sonra ufak tefek kalan market ihtiyaçlarımızı da (pil, su vs.) giderdik ve saat 08:40’ta yola koyulduk, yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuğun ardından Demirkazık Dağ Evine ulaştık. Orada son hazırlıklarımızı da yaptıktan sonra çantaları sırtlayıp Sokullupınar’a doğru yola koyulduk. Traktör yolundan ilerleyerek saat 12:30 gibi kamp alanına ulaştık. Çadırları kurduktan ve tatlı tatlı esen bir rüzgâr eşliğinde bir güzel dinlendikten sonra saat 14:15’te Narpuz’a doğru yürüyüşümüze başladık. 1.Narpuz kapısını geçtikten sonra bir mola verdik. 10-15 dakika dinlendikten sonra yürüyüşümüze devam ettik. 1.Narpuz’un sonuna yaklaşırken Ayşegül, Hakan, Talha ve Selin bir sonraki gün deneyecekleri Bozkaya zirvesi için Körboğaz’ın girişine bakmaya gittiler. Biz de 1. Narpuz’un sonunda manzara eşliğinde güzel bir mola verdik. Mustafa da yenilerden 5-6 kişiyle 2. Narpuz kapısına bakmaya gitti. Güneş batmaya yakın çok güzel bir manzara sunuyordu bize. İyice dinlendikten ve manzaranın tadını çıkardıktan sonra geri dönüş yoluna geçtik. Dönüşte Karayalak tarafındaki traktör yolundan döndük ve akşamüstü kamp alanına ulaştık. Akşam yemeklerimizi yedikten sonra çaylarımız ve kahvelerimiz eşliğinde güzel bir sohbet ettik. Zirve grupları (Mustafa, Hakan ve Ekrem, Selin, Ayşegül, Talha) gece erken vakitte kalkmak üzere erkenden tulumlara girdiler. Biz de yıldızların çok güzel ışıltılarını seyrettikten ve sohbet ettikten sonra çok geç olmadan tulumlara girdik.
30 Ekim sabahı 07:30’da uyandık. Kahvaltılarımızı yapıp hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra saat 09:40 gibi Arpalık’a doğru yola çıktık. Tuvalet sırasından ötürü biraz geç çıksak da grup tüm gazla yoluna devam ediyordu. Traktör yolu yerine daha çok keçi patikalarını takip ettik. Yaklaşık 20 dakika sonra polar çıkarma molası verdik ve yolumuza devam ettik. Saat 11:00’a gelirken Arpalık’ta bir mola verdik. Yaklaşık 20 dakikalık bir molanın ardından yürüyüşümüze Apışkar’a giden yoldan devam ettik, yol buyunca yeniler için deneyim olması açısından apışkara doğru minik kaya etapları üzerinden geçtik. 3 sene önce yaptığımız trekkingde durduğumuz ve dönüşe geçtiğimiz kaya parçasında bir mola verdik ve biraz daha yükselmeye devam ettik. En son noktada yan geçişli bir etap vardı. Kalabalık bir ekip olduğumuz için tehlike oluşturacağından bu noktadan geriye dönmeye karar verdik ve güzel sohbet manzara eşliğinde uzun bir mola verdik.
Tam dönüşe geçtiğimiz sırada saat 13:30-14:00 gibi Bozkaya ekibinden haber geldi. Selinin zirveye 15-20 metre kala fenalaştığını, karnının ağrıdığını ve regl sancısı olabileceğini söylediler. Akut’a jandarmaya haber verin dediler. Biz de önceki senelerden tecrübeyle jandarmanın vs. çok erken gitmeyeceğini biliyorduk. Bu yüzden onlara olabildiğince alçalmaya çalışmaları gerektiğini ve onların yanına geleceğimiz söyledik. Naci Emre, Kayacan, Cihan, Şevket ve ben (Ömer) hızlıca kamp alanına doğru dönüşe geçtik. Arpalık’ta Salim abinin kardeşini gördük. Sağ olsun arabayla bizi kamp alanına bıraktı. Kamptan her ihtimale karşı 2 tulum 1 çadır ekstra yiyecek içecek vs. aldıktan ve Cihan’ı da kamp alanında bıraktıktan sonra Şevket bizi Karayalak’a giden traktör yolundan Narpuz’un girişine kadar bıraktı. Naci, Kayacan ben saat 16:00’da yola koyulduk. 1,5 ay önce ayağımın çatlaması beni ara ara zorlasa da durumun aciliyeti ile hızla yürümeye devam ediyordum. Bir noktada Kayacan ve Naci geriden geliyorlardı. Ben saat 17:25’te Körboğaz’ın sonunda çanağın yakınında zirve ekibiyle karşılaştım. Gördüğümde Selin yavaş yavaş iniyordu kendisi. Bir süre sonra ağrısı artmıştı. Her adım atışında çok canı yanıyordu. Yaklaşık 19:00 gibi Kayacan ve Naci’yle karşılaştık. Hava kararmıştı ve indiğimiz yol da pek patika gibi değildi. Bu yüzden sedye yapıp indirme veya sırtlama gibi bir şansımız yoktu. Biz de Selinin koluna girip yavaş yavaş inebiliyorduk. O noktada daha hızlı inme gibi bir şansımız yoktu düzgün patika olmayışından ve Selin’in her adım atışında büyük acı çekmesinden dolayı. O noktada Selin’in ara ara yeşil kustuğunu ve baygınlık durumu olduğunu öğrendik sonradan gelenler olarak. Ekrem ben Ayşegül arkadan Selin’le geliyorduk. Talha Kayacan ve Naci de önden yol bakıyorlardı. Havanın kararmasından ve ekip olarak da yorgunluktan ötürü yol hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. En son saat 21:00’da Körboğaz’ın sonunda Şevket, Emmi ve Emre’nin ışıklarını gördük. Patikaya neredeyse ulaşmıştık. Emmiler sağ olsunlar bize sıcak çorba çay vs. getirmişlerdi. O noktada biraz dinlendikten sonra Emmi ve Emre Patikada Selin’i sırtladılar. Arabaları Narpuz’un giriş kısmına bırakmışlardı. En son 10 kişi arabalara ulaştık ve binip saat 23:00 gibi Kamp alanına ulaştık.
Kampta Miray da ambulansa haber verip selinin eşyalarını hazırlamıştı. Ambulansın gelmesi çok uzun sürmedi. Selin ve Miray ambulansa binip Çamardı Devlet Hastanesine gittiler. Biz de dönüş ekibi olarak çok yorgunduk ve geldiğimizde kulübümüzün yeni üyelerinin bizim için birçok yemek hazırladıklarını ve bizi beklediklerini görmemiz gerçekten çok mutluluk vericiydi. Yemeklerimizi yedikten sonra Miray’dan haber geldi. Apandisit şüphesiyle Selin’i Niğde Devlet Hastanesine sevk ettiler. Sonrasında sabaha karşı da durumun apandisit olmadığını mide veya ince bağırsağında delik olduğunu söylediler ve pazar sabah 06:30 gibi acil ameliyata aldılar. Ameliyat 2 saat sürdü ve başarılı geçti. Ameliyat sonunda midesiyle onikiparmak bağırsağı arasındaki noktada delik olduğunu öğrendik. Kapalı ameliyat olması ve doktorun güzel şeyler söylemeleri içimizi biraz da olsa rahatlattı açıkçası. Kahvaltımızı yapıp kampı toparladıktan sonra Dağ evine dönüşe geçildi. Şevket, Müşerref ve Naci arabayla direkt İstanbul’a dönüşe geçtiler Şevket’in arabasıyla. Ben, Emre, Kayacan ise Kayacan’ın arabasıyla Selin’in de eşyalarını alıp hastaneye gittik. Vardığımızda Ailesi de varmıştı. Selin’i gördüğümüzde ara ara uyukluyordu ve halsizdi doğal olarak. Biraz konuşup eşyalarını bıraktıktan sonra. Miray’ı da alıp Aksaray Paşa Hamamına doğru yola koyulduk. Servisle gelen ekip bizden 1 saat önce gelmişti. Hamamda Emre’nin anlattığı güzel fıkralar eşliğinde kirlerimizden arındıktan sonra yemek yemeğe altın tuvaletli yerimiz olan Has Döner’e gittik. Sonrasında servisle gelen ekip İstanbul’a dönüşe geçti ve pazartesi sabah 05:00’da kulüp odasına vardılar. Biz de (Ben, Emre, Kayacan, Miray) yorgun olduğumuz için ve Kayacan’la Emre araba kullanacakları için pazar gecesini Ankara’da geçirdik. Sonrasında pazartesi günü biraz dinlendikten yola çıkıp akşam İstanbul’a vardık.
Bu faaliyette emeği geçen Tüm BÜDAK Ailesi başta olmak üzere:
Selin’in her noktada yanında olup ve yaklaşık 19 saat zirve yolunda olan Bozkaya Ekibine,(Ayşegül, Talha, Ekrem)
Desteğini hiçbir noktada esirgemeyen ve hiçbir zaman bizi yalnız bırakmayan Kulübümüz baş tacı Emmi ’ye,
Selin’i patikada sırtlayan ve bize her konuda destek olan Emre’ye,
Ulaşım başta olmak üzere her konuda bize destek veren Şevket’e,
Kampta biz gelmeden ambulansı arayıp Selin’in eşyalarını hazırlayan, bize kamptan sürekli destek olan, Selin’in hastane sürecinde hiç yanından ayrılmayan ve desteğini hiç esirgemeyen Miray’a,
Kampa dönmeden hazırlık yapıp bizlere yemek hazırlayan ve uzun bir süre ayakta kalan yeni üyelerimize
Kurtarma Ekibinde yer alan ve her konuda sırtımı yaslayabildiğim, dağ konusunda en çok güvenebildiğim insanlar olan Kayacan ve Naci Emre’ye,
Özellikle o acıya o kadar süre dayanan, zirveden kendi iradesiyle o acıyla inebilen sevgili Seline çok teşekkür ederim.
Ömer PURAL
BOZKAYA
Ekip: Ayşegül Arabacı, Selin Düşmez, Ekrem Bal, Talha Aluç
Malzemeler: Kazma (İp, iniş setleri ve kramponları kampa getirsek de yanımıza almamaya karar verdik.)
Bu zirvenin hikayesi İstanbul’da gezi toplantısında başlıyor ve tahmin ettiğimizden çok daha geç bitiyor. Sonbahar kampımız için hazırlıklar sürüyorken kulübün az deneyimli YK üyeleri olarak biz de ekipten bağımsız ilk zirve denemelerimiz için guideları karıştırmaya başlamıştık. Kulübümüzün eski üyelerinin de önermesiyle Selin ve ben Bozkaya’yı hedef olarak koymuştuk. Bu teklifi Bozkaya zirveyi daha önce yapmış olan Ekrem’e açtığımızda o da bize katılabileceğini söyledi. Ekibimiz Ekrem’in de katılmasıyla üç kişiye ulaştı. Daha sonra otobüs yolculuğunda hangi ekibe katılacağı konusunda kararsız olan Talha da bizle gelmeye karar verdi. Zirve ekibimiz böylece kesinleşmiş oldu.
Zirve denememizden önceki gün yeni üyelerimizle yaptığımız trekking sırasında ekipten ayrılıp Körboğaz’ın girişini keşfe çıktık. Ben Wikiloc’ta gördüğüm bir rotayı kesip yarın kullanmamızın sağlıklı olup olmayacağını görmek istiyordum. Ancak çok dik bir yerden çıkmışız, bu keşif gezisi tahmin ettiğimizden uzun ve yorucu oldu. Bu rotayı kullanmamaya karar verdik. Kampa vardığımızda gezi raporlarının üzerinden bir kez daha geçtik, Kayacan ve Ömer’den de fikir aldıktan sonra eski ekibin kullandığı rotayı ve Wikiloc’tan Ramazan Boz’un rotasını kullanmaya karar verdik. 2.30’da uyanıp 3.30’da çıkmak üzere sözleştik ve tulumlara girdik.
Uyandığımızda hava açık ve rüzgarsızdı. Kahvaltılarımızı edip yarım saat gecikmeyle 4.00’da yola koyulduk. “Selin Columbiasını, Ekrem Osprey’ini çekmiş gelmişti.” 4.30’da Narpuz Boğazını bitirdik ve kısa bir mola verdik. 5.30a kadar molasız devam ettik ve Körboğaz’ın girişinde 20 dakikalık bir mola daha verdik. Körboğaz’ın ortasına kadar ortanın soluna yakın rahat bir rotadan ilerledik, sonrasında soldaki hafif karlı bir etaptan yukarı devam ederek Körboğaz’ı bitirdik.(07:30)
Körboğaz’dan sonra rahat bir yürüyüş etabıyla Bozkaya’ın sleplerine vardık. (11:00) Burada da zirveye 250 metre kala büyükçe bir kayanın altında 10 dakikalık bir mola verdik. Talha halsiz hissettiğini ve devam edemeyeceğini söyledi, bir telsizi ona bırakıp biz yola devam ettik. Bu noktadan sonra zirveye varmamız tahmin ettiğimden daha uzun sürdü. Planımıza göre 13’de zirveye varamazsak geri dönmeliydik. Ancak zirveye son 100 metre kala saat 13’ü vurdu. Talhayla telsizden haberleşerek süreyi 15 dakika esnetebileceğimize karar verdik ve yola devam ettik. Zirvenin 20 metre aşağısında bu süre de dolmuştu ancak yine Talhayla iletişime geçerek ve dönüş yolunu iyi bildiğimize güvenerek zirveyi denemeye karar verdik. Zirveye biraz soldan girmiş olacağız ki bir yan geçişle karşılaştık. Ekrem ve Selin geçişi yaptılar ancak ben ayakkabılarıma güvenemedim ve geri dönmeye karar verdim. Onlar da zirve yapıp hemen geri döneceklerdi. Ben dönüşe geçtiğimde saat 13.30’u gösteriyordu. Talha’nın yanına indiğimde Ekrem Talha’ya telsizden Selin’in kötü olduğunu, kustuğunu ve devam edemeyeceğini söylüyordu. Bu noktadan sonraki kısımlar kaza raporunda daha detaylı anlatılacağı için hızlıca saat özeti vererek devam edeceğim. Durumu aşağıdaki ekibe haber verdik ve bize yardım göndermelerini istedik.Selinin yanına çıktığımızda saat 14 idi. Orada 20 dakika dinlenmek ve Selin’i ısıtmak için mola verdik. Sonra ben önden rahat inebilecekleri bir rota açarken, Ekrem ve Talha Selin’in koluna girerek Selin’i indirmeye başladılar. İrtifa azaldıkça Selin de kendini daha rahat hissediyordu.
Bu kısımda uzun ama sorunsuz bir yürüyüş yaptıktan sonra Körboğaz’ın ortalarında bize yardıma gelen Ömer ile 17:25’de buluştuk. Ardından yardım ekibinden Kayacan Naci Emre ile tam hava kararınca buluştuk. Körboğazı akşam karanlığında inmek oldukça uzun sürdü. Saat 21:00 civarında Körboğazı bitirebildik 22:00 sularında Emmi, Şevket ve Emre ile karşılaştık. Karayalak vadisinde hazır bekleyen araçlarla 23:00’da kamp alanına vardık.
Ayşegül Arabacı
OLAY RAPORU
Kaza hakkında bilinenler
Zamanlama problemi
Başlangıç saati olarak planlanan 03:30 zamanına uyulmadı ve saat 04:00’da yola çıkıldı. Bu durum rotaya giriş konusunda her ne kadar sıkıntı olarak görünmesede zirveye yaklaşınca zaman kısıtı olarak karşımıza çıktı. Planlanan saatte zirvenin olmayacağı anlaşılınca ekip üyelerince ‘Çanak’ bölgesinden itibaren slab yüzeylerde hızlı davranıldı ve bu durum ekipte Talha’nın yorulmasına yol açtı. Dönülmesi planlanan saat 13:00’da zirveye çok az kaldığı düşünülerek geri dönülmedi.
Sağlık durumu
Ekip üyelerinden Ayşegül, Ekrem ve Talha’nın sağlık durumları iyi olduğu görülüyordu. Ancak Selin şehirde yaşadığı soğuk algınlığı nedeniyle öksürük ve halsizlik şikayetleri vardı. Selin sürekli öksürük nedeniyle uyuyamamıştı. Zirve yoluna çok iyi beslenmeyerek yola çıktı. Ancak herkesin kondisyonu yerindeydi. Talha’nın Çanak bölgesinden çıktıktan sonra çok yorulduğu için yola devam edemedi.
Hava durumu
Hava kamp boyunca açık rüzgarsızdı. Faaliyeti zorlantıracak hava durumu şartları gözlenmedi.
Ekipmanlar
Ekipte teknik malzemelerde konusundaki eksikler; tam ve donanımlı ilk yardım setinin bulunmaması, ip olmaması (ip ile ilgili farklı görüşler mevcut). Ekibin giyim kuşamı dağ şartlarına ve gece koşullarına uygundu.
Yemek ve Su durumu
Ekip yanına zirve faaliyeti için yeterli ancak acil durumlar için uygun miktarda yiyecek ve su almadı.
Zirve yolunda Selin’in durumu
Selin zirve yolunun son 200 metresinde ekibin gerisinde kalması ve uzun yürüyüş nedeniyle demoralize oldu. Ardından yükseldikçe hafif bir karın ağrısı oluştu. Selin bu ağrının regl ağrısı olduğunu düşündü ve devam edebileceğini söyledi.
Olayın açıklanması
Olay sırasında Ayşegül, Ekrem ve Selin’in çıktığı yerden çıkamayacağını düşündü ve bırakmaya karar verdi. Bu sırada Talha 100 metre aşağıda dinleniyordu. Ekrem ve Talha telsizle sürekli olarak haberleşme içindeydi. 13:30’da Selin şiddetli mide bulantısı ve karın ağrısı ile birlikte kusmaya başladı. Kusmukları en başta yeşil ve sonrasında öğürmeler şeklinde devam etti. Saat 13:35 sıralarında Ekrem Talha’ya telsizle ‘Selin’in midesi ağrıyor, inemiyor ve sürekli kusuyor’ dedi. Zirve yamacının kenarında dinlenen Selin ara ara bilinç kayıpları yaşıyor ve uyumak istiyordu. Selin’in herhangi bir harekette ağrı çektiği için Talha’nın ağrı kesici getirmesini istediler. Talha yukarıdaki ekibin yanına ağrı kesiciyi ulaştırdı. Selin aşağı inemeyeceğini tekrar ediyordu. Ekipçe ikna edilerek bulunduğu yerden 3-4 metre aşağıya indirildi rüzgar almayan iki taş arasına oturtuldu. Selin üzerinde yeteri miktarda giyinmesine rağmen çok fazla üşüyordu. Selin’in sürekli titremelerini dindirmek için ilk yardım çantasında bulunan alüminyum battaniye ile bacakları sarıldı. Bu sırada Selin sorulan sorulara cevap vermiyor, o sırada bu durum bilinç kaybına yorulmadı. Selin sürekli uyanık tutulmaya çalışılıyordu. 15 dk içinde inilmesi kararlaştırıldı. Bu süre içinde Selin aşağı inme konusunda ikna edildi. Bu sırada Ayşegül ana kamp ekibiyle iletişim kurmaya çalışıyordu.Ana kamptan Şevket’in organize ettiği ekip (Kayacan, Naci Emre, Ömer) kurtarmak için yola çıktı. Tüm zirve ekip 15:00’da inmeye başladı. Burda genel plan Ayşegül’ün önden gidip en uygun (çarşaklı) rotayı bulması, Talha ve Ekrem’in Selin’e yürümesinde yardım etmesiydi. Aşağı indikçe Selin’in durumu iyileşiyor kendi başına yürüyebiliyordu. Selin’in durumunun iyileşmesi akut dağ hastalığına yoruldu ve ekipte bir rahatlama oluştu. Görece hızlı bir şekilde inilmeye çalışıldı ve Körboğaz rotasının başında kurtarma ekibinden Ömer’le karşılaşıldı. Uzun süren iniş yolunda Körboğaz’ın sonundan Narpuz Vadisine Naci Emre ve Kayacan liderliğinde varıldı. Selin tekrardan şiddetli karın ağrısı yaşamaya başladı. Havanın kararmasıyla birlikte Emmi, Şevket ve Emre sıcak su, sıcak çorba ve atıştırmalıklar getirerek ekibin ihtiyaçlarını karşıladı. Saat 22:00’dan Karayalak vadisine girildi. 23:00’da kampta ulaşıldı. Kamp alanına vardıktan 5 dk sonra Miray ve Selin ambulansa binerek hastaneye gittiler.
KARASAY – EZNEVİT
Ekip: Hakan Ak, Mustafa Akar
Malzemeler: Kazma (İp, iniş setleri ve kramponları kampa getirsek de yanımıza almamaya karar verdik.)
Uzun kararsızlığımız sonucu en sonunda Karayalak üzerinden çıkıp, Eznevit Yayla’dan inmeli Karasay-Eznevite Mustafa’yı ikna etmiştim. Daha önce yazın gözüme kestirdiğim bu rota Sokullupınardan o şartlarda yapabileceğimiz sınırlı sayıda rotalardan birisiydi. Önceki bilgilerimizi tazelemek adına rotanın GPS kayıtlarına ve rehber kitaptaki Eznevit yaylasından çıkış rotasına tekrar bir baktık. Rotanın görünürde büyük bir zorluğu yoktu. Zaten son 3 ayda 2 kez git-gel yaptığım Karayalak vadisinden geçerek mola taşından Karasay beline sapıp oradan Karasay ve Eznevite yürüyerek Eznevit’in Güneybatı yüzü rotasından Eznevit Yayla’ya inip patika üzerinden Karayalak’a bağlandıktan sonra kamp alanımıza geri dönecektik. Kondisyonumuza güveniyorduk ve bu yüzden uykumuzu iyice alıp, saat 4te uyanıp saat 5te yola çıkmak üzere sözleştik. İkimiz de uyanır uyanmaz bir şeyler yemeyi sevmediğimizden ikişer lavaş hazırlayıp yol üstünde molada yemeye karar verdik.
Sabah 3.55’te, 4teki alarmımdan önce uyandığımda dışarda Bozkaya ekibinin seslerini duyuyordum. 5 dakika daha sıcak tulumumda kalmaya karar verdim. Alarmım çaldıktan sonra ve Mustafa’nın da sesini duyduktan sonra çıkıp hazırlanmaya başladım. Suyumuzu kaynatıp çayımızla termosladıktan sonra, planladığımız üzere saat 5’te yola çıktık. 23 dakikada Karayalak’a vardıktan sonra kısa bir üst baş düzeltme ve poli yapma molası verdik. Tekrardan yola çıktığımızda açlığı hissetmeye başlamıştım. 6.15’te Karayalak kapıya vardık ve kapının altındaki rüzgarı kesen büyükçe bir kayada kahvaltı molası verdik. 15 dakikalık molanın ardından yaklaşık 1 saat daha yürüdük ve 7.30 gibi patikanın nispeten düzleştiği kısmın başlangıcındaki bu yoldan her geçtiğimde mola verdiğim büyükçe kaya bloğunun kenarında mola verdik. Bu sırada beni Karayalak çıkışında bir anda çıkıp korkutan köpek de yanımıza geldi.
Yine 15 dakika süren molamızın ardından tekrar yola çıktık, havanın da aydınlanmasıyla birlikte önümüzde Kızılkaya’nın heybetli kütlesi ve Karasay beli yavaştan görünmeye başlamıştı. Tek bir sorun vardı, o da karla kaplı olmalarıydı. Saat 8.30 sularında mola taşına vardığımızda, Kızılkaya tarafından bele yürüyen yaklaşık 10 kişilik grubu görünce keyfimiz yerine geldi. İzlerini takip edebiliriz diye düşündük, ancak yol üstünde tek sıra halde 10 dakika kadar durmaları aklımıza “Acaba kar sert de krampon mu takıyolar?” sorusunu getirdi. Çünkü zirve yolunda kar olsa bile yumuşak olacağını düşünüp kramponlarımızı almamıştık. Sonrasında bu düşünceyle ufak bir tırmanış etabı içerse de 2 ay önce İbrahim, Ömer ve Şevket ile çıktığımız yerden çıkmamızın bildiğim yer olması sebebiyle daha iyi olacağını düşündük ve o tarafa doğru yöneldik. Zaten yolda grubun izini dik kesmemize rağmen ize de rastlayamadık, vadinin üst kısımlarından eden şiddetli rüzgarın üzerini örttüğünü düşündük.
20 dakikalık bir moladan sonra, bir Mustafa bir ben önde giderek, üzeri karlarla kaplanmış çarşaklı patikadan babaları takip ederek yükselmeye başladık. Daha önceden, İbrahimle bele çıkarken babaların bittiği yerde önümüze çıkan ufak setleri aşarak bele ulaşmıştık. Bu sefer iz açarak ilerlediğimiz ve çok rüzgar estiği için ileriye çok bakamamıştım ancak neden bu kadar uzun sürdü düşüncesiyle kafamı kaldırdığımda bizim tırmandığımız yerin solunda kaldığımızı farkettim. Bizim takip ettiğimiz babalar Kızılkayanın eteklerine doğru ilerliyordu. Aşağı inip tekrar sağdan çıkmak bize çok vakit ve enerji kaybettirecekti. Sağ tarafa doğru yürümek ise üzeri tamamen kar kaplı ve slab/çarşak karışımlı bir yüzeyde tehlikeli olacaktı. İlerkerken setlere doğru bakıp, rahat bulduğumuz bir yerden bele doğru tırmanmaya karar verdik. Mustafa önden, ben de arkasından onun bastığı kayalara basarak, her bastığımız yeri kontrol ederek ve kazmayla destek alarak yavaşça beli çıkmaya başladık. Açık söylemem gerekirse hayatımdaki en korktuğum anlardan birisiydi. Bu kısım yaklaşık 25 dakika sürse de o anda 1 saatten uzun hissettiriyordu. En sonunda Mustafa’nın “Sonunda! Güneş!” nidalarını duyup ben de son bir gazla bele tırmandım.
10.15 itibarıyla bele varmış ve güneşlenip çayımızı yudumlama arzusuyla tutuşuyorduk. Ancak belde güney yönünden esen şiddetli rüzgar tüm hevesimizi kırmıştı. Nereye otursak oradan esmeye başlıyordu, çok beklememeye karar verip ayakta atıştırdıktan sonra ilerlemeye karar verdik. Çünkü üzerimde içlik, polar ve kar montu olmasına rağmen rüzgar sebebiyle durduğumda üşümeye başlıyordum. Yol üstünde kuytu bir yer bulmayı umuyorduk. Bu sırada ben tırmanış sırasında farketmediğim, polar eldivenimin, karlı kayaları tutarken ıslanmasıyla ve kazmanın da soğukluğuyla sağ el orta ve yüzük parmaklarımın epeyce üşüdüğünü ve hissizleşmeye başladığını farkettim. Bir süre Mustafa’nın kar eldivenini giyince kendine geldi. (Kendime not: Lütfen kampa kadar getirdiğin kar eldivenini yanına almaya üşenme.

Karasay zirvede Mustafa, arkada solda Emler ve sağda Kızılkaya
Saat 11’de Karasay zirveye babaları takip ederek, güneyimizdeki eşsiz Alaca Kaldı manzarası eşliğinde ulaştık. Mustafa üşenmeyip, o rüzgarda eldivenlerini çıkarıp zirve defterini doldurdu 😀 Sonrasında Eznevit’e doğru ilerlerken önümüzdeki dönmeye başlayan grupla karşılaştık. Ekip liderine arka taraftan inme planımızdan bahsedince bize detaylıca bir yol tarifi verdi. Yine babaları takip ederek saat 12’de Eznevit zirveye vardık. Ne yazık ki yol boyunca duracak rüzgarsız bir yer bulamamıştık. Yaylaya inip mola verme isteğiyle yanıp tutuşuyorduk. Zirvenin güneybatı yamacına geçmiştik ki rotanın çok büyük kısmının slab ve üzerlerinin karla kaplı olduğu gerçeği bizi üzdü. Aşağıya baktığımızda 100-150 metre aşağıda kar bitiyordu ve yamacın sağ tarafı da karsızdı. Biz de sağa geçersek ordan kaptırırız düşüncesiyle sağ tarafa yöneldik. Ancak önümüzde kalan 3 metrelik altı hiçbir şekilde görünmeyen bir kısımda tıkandık. (Burada daha sonrasında yanımızda uzun perlon veya ip olsa çok rahat aşabileceğimizi farkettik 🙁 ) Sonra biraz daha alttan sağa geçme düşüncesiyle biraz alçalıp tekrar denedik ancak sonuç nafileydi. GPS üzerinden bu rota inildiyse çarşaktan inilmiştir diyip tam rota üzerine gelip sağda solda çarşak aradım ancak buradan da bir şey çıkmadı. Sonrasında daha solumuzda denk gelen bir çarşak ile 7 8 metre indik ama çarşak tükendi. Sonra biraz daha solda devam eden bir kısım bulsak da 5 metre indikten sonra inebilebileceğimiz hiçbir zemin göremiyorduk. Üstüne sağ tarafa gitmek isterken gitgide sol tarafa doğru yönelmiştik. Kafamdan herhalde dağda böyle kalınıyor diye düşünüyordum. Sonrasında Mustafa’nın güneyimizdeki bulutları görmesiyle, rüzgarın da bu yönden estiğini bildiğimizden seri bir biçimde geri dönme kararı aldık. Bu sırada saat 13 olmuştu. Yamaçta yaklaşık bir saat debelenmiştik.

Karasay zirve defterine bıraktığımız not. Bu imzayı atmak için çok uğraştığıma emin olabilirsiniz.
İndiğimiz yerleri geri çıkıp zirvenin biraz daha altından patikaya bağlandık. Bele doğru seri adımlarla ilerliyorduk. Düşüncemiz bulutlar biz beldeyken buraya gelirse büyük sıkıntıya gireceğimiz yönündeydi. Ancak 13.30 gibi tekrardan baktığımda bulutların hiç ilerlememiş olduğunu farkettim ve bunu da Mustafa’ya söyledim. (Daha sonra Emmi’den öğrendiğimiz üzere o bulutlar bu tarafa hiç geçmiyormuş) Biraz daha rahatlamış halde yürümeye devam ettik. Çıktığımız yerden değil, grubun açtığı patikadan inmeyi planlıyorduk. Kramponları olmadığını da görmüştük. Belin Karasaya yakın tarafından patikayı bulduk ve çarşaklardan kaya kaya inmeye başladık. Saat 14.45’te mola taşına vardığımızda deriin bir “oh” çekip yayıldık. Yaklaşık 5 saattir oturup enikonu bir mola verememiştik. Bu sırada kamptakilere haber vermek istedik. Çünkü telsizimizin pili bitmişti ve bu yüzden belde telefon ile arayarak konumumuzu haber etmiştik. Sonradan telsize yedek pil takmış olsak da ses vermek için bastığım anda telsiz kapanmıştı. Telefonumu elime alıp açtığımda, whatsapptan düşen, Ayşegül’ün gruba konum attığı ve bilgi verdiği mesajları gördüm. Sonrasında endişeyle Ayşegül, Kayacan ve Ömer’i aradıysam da açan olmadı. Tam bu sırada Miray gruba birisine ulaşmak isterseniz arayabilirsiniz diye mesaj atınca onu arayıp durumu öğrendik ve nerede olduğumuzun bilgisini verdik. Mola taşında 1 saate yakın mola verip dinlendik. Sonrasında harekete geçip saat 5 civarında kampa döndük.

Eznevit zirvede rüzgardan imanı gevremiş halde poz vermeyi beceremeyen ben, arkada solda BDK, sağda ise Emler zirveleri
Dönüş yolunda GPS’in şarjı bitip kapandıysa da GPS dosyasına linkten ulaşabilirsiniz.
Kimi yerde heyecanlı, kimi yerde korkunçlu bu eğitici zirve için Mustafa’ya çok teşekkür ederim!
Hakan Ak

Karasay zirvede, nadir çektiğimiz fotoğraf karelerinden aynı karede olduğumuz yine nadir bir an 🙂
0 yorum