Katılımcılar:

1. Grup:
Ayhan Köroğlu, Emmi,  Arca Yılmaz, Ege Onur Tağa, Ege Su Uyar, Erdem Aydın, Ece Akın, Yusuf Akçakaya, Ayşegül Arabacı, Hakan Ak, Ekrem Bal, Selin Düşmez, Selin Dingeç, Efe Kaan Tağa, Oğul Alim Özçelik, Mehmet Süzer, Bora Eralp, Nur Selin Soysal, Hazal Orman, Dilara Karabekmez

2. Grup:
Emmi, Erdem Aydın, Hakan Ak, İbrahim Rahman Coşkun, Selin Özdemir, Cansu İnce, Muhammet Ali Doğan, Alim Örnek, Cemre Koçer

Gezi Sorumluları: Ayşegül Arabacı, Erdem Aydın

Editör: Hakan Ak

Kamp Boyunca Yapılan Tüm Faaliyetler:

— 17 Haziran —

—BDK— (Emmi, Ayşegül, Hakan)

—1. Grubun Obayerine Gelişi—(Erdem)

—18 Haziran—

—Beşparmak—(Ege Onur, Ege Su, Ekrem, Yusuf)

—KDK— (Erdem, Ayşegül, Selin Düşmez, Hakan)

—Yıldızbaşı, Yıldızbatı— (Arca, Ayhan Abi, Efe, Oğul, Selin Dingeç, Mehmet)

—Davlumbaz—(Emmi, Ece, Bora, Nur Selin Soysal, Hazal, Dilara)

—19 Haziran—

—Yıldızbaşı, Yıldızbatı (Düşmez, Ekrem, Nur Selin Soysal, Ece)

—Davlumbaz— (Ayşegül, Erdem, Dingeç, Mehmet)

—Davlumbaz— (Yusuf)

—Kuzey Buzulu Gezinti— (Arca, Ayhan Abi)

—Kocasarp Sırt Gezintisi— (Hakan, Oğul)

— 20 Haziran —

—BDK— (Erdem, Ayhan Abi, Oğul)

—KDK— (Ece, Mehmet, Dingeç, Emmi)

—Çağalınbaşı—(Ayşegül, Hakan)

— 21 Haziran —

—1. Grubun Ayrılışı— (Hazal)

—2. Grubun Obayerine Gelişi—(Alim)

— 22 Haziran —

—Doğu Kulvarı— (Alim, Mali, Cansu, Cemre, Selin, İbrahim, Emmi)

— 23 Haziran —

—KDK— (Alim, Mali, Cansu, Erdem, Emmi)

—Kamp tayfa — (Hakan, İbrahim, Cemre, Selin)

— 24 Haziran —

— 2. Grubun Ayrılışı— (Alim)

Ön Görüşler

Resmi BÜDAK faaliyetleri arasında senenin son kampı olan yaz kampına haftalar öncesinden plan yapıp hazırlandık. Yaz kampını 2 grup halinde, 5’er gün şeklinde yapacaktık. Bir grubun son günü, diğer grubun ilk günü olacak şekilde düşündük. İlk gün kampa gidiş, son gün kamptan dönüş, ortadaki 3 gün ise zirve deneme günleriydi.

Önceki senelerde genellikle 1 gün zirve,  1 gün dinlenme, 1 gün daha zirve olarak düşünülmüş. Ancak biz BÜDAK’ın hırslı gençleri olarak 3 günde 3 zirve planladık. Hatta önceden biraz hazırlık yapılsın diye kimin kimle hangi zirveye gideceğini de kısmen planladık. Bu planların birçoğunun yatabileceğini tahmin ediyorduk, tahmin ettiğimizden fazlası da yattı. Ama sağlık olsundu.

Ayşegül, Hakan ve Emmi dağı çok sevdikleri için bizden 1 gün de erken gitmeye karar verdiler. Bizim olmadığımız gün BDK zirvesini deneyeceklerdi. Hakan zaten 2 kampa da katılacaktı, 1 gün daha ekleyerek ne yapmak, nereye varmak istemekteydi bilmiyorduk. Ben de (Erdem) iki kampa da katılacaktım ve bu iki kampın bana yeteceğini düşünüyordum. (yetti de).

Servis fiyatlarının durumu ve bazı ek sebeplerden dolayı Niğde’ye servis ayarlamamaya karar verdik ve hepimiz önceden belirlediğimiz bir otobüse bilet aldık.

Erdem Aydın

            Yaz kampı normalde 16 Haziran akşamı çıkış olarak planlanmıştı. (Hatta 12, ancak faaliyet yapacak oluruz da hava güzel olur mu hiç?) Ancak BÜDAK Whatsapp grubunda Emmi’nin “15’inde çıkmak isteyen var mı?” çağrısını görünce aylardır Aladağlar’a gitmemiş olmanın da verdiği gazla hemen tav oldum. Ayşegül de erken gitme fikrine sıcak bakıyordu. Böylece ekibimiz oluşmuş oldu. Emmi işi de kesinleştirmek adına üçümüzün otobüs biletlerini hemen aldı.

Hakan Ak

— 15 Haziran 2022 —

            15 Haziran Çarşamba günü saat 15.30’da kulüp odasında malzemeleri almak ve alışveriş yapmak için buluştuk. Sonrasında teknik malzemeleri teslim alıp yukarı çıkarak çadır alışverişimizi yaptık. Önümüzdeki 10 gün boyunca bir daha fırsatını bulamayacağımı düşündüğüm için şöyle güzel bir kebap yemek istiyordum. Emmi’nin geç kalacağız darlamaları, benim her türlü yetişiriz rahatlığımla yemeğimizi yedik. Tekrardan kulüp odasına inip çantalarımızı hazırladık ve Güney meydana çıkıp, Alibeyköy Otogar’a taksi çağırdık. 20.30’da Aydoğanlar firmasının otobüsüne bindik ve yola çıktık.

Hakan Ak

—16 Haziran 2022—

            İstanbul-Niğde arasındaki var olan bütün otogarları dolaşıp, ancak molalarımızı 4.5 saatte bir vererek, nasıl olduysa saat 8.30’da Niğde Otogarına vardık. (Tüm Niğde seferleri arasından otobandan gitmeyen tek hattı bulmuşuz 🙁 ) Sonrasında köy garajına giden minibüsü (7 TL) kaçırdığımız için, taksiyle köy garajına geldik (45 TL). Bence iyi ki kaçırmışız. 25 kg çanta ile minibüse binme tatavasına değmeyecek bir fiyat farkıydı. Çantalarımızı Çamardı servisine yerleştirdikten sonra çorba içmek üzere, İlkbahar Lokantasına doğru yollandık. Çorbalarımızı (kendi adıma, her zamanki gibi mercimek+yayla) afiyetle içtikten sonra yan taraftaki marketten son alışverişlerimizi (kavurma, süt ve poli) yapıp servise bindik. Yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuğun ardından Demirkazık Köprüsü’nde inip bizi Pick-Up’ı ile bekleyen Ulvi abi ile buluştuk. (Bu cümlenin, Salim abi ile buluşulan versiyonunu her okuduğumda, ben de raporda aynısını yazmayı düşünürdüm. 🙁 Işıklar içinde uyusun Salim abi.) Ayaküstü sohbet ettikten sonra Arpalık’a doğru yola çıktık. Aslında gelirken Cımbar üzerinden yürümek istiyorduk. Hatta bunda baya ısrarcı olmuştum, ancak 25 kg’yı aştığını tahmin ettiğim çantamı kendi başıma sırtıma bile alamayınca, ben de Arpalık fikrine doğru kaydım.

Arpalık’tan saat 12.36’da çantalarımızı sırtlayıp yola çıktık. Sağdaki tepeleri, soldaki Cımbar Kanyonu’nu izleyerek ilerledik. Saat 14.00’da 10’ar dakika arayla Tekepınarı kapısına vardık. Burada Dipsiz Göl’e hiking yapan yabancı bir grupla karşılaştık ve biraz muhabbet ettik.

Tekepınarı Kapısında molada Ayşegül, Emmi, Hakan (soldan sağa) ve hiking yapan diğer grubun bazı üyeleri. Foto: Ayşegül Arabacı

            Biraz soluklandıktan sonra tekrardan yola düştük. 15.30’da da yarım saatlik bir mola verdik. 16.45’te kamp alanına varmıştık.

Tekepınarı’na indikten sonrası, Emmi yürüyor. Foto: Hakan Ak

Biraz dinlendikten sonra, sonraki günkü BDK denememiz için doğu kulvarına gidip iz açalım mı, yoksa açmayalım mı mevzusunu tartıştık. Emmi 2 saate gidip gelebileceğimizi söylüyordu. Ben ise gitmemize gerek olmadığını düşünüyordum. Çünkü hem kendimizi çok yoracaktık, hem de hava kararmadan önce dönebileceğimizi düşünmüyordum ben. Gitmemeye karar verdik. Çadırımızı kurduk, iyi ki de gitmemişiz, çünkü çadır çantasından kazıklarımız çıkmadı! (Karanlıkta çadır kurmaya çalışırken bununla karşılaşsak herhalde çok daha mutsuz olurduk.) Ayşegül ve Emmi’ye “özel spesiyal”im kavurmalı bulgur yaptım. Her zamanki gibi çok lezzetliydi. Emmi de bize muzlu sütten muzlu puding yaptı. Emmi kıvamını beğenmese de biz afiyetle yedik. Zirve çantalarımızı hazırlayıp, sonraki gün 3.30‘da kalkıp, 4.30’da çıkmak üzere karar verip. 10 gibi yattık.

Hakan Ak

— 17 Haziran 2022—

Büyük Demirkazık Güneydoğu Sırtı Klasik Rotası (Tunç Fındık, 1.18)

Genel Zorluk: II+ derece kaya tırmanışı

Süre: 14 saat (8 gidiş, 6 dönüş) (Kamptan çıkış ve kampa dönüş arası)

Ekip: Ayşegül Arabacı, Hakan Ak, Emmi

Hava Durumu: Tamamıyla açık (clear)

Malzemeler: Kask, kazma, krampon, kuşam, karabinler, iniş aletleri, slingler, prusikler, 60m yarım ip, kafa lambaları, ilk yardım çantası (1 prusik bırakıldı, 1 ATC düşerek bizlere veda etti)

Gece planladığımız üzere, 3.30’da, biraz zor da olsa uyandık. Şanslıydık ki açık, rüzgarsız bir hava vardı. Yatmadan önce hazırladığımız lavaş dürümlerimizi çay ve kahveyle birlikte gömdük. Uyandığımda acayip bir biçimde üşüsem de sıcak içeceklerin etkisiyle yola çıkarken ısınmıştım. Çok vakit kaybetmeden, 4.30’da yola düştük.

Demirkazık üzerinde ay batıyor. Foto: Hakan Ak

Yanımıza kafa lambalarımız almıştık, almasına da, hem neredeyse dolunay halinde olan ayın etkisiyle, hem de güneşin çok erken doğmasıyla birlikte yola çıktıktan, 15 dakika sonra kapatmıştık. 1 saatlik yürüyüşümüzün ardından kulvarın dibine vardık. Kramponlarımızı giyip kulvara girmeden önce yarım saat mola verdik.

Kulvarın girişinde krampon giyme molası. Foto: Ayşegül Arabacı

Kulvarda kar sert ve güzel durumdaydı. Kulvarın ilk kısmını sorunsuz bir biçimde aştıktan sonra, sol taraftaki kayalıklarda nefeslenip bele doğru devam ettik. Tırmanışın son yarım saatinde üzerimize düşmeye başlayan güneş, geldiği gibi sert karı hemen yumuşatmıştı. Saat 7.20’de bele vardık.

Kulvarın, ilk kısmı çıktıktan sonraki sağa yönelen kısmı. Güneş neredeyse üzerimize düşecek. Foto: Hakan Ak

Belde uzuun bir mola verdikten sonra (yaklaşık 50 dakika), yükümüzün büyük bir çoğunluğunu burada bırakarak (kramponlar, tozluklar, bazı yiyecekler, biraz su, bot??) saat 8.10’da külaha doğru yola koyulduk. İlk başta belirgin patika ve kulvarlardan sol tarafa çok kaçmadan ama tüm raporlarda bahsedilenin aksine her an buram buram doğu duvarının dehşetini yaşamadan yükseldik. Külah olarak tabir edilen kısma kadar zorlanmadan yükseldik. Saat 9’da vardığımız külahın girişinde de, Emmi ve ben kazmalarımızı bıraktık ve 30 dakikalık bir mola verdik. Emmi, slablerde adeta bir keçi gibi koşa koşa ilerliyor, yükseğe çıkıp bize laf atıyordu. Zirveye kadar aramızdan en isteklisiydi Emmi idi bile diyebilirim. Arada bir noktada, 25 dakika daha mola verdik. Slablerde bir noktada Ayşegül takıldı, ne aşağı ne de yukarı gidebiliyordu. Biz Emmi ile yukarıdan (Emmi usulü) ip atarak onu yaklaşık 3-4 metre yukarıya yanımıza aldık. Saat 11’de külahı tamamladığımız noktada, son zirve sırtı görünüyordu. Nispeten düzlük ve patika girişi olan bu noktada da yükümüzün kalan kısmını (ip, iniş ekipmanları vs.) bırakıp zirve sırtını izleyerek 5-10 dakika içerisinde, saat 11.30’da zirveye vardık.

Zirvede yarım saat vakit geçirdik, zirve defterini doldurduk ve gelen ekibe durumumuzu haber verdik. Daha sonrasında, bulutların da üstümüze gelmeye başlamasıyla, saat 12’de inişe geçtik. İpimizi bıraktığımız yere kadar (doğal olarak) yürüyerek indikten sonra, o noktadaki sikkelerden ip inişi yaptık, ve sayısını hatırlayamadığım (herhalde 11 tane) ip inişlerinin başlangıcı oldu. 60 metrelik ipimizle, her seferinde 30’ar metre indik. İlk seferlerinde Emmi inip bize bir sonraki istasyonu buldu. Genel olarak sikkelerin 100 metrelik ipe göre çakıldığı düşünülse de, artık BDK’ya belki yüzlerce sikke çakıldığındandır, 60 metre ip ile her seferinde bir şekilde iniş istasyonuna denk gelmeyi başardık. Son inişlerden bir tanesinde, tek bir sikke ve sikkede tek bir prusik bağı vardı. Yanımıza sikke almamıştık, ikisi de taze görünse de, en azından prusik 2 olsun diye düşünerek bir tane daha bıraktım o noktaya. Tavsiye olarak, son kişiye kadar olan inişleri 60’ar metre yapıp, öncesinde inen kişilerin son kişiye sonraki istasyonun yerini söylemesiyle son kişi de 30+30 metre ip inişi yaparsa daha hızlı olabilir. Her ne kadar her seferinde ipi çok çok hızlı bir şekilde toplayıp inişe hazırlasak da, bu kadar ip inişi yapmak gerçekten çok uzun sürüyormuş.

İnişin başlarında, Sematepe üzerinde şahit olduğumuz, “hortumumsu doğa olayı”. Foto: Hakan Ak

            Epeeeyce bir ip inişi yaptıktan sonra artık yürüyebileceğimize kanaat getirerek artık yürüyerek bele ulaştık. Belin ilk kısmı biraz dik olduğu, ucunda kayalıklar olduğu ve kar da artık yumuşak olduğu için oradaki sikkeden de ip inişi yapmaya karar verdik. Ayşegül ve ben 60’ar metre indik, emmi de 30 metre inip, yukarı giden ipin sürtünmesinden faydalanarak 60 metreye kadar inip kayalıklara geldi.

Ayşegül, ip inişine başlıyor. Foto: Hakan Ak

            Sonrasında aşağıya herkes kendi usulünce, ben çarşak iner gibi kaya kaya (bu esnada 3 kere kayıp düştüm, self arrest çalışıyor), ayşegül downclimbing yaparak, emmi de downclimbing + popo üstü kayarak indi. Sonrasında telsizden Erdem’e ulaşıp, bize bir çorba yapmasını isteyip, yorgun argın kendimizi kampa kadar oto-pilota alıp yürüdük.

            Faaliyetin Wikiloc kaydına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/obayeri-dogu-kulvari-buyuk-demirkazik-bdk-106505815

            Bu rapor Hakan Ak’ın ağzından Ayşegül Arabacı ve Hakan Ak tarafından yazılmıştır.

1. Grubun Obayerine Gelişi

Hep beraber İstanbul Alibeyköy otogarından 16 Haziran saat 20.30 aracıyla yola çıktık. 17 Haziran sabah 8.30 civarında Niğde’deydik. Çamardı servisinin hep kaçırıldığını önceki senelerin raporlarından okuyorduk. Bu kez Çamardı servisi şoförü Eyüp abiyle önceden konuştuk. Sayımız fazla olduğu için bize özel ayrı bir sefer yapacaktı. Bizi Niğde yeni otogardan alıp TDF Dağ Evine kadar bırakacaktı. Planda bir sıkıntı olmadı. Servisle gidip önce İlkbahar lokantasında çorbalarımızı içtik (certainly not sponsored). Sonrasında da dağ evine kadar minibüsle gittik. Eyüp abi zaten Ulvi abiyi (Salim abinin oğlu) tanıyormuş. Onlar aralarında konuştular. Biz tam dağ evine vardığımızda Ulvi abi de traktörüyle bizi bekliyordu. Traktöre malzemelerimizi ve kendimizi yükledik, saat 10.40’ta yola çıkarak traktörle Arpalık’a kadar gittik.

İndikten sonra kısa bir hazırlanmanın ardından, saat 11.40’ta kamp yerimiz olan Obayeri’ne doğru yola koyulduk. Ege Onur ve cevval ekibi önden gitti. Biz arkadan geliyorduk. Ara ara insanlar yoruldu, birbiriyle malzeme değişti ama sorunsuz bi şekilde yaklaşık 2 saatte Tekepınarından geçerek saat 16.00 gibi Obayerine vardık.

Obayerinden Demirkazık manzarası. Foto: Efe Tağa

Çadır yerlerimizi özenle seçtik. Özenle seçmeyenler, fare yuvasına çadır kuranlar da varmış, sonradan öğrendik, yazık… Her neyse, o başka bir konu. Yemeğimizi yedik. Telsizden BDK ekibinin (erken giden Emmi, Hakan ve Ayşegül) kampa çok yakın olduklarını, çok yorgun ve aç olduklarını öğrendik. Onlara çorba yaptık. (yemediler). Gelip kendileri yemek yapıp yediler. Sonra da Selin (Düşmez) ve ben (Erdem) gidip Ayşegül ve Hakan’a moral verdik, sonraki günkü KDK planımıza sadık kalmaları gerektiğini söyledik. Beklemediğimiz bi şekilde kolay ikna oldular. KDK için sabah 4.30’da yola çıkmak üzere erkenden uyuduk.

Erdem Aydın

—18 Haziran—

Beşparmak Kulvarı – Beşparmak Sivrisi – Çağalınbaşı Traversi

Ekip: Ege Onur Tağa, Ekrem Bal, Ege Su Uyar, Yusuf Akçakaya

Obayerinde yapılabilecek, hem fiziksel olarak zorlayıcı hem de kendi seviyemde teknik zorluklar içeren bir rota arayışındaydım. Tunç Fındık’ın rehberi ve okuduğum çeşitli gezi raporlarının da etkisiyle Beşparmak Kar-Buz Kulvarı’ndan Beş Parmak Sivrisine, ardından Beşparmak Belinden Çağalınbaşına bir geçiş planladım. Çağalınbaşı klasik rotadan tekrar oba yerine inecektik. Rotanın her ne kadar Beşparmak Beline kadar olan kısmı aklımda oldukça net olsa da, belden Çağalınbaşına olan gidişim biraz muammaydı. Rehberde ve okuduğum raporlarda belin sağından, kulvarlar ve slab yüzeylerden Çağalınbaşı zirveye tırmanmamız gerektiği yazılıydı. Ne kadar sağdan olduğu ve net bir rota çiziminin eksikliği işin net olmayan kısmını oluşturuyordu.

Beşparmak kulvarı özellikle Haziran’ın geç zamanları ve Temmuz başında yüksek taş düşme riski oluşturuyor. Özellikle 2017 Büdak raporu gözümüzü korkutmuştu. Bu sebeple muhtemel traversi yapamama durumunda geç saate kalmak istemiyor, ve kulvar yumuşamadan inebilmeyi istiyorduk. Gece ikide uyanarak, 2.15te çadırdan çıkmayı planladık. Çok da geç kalmadan, 3 sularında kulvarın girişine doğru yürüyüşe başladık.

Kulvara yaklaştığımızda Ege Su kendisini iyi hissetmediğini söyleyerek ayrılma kararı aldı. Kulvar riskli görünmüştü ve taş düşme riskini almak istememişti. Yusuf, Ekrem ve ben (Ege Onur) kalmıştık. Ben kramponlarımı önceki gün bulduğum kar buz birikintisinde ayarlamıştım. Ekrem ve Yusuf ise ayarladıklarını söylemişlerdi. Fakat ikisinin de kramponları daha normal kısımda yürürken defalarca düştü. Kramponlarını tekrar ayarlamalarını bir süre bekledik. Fakat Yusuf bir kere kramponlarına olan güvenini kaybetmişti. Burda altını çizmek istediğim bir nokta da Yusuf’un ayaklarında yarı otomatik kramponlar olmasıydı. Bu derece dik bir kulvar yarı otomatik kramponlar için pek uygun değil. Yusuf bu sebeplerle dönme kararı aldı.

Kulvara 5 sularında ilk ben girdim. Normalde tüm teknik malzemeler bende olsa da, Ekrem’in benle geleceğini düşünerek teknik malzemelerin bir kısmını, sikke, çekiç ve birkaç karabina, yolda Ekrem’e vermiştim. Kulvarın durumu çok güzeldi. Girdiğim ilk anlardan itibaren oldukça keyifli bir çıkış olacağını anlamıştım. Biraz çıktıktan sonra Ekrem ile aram açılmıştı. Ekrem dönme kararı aldığını bana bağırarak duyurdu. Ben dönmek istemedim çünkü çıkıştan müthiş keyif alıyordum. Kulvarı sorunsuz bir şekilde 8.00 sularında bitirerek bel hizasında dinlendim. Ardından kramponlarımı çıkararak sade bir yürüyüş ile Beşparmak zirveye vardım. Zirveden Çağalınbaşı’na çıkacağım rotayı inceledim. Yanımda küçük bir dürbün bu sırada çok işe yarayabilirdi. Rahatça aşağı inerek belde bir süre dinlendim.

Güzel yüzüm nur sıfatım (Fotodaki: Ben)

Beşparmak Zirveden manzara (Foto: Ben)

Çağalınbaşı’na çıkacağım yerler, kimi yerde 3+, kimi yerlerde de 4- tırmanış içeren kısımlarla bezeliydi. Tek olmam bu sırada beni bir nebze korkuttu. Yanımda ip vardı ama sikke vs Ekrem’de kalmıştı. Saat daha 9 olmadan ben Çağalınbaşı’na tırmanmaya başlamıştım. Aslında süre bazında oldukça iyiydim ve hiç zaman kaybetmemiştim. Fakat oldu da çıkamadım, Beşparmak kulvarından inebilmek istiyordum. Kulvar benim için oldukça dikti. Daha önce çıktığım ve indiğim kıyaslayabileceğim kulvar Erciyes Şeytan Kulvarı’ydı. Fakat orda diklik daha az, ve kışın çıkıp indiğimiz için kar koşulları daha farklıydı. Tek inmek de korkutuyordu ve yumuşamış kulvardan inmeyi hiç istemiyordum. Kendime süre sınırı koydum ve 9.30’da zor kısımları geçemezsem hiç vakit kaybetmeyip dönmeyi kararlaştırdım. Yanımda bir kişi daha olsa alternatif senaryolar aslında aklımda vardı (rotayı denemek, olmaması durumunda belden diğer tarafa geçip, Çağalınbaşı’na alternatif rotadan çıkarak devamında Obayeri’ne geçmek vs). Fakat tek başınalık bu durumda korkutuyor. Ayrıca emniyet noktası kuramamak vb sebepler de tırmanışı özellikle korkutucu hale getiriyor. Olası düşme bir halinde, telsize bile belki ulaşamayacak olmak insanı normalde rahatça yapacağı hamleleri bile defalarca düşünmeye itiyor. Sonuçta, rotada daha sağda kalmam gerekirken soldan giderek bir boşluğa çıktım. Saati de göz önünde bulundurarak devamında inmeye başladım ve bele inerek kulvar inişine başladım. Hayatımın en yorucu ve acı veren süreçlerinden biriydi. Geceden kalmış bir iz yoktu, çünkü kulvar semsert bir haldeydi. Fakat inerken kayganlaşmış kulvarda iz açmaya ihtiyaç duyuyordum. Her bir küçük adımda defalarca kara vuruyor, ayağımın güvenle gireceği bir delik açmaya çalışıyordum. Hızım oldukça yavaştı ve kulvarın dikliği bir yeterli aralıklarla vücuduma su almamı engelliyordu. Bir yerden sonra iki ayağımın da baş parmağı müthiş derece ağrımaya başladı. Yeterli kesilmemiş tırnak, çok da kalın olmayan çorap sebebiyle ayakkabıya vuruyordu. Fakat bu acıya rağmen yapacağım pek bir şey yoktu. Bir yerden sonra acıyı sıradanlaştırararak ve anlamlandırarak devam ettim. Mishima’nın acı hakkında söylediği çoğu şeyi anlamlandıracak anlardı:

Pain, I came to feel, might well prove to be the sole proof of the persistence of consciousness within the flesh, the sole physical expression of consciousness. As my body acquired muscle, and in turn strength, there was gradually born within me a tendency towards the positive acceptance of pain, and my interest in physical suffering deepened.

Yukio Mishima

Fiziksel acının hissettirdikleri ile ilk yüzleşmem ilk kış kampımda sabah 5’te titreyerek uyanmam ile olmuştu. Şimdi kulvardan inerken ise bu acı artık bir eziyete dönüşmüş, etkisi katlanarak artmış ve vücudumun fiziksel bütün sınırlarını test eden bir hale bürünmüştü. Ara ara etrafıma taşlar düşüyor, onları izleyerek hızlı ama aceleci olmadan devam etmeye çalışıyordum. Düşme fikrinden ölesiye korkmuştum. Arca ile konuşuyor, tavsiyeler istiyordum. Ayrıca Ayhan Abi olur da düşersem diye kulvarın girişinde bekliyordu. Kulvarı öğlen 12.30 civarında inebildim. Küçük dilim belki yorgunluktan belki de buza çok yakın nefes alıp vermeden (bu acemilik: yazın diye buff takmamıştım ama buzun dibinde soluyordum) oldukça şişti. Ayrıca iki ayak tırnağımı da kaybettim, biri oldukça kanamıştı.

İndim ama nasıl indim! (Fotodaki: Ben)

Benim dağcılığa bakış açımı genişleten bir faaliyet oldu. Her şeyden öte beni çepeçevre saran iki dağın ortasındaki acizliğimi ve hala devam eden acemiliğimi fark ettim. Alpin stili tırmanışta daha da ilerlemeye çalışıyorum. Belden Çağalınbaşı ise oldukça keyif aldığım ve bir daha deneyeceğim bir faaliyetti.

Beyond doubt, there was a certain splendor in pain, which bore a deep affinity to the splendor that lies hidden within strength.

Yukio Mishima

P.S. Arca’ya tavsiyeleri ve fotoğrafları için, Ayhan Abi’ye beni inerken kulvar başında beklediği için çok teşekkürler.

Ege Onur Tağa

Küçük Demirkazık (KDK, klasik rota)

Ekip: Ayşegül Arabacı, Selin Düşmez, Hakan Ak, Erdem Aydın

Önceden planladığımız gibi 4.30’da yola çıktık. KDK’ya hiçbirimiz daha önce gitmemiştik, o yüzden ara sıra yolu uzattığımız bi zirve denemesi oldu. İlk hatamız, yola çıktıktan 1 saat falan sonra biraz solda kalmamız oldu. Vadinin solundan giderek yükseldik, sonra 10 metre kadar kardan aşağı inmemiz gerekti. Krampon da olmadığı için biraz uğraştık, ama çok zor olmadı. Eğim de çok değildi, kayarak indik. (Selin kayarken çok eğlendi, buranın gezinin en güzel yeri olduğunu söylüyor.)

İndiğimiz yerde bi taşın önünde oturup mola verdik. Ayşegül biraz arkadan geliyordu, ona uzaktan bağırarak doğru yolu söyledik, o sağdan vadi içinden geldi. Yola çıkarken bir şey yememiştik, molayı biraz uzun tutup kahvaltımızı burada yaptık ve sonra yola devam ettik.

BDK-KDK arasındaki bele kadar patikayı takip ettik ve saat 6.45’te bele vardık. Bele gelene kadar “lan zirve şu tarafta mıydı?” diye şüpheliydik, ama bele gelip sağa bakınca, önceden fotoğraflarda çok gördüğümüz kütleyi hemen tanıdık. KDK zirvesi ve meşhur ‘yelken kaya’ net bir şekilde görülüyordu. Beli geçtikten sonra dağın diğer yamacında (batı tarafı) bolca yan geçiş yaparak ilerledik. Burada erimemiş çok kar vardı. Birkaç kez 2-3 metre kalınlığındaki kulvarlardan karşıya geçtik. Kramponumuz da olmadığı için biraz fazla zamanımızı aldı. Sonradan öğrendik ki beli geçmeden önce sağa dönüp dağın doğu yamacından ilerleseymişiz o tarafta kar yokmuş ve patika varmış. Neyse ki, biraz fazladan zamanımızı alsa da ciddi bi zorlukla karşılaşmadan, yan geçişlerle ve ara ara çarşaklı yollarla bacaya kadar geldik.

Bacayı ben (Erdem) ‘lead’leyecektim, önceden o şekilde konuşmuştuk. 9.15’te etaba başladım. Bacanın girişi için kitapta III derece tırmanış olduğu söyleniyordu. Yumuşak taban botlarla ve emniyetsiz olarak çıktım. İpi de sırt çantamda taşıdım. Gerçekten III derece gibiydi, tehlikede hissetmedim. Sadece tek bir yerde kendi hatamdan dolayı zorlandım: 1 metre mesafede iki farklı oluk var. Soldaki asıl oluktan çıkmak gerekiyor veya sağdakinden başlanırsa da çok oyalanmadan sola geçmek gerekiyor. Ben sağdaki olukta biraz fazla ilerleyip sonra sola geçtim. O geçişi yapmak biraz zor geldi. Onun dışında kolaydı diyebilirim. Ama yine de gereksiz risk alınmaması adına, iyi tırmanan bir kişinin serbest çıkması ve diğerlerine ip atması sağlıklı olur. İlk kısmı çıktıktan sonra orada bir bolt ve bir sikke vardı. Sikkenin halkası “bunu kullanmayın” der gibi eğilmişti. Yakında bolt da olduğunu fark edince oradan üstten emniyet aldım, herkes yanıma geldi.

Devamında yaklaşık 10 metre boyunca setli kayada I – II derece kolay tırmanışlarla bacanın daraldığı yere geldik. Bazı eşyalarımızı burada bıraktık. Ben devamını botla veya sırtımda çantayla tırmanamayacağımı fark ettim. Orada Ayşegül emniyet aldı, devamını ağırlıksız ve tırmanış ayakkabılarıyla lider çıktım. Rotanın ortasında 1 sikke ve ona bağlı perlon vardı. Ekspres getirmediğimiz için perlona kilitsiz karabinayla clip atarak devam ettim. Rota sonunda da güzel bir bolt ve ona bağlı bir sürü perlon, prusik ve mağaracı vardı. Orada yeniden üstten emniyet aldım ve herkes yanıma geldi.

            Not: Öncekinin aksine, bu kısmın kitapta söylendiğinden daha zor olduğunu düşünüyorum. Kitapta III+ yazıyordu. Belki yorgunluğun da etkisi olabilir ama bence V, belki V- civarı bi zorluğu vardı, tırmanış ayakkabısı olmadan çıkılabilecek gibi durmuyordu. Ayrıca spor tırmanış olsa muhtemelen 4 bolt falan olacak bir yükseklikteki bu rotada sadece 1 sikke ve 1 bolt vardı. Bu yüzden orayı tırmanışına biraz güvenen birinin lead’lemesi sağlıklı olur diye düşünüyorum.

            Ek: Konu bütünlüğü sağlamak ve bi şeyleri açıklamak için bu paragrafta kronolojik anlatımı böleceğim. Biz dönüş yolundayken “Adım Adım Aladağlar” kitabını yazan ekipten birkaç insanla karşılaştık ve biraz muhabbet ettik. Onlar da KDK yapıyormuş. Onlar bacanın bu bahsettiğim son kısmını çıkmamışlar. Sola ayrılan slab’li yerden çıkmışlar. “Orası daha mı kolay?” diye sorduk. “Tabi ki, klasik rota orası zaten, diğer taraftan çıkamazsınız. Diğer taraf VI+ falan vardır” dediler. Onların dediğine göre biz ‘oradan çıkamazsınız’ı çıkmışız. Ama bizim kulüpte bizden önce gidenler de bizimle hep aynı yerden çıkmışlar, bu yüzden biraz kafamız karıştı. Ben birkaç gün sonra KDK’ya farklı bir ekiple bi daha gittim. (Alim’in yazacağı müthiş raporu bu sayfanın devamında bi yerde bulabilirsiniz.) Bu kez onların dediği slab’li kısmı da denedim, ama pek beğenmedim. Tamam, kolaylık konusunda haklılar. Orası daha kolay. Kitapta oraya da III+ diyor ve orası gerçekten III+ civarıydı, kolaydı, ben botla çıkabildim. Ama devamında tekrar oldukça dik bir yer inmeniz gerekiyor. Muhtemelen ip inişi yapmak isteyeceksiniz ve birkaç kişinin rahatça oturup bekleyeceği bir alan da yok. Gereksiz bir sürü zaman kaybedersiniz. Dolayısıyla bundan sonrakiler için de tavsiyem, aranızda bacayı sonuna kadar çıkabilecek 1 kişi varsa sonuna kadar çıkın. Soldaki slab’e bence girmeyin. Bacanın devamı zordu diyorum ama VI+ falan da yoktu. Çok da gözünüz korkmasın, halledersiniz.

KDK Baca

Kronolojik devam: Bacadan sonra kolay tırmanışlarla yukarı devam ettik. Zirveye gidene kadar sadece tek bir yerde zorlanır gibi olduk. Yaklaşık 2 metre yüksekliğinde bi kaya vardı, sağ tarafı da biraz boşlukluydu, orası bi an zor gözükmüştü ama kayanın her tarafı cepliymiş. Pek zorlanmadan geçtik, biraz daha devam ettik ve 12.30’da zirveye ulaştık. Zirvede bol bol fotoğraflarımızı çektik. Zirve defterine bacanın beklenmedik zorluğuyla ilgili söylendik. Yazımızda Ömer’i ve Selin’in doktorunu andık. Bu arada güneş gözlüğümü de çantamla birlikte bacanın dibinde bırakmışım. Sağ olsun bi ara Selin’in gözlüklerini ödünç aldım ve kör olmaktan kurtuldum. (Teşekkürler Selin).

Zirve Hatırası

Sonra dönüş yoluna geçtik. Bacayı iple indik. Dönüşte Selin ve ben geldiğimiz yoldan döndük. Hakan ve Ayşegül ise sırt hattından döndüler. İki grup da diğerinin zorlandığını ve yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünmüş. Ama hiçbirimiz pek zorlanmadan belin doğu tarafında bir yerde buluştuk ve hep beraber 18.30’da kampa döndük. Son olarak, döndüğümde Ege Su bana yemek yapmıştı. Mutluluk gözyaşları içinde yemeğimi yedim ve günü kapattım. (Teşekkürler Ege Su).

Bu faaliyetin Wikiloc kaydına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/obayeri-kucuk-demirkazik-kdk-106505971

Erdem Aydın

Yıldızbaşı – Yıldızbatı

Ekip: Arca Yılmaz, Efe Kaan Tağa, Selin Dingeç, Mehmet Süzer, Ayhan Abi. Oğul Alim Özçelik.

Ekipmanlar: Krampon(kullanılmadı) Kafa Lambası, Kazma veya Baton

18 Haziran cuma günü sabah saat 4.30’da uyanıp kahvaltılarımızı yaptıkran sonra bir araya toplandık ve çok kısa bir süre içerisinde yola çıkmak için hazırdık. Yanımıza birkaç atıştırmalık ve 3er litre sularımızı alıp 5.30’da Obayeri kamp alanından ayrıldık. Saat 6 da Dipsiz Göl mevkine ulaşıp hiç ara vermeden tempolu bir şekilde klasik çarşak rotasının başına doğru yürümeye başladık ve kramponlarımızı kullanacak kar olmadığını anladığımız için kramponlarımızı dönüşte almak üzere büyük bir kayanın üzerine bıraktık ve 10 dakikalık küçük bir mola verdik. Saat 6.45 itirabiryle 3100 metre rakımı geçmiştik ve çarşak kısmına çoktan başlamıştık. Yolculuk tam çok tekdüzelşmişti ki Arca’nın bize seslenerek Akçay Geçidinden geçmekte olan dağ keçilerini göstermesiyle hepimiz heycanlandık. Etrafımızı saran dağlar (Beşparmak, Çağılınbaşı, MTA, Kocasarp Büyük Demirkazık) ve 4 saatir Beşparmak kulvarını çıkmakta olan Ege manzarası eşliğinde trekking tadındaki yürüyüşümüze devam ettik.

Arca ve çok uzaklarda bir yerlerde dağ keçileri.

Saat 7.45’de zirvenin altında en son molamızı verdik çarşak ve çok kolay slab yüzeylerinden yükselip saat 8.10’da zirveye vardık.

Ekip arkadaki Dipsiz Gölün manzarası eşliğinde son kısmı yükseliyor.

30 dakika kadar zirvede zaman geçiridkten sonra yıldızbaşı zirvesine çıkmak için çıkıtğımız rotadan ne kadar alçalacağımza çok emin olamadan yaklaşık 300 metre civarı alçaldık ve güvenli sayılabilecek bir noktadan yıldızbatı zirvesine yürümeye başladık. Oğul kendini iyi hissetmediği için Ayhan Abiyle birlikte dönüş yoluna geçtiler ve biz yolun geri kalanına 4 kişi olarak devam ettik. Hiçbir teknin zorluğu olmayan bir yürüyüşten sonra saat 11’de Yıldızbatı zirvesinde de ulaştık, zirvede çok zaman geçirmeden dönüş yoluna geçtik. Çıktığımız yoldan nisbeten daha dik sayılabilecek bir noktadan çarşaklardan kaya kaya yaklaşık bir saat içinde 450 metre alçaldık ve saat 12.30’da dipsiz göle vardık. Gölde biraz zaman geçirip saat 2’de kamp alanına ulaştık.

Efe Kaan Tağa

Davlumbaz

Ekip: Burak Özgören (Emmi), Hazal Orman, Bora Eralp, Nur Selin Soysal, Dilara Karabekmez, Ece Akın

18 Haziran günü önceki akşam kararlaştırdığımız saat olan 05.00 civarında zirve ekibimiz uyandı. 06.00 sularına kadar kahvaltı ve diğer hazırlıklarını tamamlayan ekibimiz Emmi’nin liderliğinde saat 06.07’da kamptan zirveye doğru yola çıktı. Hava bulutsuzdu yine aynı şekilde görüş mesafesi oldukça fazlaydı. Davlumbaz zirvesinin eteklerinden babaları takip ederek tempolu bir yürüyüşle 30 dakika kadar tırmandık ve ilk molamızı verdiğimiz yere ulaştık. Bu noktada verilen kısa moladan sonra yine Emmi’nin liderliğinde yürümeye devam ettik. Zirveye yaklaştıkça patikaları bulmakta biraz zorlanmaya başladık ve göz temasını kaybetmeden biraz dağılarak kolay çarşaklardan ve slablerden tırmanmaya başladık bu noktada kısa kısa aralıklarla liderliği farklı ekip üyeleri üstlendi. Saat 08.20 sularında güneşinde zirvenin arkasından gözümüze gelmeye başlamasıyla ne kadar daha çıkmamız gerektiği konusunda emin olamadığımız için bir mola daha verdik. Bu moladan sonra Hazal’ın liderliğinde çarşak ve slaplerden çıkmaya devam ettik.

Saat 09.00 sularında önce Hazal ve hemen ardından ekibin geri kalanın zirveye ulaşmasıyla çıkış aşamasını tamamlamış olduk. Hava iyi olduğu için uzaktan Erciyes’i de görebiliyorduk. Zirvede yaklaşık 1 saat vakit geçirdikten sonra iniş için yola çıktık. Emmi inerken bir yandan bize slab kaya nedir, çarşak nedir, nasıl inilir, diğer zirveler nasıl anlattı. Hepimiz ilk defa çarşak iniyorduk. Yine kolay çarşaklardan çarşak inişi yaparak alçalırken benim (Bora) ayağımda artan acıdan dolayı ekibimiz hızını biraz kaybetti ve birkaç kere kısa kısa molalar verdi. Çarşaklardan inip patikaya çıktıktan sonra ben ayağımdaki sıkıntıdan dolayı soluklanmak için durmaya karar verdim o noktadan kamp yeri çok açık bir şekilde gözüktüğü için Emmi hariç ekibin geri kalanı inişe devam etti. Bir süre dinlendikten sonra ben ve Emmi saat 12.10’da kamp alanına vardık böylece Davlumbaz faaliyetini tamamlamış olduk. Faaliyet boyunca hava açık ve güneşliydi.

Bora Eralp&Hazal Orman

—19 Haziran—

Yıldızbaşı – Yıldızbatı

Katılımcılar: Ece Akın, Selin Düşmez, Ekrem Bal, Nur Selin Soysal, Emmi, Bora Eralp

Obayerine vardığımızın 2.günü sabah saat 5.15 gibi kamp alanından yola çıktık. Emmi’nin yol göstermesiyle yaklaşık 45 dakikada Dipsiz Göle vardık. Bora’nın ayakkabısı vurduğundan gölden geri dönmeye karar verdi, biz de 5 dakika soluklandıktan sonra yola devam ettik. Akçay geçidine doğru bi süre daha yürüdükten sonra Emmi çok yorgun olduğu için fazla devam etmek istemedi. Ekrem, Selin, Ece ve ben de patika yola kadar yürümeden çarşaklardan yukarı doğru çıkmaya başladık. Emmi aşağıdan yaklaşık 1 saat kadar bizi izledi. Yüzey gittikçe dikleştiği için dura dura ve kaymaktan korkarak yukarı kadar çıktık. Ben bi yerde korkup slabe yapıştım ama Selin kazmasını bana uzatarak destek sağladı. Zirvenin yolunu telsizle Emmiye sorup emin olduktan sonra saat 8.17’de Yıldızbaşı zirvesine ulaştık.

Yaklaşık 1 saat burada mola verip fotolar çekindikten ve babalar gününü kutladıktan sonra Yıldızbatı’ya trans geçebilme yolunu aradık. Sırtlar çok dar ve tehlikeli geldiği için klasik rotadan ilerleyip Akçaya tekrar inip Yıldızbatı’ya oradan çıkalım dedik. Ama durum pek istediğimiz gibi gelişmedi. Yolları tam bilmediğimiz ve yolun sonunun uçurup olup olmadığını göremediğimiz için korka korka Yıldızbaşından biraz indik. Ekrem önden gidip yola bakıp bizi gazlıyordu, Selin de güven vererek konuştuğu için emin olmadığımız yerlerden biraz daha aşağı inebildik. Patikadan inmediğimiz için artık yolu bulabileceğimizden hiç emin değildik bu yüzden Yıldızbatı yapmaktan bin kere vazgeçip, bin kere tekrar karar verdik. En sonunda Ekrem’in bitmek bilmeyen gazıyla yapmaya karar verdik. Sonunda zirveyi gördük ve yükselmeye başladık. Yine çok saçma yerlerden yavaş yavaş çıkıp arada söyleniyorduk. Saat 14.00 gibi bir zirveye çıktık, Yıldızbatı olduğunu sanıp aşırı mutlu olurken, telsizle sorduk ve yanlış zirve olduğunu öğrendik. Artık benim çok mecalim kalmamışken yan tarafta kalan Yıldızbatı’ya tekrar yola çıktık. Zirvemizi yapıp Davlumbazdakilere bağırdiktan sonra 14.30’da inişe geçtik. Patikadan ve çarşaklardan yavaş yavaş inerek 15.50 gibi kamp alanına vardık.

Yolu bilmediğimiz için zor ama çok keyifli bi faaliyetti. Ekibin güzelliği ise hepimiz zaman zaman umutsuzluğa kapılsak da hiç aynı anda umutsuz olmadık ve birbirimizi gazlayabildik.

Nur Selin Soysal

Davlumbaz

Ekip: Ayşegül Arabacı, Erdem Aydın, Selin Dingeç, Mehmet Süzer)

Yoğun geçen 2 günün ardından biraz daha kolay bir zirve yapmak için Davlumbaz’a gitmeyi düşünüyorduk. Erdem, Selin Dingeç ve Mehmet’ten oluşan ekibimiz saat 9’da kamptan ayrılmak üzere sözleşerek çadırlara dağıldı. Ertesi sabah keyifli bir kahvaltının ardından tam saatinde yola koyulduk.

Davlumbazın yolu oldukça açık, artık patika haline gelmiş bile denilebilir. Bu sayede hiç zorlanmadan rotayı takip edebildik. Önde Mehmet bize liderlik ederek yolu belirledi. 1 saat yürüyüş ardına 15-20 dakika mola olarak oturttuğumuz düzenle devam ettik. 4 buçuk saatlik bir yürüyüşle saat 13.30 gibi zirveye vardık.

Zirve fotoğrafı çekmeyi unutmuş ekibin 4lü fotoğrafı

Zirvede bir şeyler atıştırıp, babalar günü aramalarımızı yaptık. Bu sırada Yıldızbaşı ekibi de karşı zirveye varmıştı. Telsizlerle konuşup birbirimizi görmeye çalıştık. Zirvede bu şekilde 1 saat geçirdikten sonra dönüşe geçtik. 2 buçuk saatlik iniş sonrasında saat 5 gibi kampa vardık.

Babalar günü kutlaması

Ayşegül Arabacı

Kocasarp Kuzeybatı Sırtı Rotasında Gezinti

Genel Zorluk: Dinlenme yürüyüşü ve kayalarda debelenme

Süre: 4 saat (2 gidiş, 2 dönüş) (Kamptan çıkış ve kampa dönüş arası)

Ekip: Hakan Ak, Oğul Alim Özçelik

Hava Durumu: Tamamıyla açık (clear)

Malzemeler: Kask, kazma

Önceki günlerde, İstanbuldan otobüs yolculuğu, Arpalıktan Obayerine yürüyüş, sonraki gün BDK, hemen ardındaki gün KDK yaptıktan sonra, artık durmazsam bi noktada patlayacağıma emindim. Bu yüzden önceki gece yatarken, yarın için herhangi bir plana dahil olmayıp, en kötü şurda burda gezerim düşüncesiyle yatmıştım.

Her ne kadar hayvan gibi uyumak istesem de, birkaç günlük alışkanlık ve güneşin de etkisiyle, yine saat 6 gibi uyandım. Dışarı çıkıp, çadır arkadaşlarım ve komşularımızla uzunca bir kahvaltı ettik.

Kahvaltıdan sonra, biraz kampı dolaşıp, kendime takılacak bir ekip aradım, kuzey buzulu ekibi ilgimi çekse de, hiçbirine gitmek istemedim. Sonrasında birkaç gün sonra İbrahim ile denemeyi planladığımız Kocasarp’ın en azından sırt kısmını dolaşıp, neyle karşılaşacağımızı önceden deneyimlemek aklıma geldi. Kendime yancı olarak hiçbir gruba dahil olmayan Oğul’u buldum ve saat 11.22’de yola düştük.

Kamp yerimizin hemen batısında bulunan sırta doğru yükselmeye başladık. Biraz yükseldikten sonra güneydoğu yönünde, ana sırta doğru kimi yerde hafif çarşaklı, kimi yerde bacamsı tırmanışlar yaparak ilerledik. İlk başlarda düzgün bir patika ya da baba göremesek de, yaklaşık 20-30 dakika sonra ilk babayı görüp, doğru bi yerlere geldiğimizi tasdikledik.

Soldan sağa, Çağalınbaşı, Beşparmak ve Kocasarp. Foto: Oğul Alim Özçelik

            İlerledikçe, sağımızda Demirkazık kütlesi ile bulunduğumuz sırt arasında kalan ufakça vadiyi daha iyi görüyorduk. Vadide, Narpuz tarafına doğru gittiği görünen birkaç kulvar da görünüyordu.

Bahsedilen küçük vadi/çanak Foto: Hakan Ak

Ara sıra babalara denk gelerek, patikamsı izleri takip ederek, sonlara doğru kayalarda biraz tırmanış yaparak, 2 saatin sonunda, artık Kocasarp ana kütlesine iyice yaklaşmış, sağımızdaki vadinin bitişine gelmiştik. Vardığımız noktada bivak yeri olarak kullanılabilecek güzel, temiz bir düzlük ve aşağıdan görünmeyen, zirveye döndüğümüzde sağ tarafta kalan bir çanak bizleri karşılamıştı. Burada daha sonra incelemek ve üzerinde çalışmak üzere fotoğraflar çektim.

Tırmanışın kritik etabı, sağda bahsettiğim çanak görünüyor. Foto: Hakan Ak

Artık dönmeye karar vermiştik. Bu tarafta uzunca bir mola verip dinlendik. Telefon çekiyordu. Oğul’un isteğiyle Cem Karaca ve Moğollar’dan, 11 dakikalık muhteşem bir yapıt olan “Alageyik Destanı”’nı dinledik. Toroslarda dolaştığımızı, dağlarda olduğumuzu buram buram hissettik…

Ve kambur felek etti sonunda edeceğini
Güzel bir ala geyiğin peşinde soluk soluğa sıçrarken kayalıklardan yukarı
Daha yukarı, daha yukarı…

Devrisi günü daş dibinde yatar buldular onu, kanlı, upuzun
Gün o gündür bu öykü kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa
Toros yaylarının kekik otlarının, dağ çiçeklerinin kokusuna karışarak
Bize kadar vardı

Bir süre geldiğimiz yolu takip ederek indik. Kayalık kısımları bitirince, geldiğimiz yolu takip etmektense, sağ tarafa doğru çarşaklardan inip, katır patikasını izleyerek kampa dönmeye karar verdik.

Hakan Ak

— 20 Haziran —

Büyük Demirkazık

Ekip: Ayhan Köroğlu, Erdem Aydın, Oğul Alim Özçelik

Teknik Malzemeler: Kazma, krampon, 60m ip, atc, karabina vs.

Çeşitli sebeplerle değişen zirve gruplarından sonra Erdem, Ayhan Abi ve ben kampın son gününde Büyük Demirkazık zirvesini denemeye karar verdik. Bende iki gün önceki ilk zirve tırmanışım sonrası yaşadığım irtifa ve güneş çarpmasından kaynaklanan heyecanla karışık tatlı bir endişe vardı. Erdem ise önceki iki gün boyunca zirve yaptığından biraz yorgun hissediyordu. Ekibin en tecrübeli üyesi olan Ayhan Abi’ye oldukça güveniyorduk. Tecrübesinin yanı sıra aramızda BDK’ya daha önce çıkmış olması da bir nebze içimizi rahatlatıyordu. Gerçi en son çıktığında biz henüz dünyaya gelmemiştik ama, olsun. Akşam son bir toplanıp konuştuktan sonra 20-21 gibi çadırlarımıza girdik.

Büyük Demirkazık

Planladığımız gibi sabah 4.00’te yola çıkacak şekilde kalkıp ufak atıştırmalıklarla ayrı ayrı kahvaltımızı ettikten sonra son kontrollerimizi de yapıp tam zamanında yola koyuluyoruz. Gecenin karanlığında devasa bir silüet olarak karşımızda duran BDK’ya doğru yürürken, görüntüsünün dağ denince ilk akla gelen şekilde olmasından mıdır bilmiyorum, dağda olmanın hissiyatını oldukça yoğun yaşıyorum. Varmayı hedeflediğimiz ilk nokta kulvarın bulunduğu doğu çarşağı. Gecenin karanlığında patikayı kaçırmış olsak da hiç sorun yaratmıyor. Gideceğimiz yer belli. Tattayız. Kulvara yakın bir noktada büyükçe taşlar üzerinde yürürken sağımızda çığdan geriye kalan kar yığıntılarıyla karşılaşıyoruz. Ayhan Abi yığıntının yukarısında kalan erimeye başlayan karları göstererek yakında oradan da çığ düşebileceğini söylüyor bize. Yürüyüşümüze devam ederken sabahın ilk ışıklarının kızıla boyadığı taşlar ve çanakta bir krater gibi aşağı gömülen mevsimlik göl bambaşka bir gezegende dolanıyormuşuz gibi hissettiriyor. Çok acayip bir his.

Çanak ve mevsimlik göl

Aşağı yukarı bir saatte Doğu kulvarının girişine vardıktan sonra 05.10’da kramponlarımızı takıp kulvarı çıkmaya başlıyoruz ki çok geçmeden arkamızdan kuvvetli bir ses yükseliyor. Dönüp bakınca Ayhan Abi’nin bize işaret ettiği yerden çığ düştüğünü görüyoruz. Bizim için tehlike oluşturacak bir durum yok, çığın indiği noktadan oldukça uzağız artık fakat arkamızdan gelen 5-6 kişilik ekip tam da çığın düşmekte olduğu yerden geçiyor. Neyse ki kimseye bir şey olmadan, vaktinde sağa sola koşturarak kaçabilmeyi başarıyorlar. Sabah sabah yaşadıkları bu aksiyonun yoğunluğundan olsa gerek, geri dönmeye başladıklarını görüyoruz uzaktan. Biz de kimsenin başına bir şey gelmemiş olmasının verdiği rahatlıkla kulvara tırmanmaya devam ediyoruz.

Ekip kulvarda

Kulvarın dikleşmeye başladığı bir noktada kramponlarımın ayağımdan çıktığını fark ediyorum. Tatsız. Kramponsuz ayakta durmak oldukça güç olduğu için tekrar takamıyorum. Sağ olsun Erdem hemen imdadıma yetişiyor ve müthiş bir soğukkanlılıkla kazması ile istasyon kurup kramponlarımı bağlamaya çalışıyor. Ben kemerimi takmamış olduğum için emniyette değilim. Kazmamı kara gömüp sıkıca tutunmama rağmen her an kayıp düşebilecek gibi hissediyorum. Benim için korkulu dakikaların başlangıcı olduğunun o an henüz farkında değilim. Erdem kramponlarımı yerine takıp sıkıca bağlıyor ve yeniden tırmanmaya başlıyoruz fakat çok geçmeden kramponlarımın bir kez daha ayağımdan çıktığını hissediyorum. Şansa, hemen sol tarafta üzerine oturulabilecek kayalar var. Bu sefer Ayhan Abi yardıma koşuyor. Kayanın üzerine oturuyoruz ve kramponlarımı tamamen çıkartıp yeniden ayarlayıp sıkıca bağlıyoruz. Artık bir sorun olmayacağını düşünsem de n’olur n’olmaz diye temkinli, yavaş yavaş tırmanıyorum. Ayhan Abi ile Erdem önden biraz arayı açarak ilerliyor. Ne yazık ki, son bağlama da çare olmuyor. Bir kez daha kramponlarımın ayağımdan çıkmasıyla bu sorunun tekrar bağlamaya çalışarak çözülemeyeceğinin farkındayım artık. Erdem eğer kemerimi giyersem bana ip açabileceklerini söylese de ayakta durup kemerimi giyebileceğim herhangi bir yer yok etrafta. Keşke kulvara girmeden kemerimi taksaydım diye geçiriyorum içimden. Bir şekilde halledeceğimi, devam etmelerini söylüyorum.

Kulvarın sağ tarafındaki kayaları gözüme kestirdim. Kayalara geçip kramponlarımı çıkartıp tırmanmaya başlıyorum. Hepimizin az çok aşina olduğu “ben burada ne yapıyorum” hissini en yoğun yaşadığım anlardan birinin içerisindeyim. Bir süre elimin altından kopup giden kayalardan dikkatlice tırmandıktan sonra Erdem ve Ayhan Abi ile olan iletişimim tamamen kopuyor. Ne görebiliyor ne de sesimi duyurabiliyorum. Tek bildiğim sağa doğru tırmanmak lazım. Sesimi duyuramıyor olmanın getirdiği yalnızlık ve erişilmezlik hissi hamlelerimi yavaşlatıyor, her hareketimi iyice düşünmeye itiyor beni. Korkuyorum. Yavaştan güneşin de yüzünü göstermesiyle terledikçe terliyor, terledikçe susuyorum. Durup da su içmeye, montumu çıkartmaya ayıracak vaktim, enerjim ve mental gücüm yok. Bir an önce yukarı, Erdem ve Ayhan Abinin yanına varabilmek için durmadan tırmanıyorum. Kulvara girişimizden yaklaşık iki buçuk saat sonra, sonunda kayaların arasından Erdem gözüküyor. Saat 7.30 gibi bele vardığımda yaşadığım mutluluğu ve ferahlamayı tarif edemem. Erdem’le de sarılarak bu mutluluğu paylaşıyoruz. Ayhan Abi ve Erdem bir süredir yukarda beni bekliyorlar. Onlardan birazcık daha zaman istiyorum. Bir süre daha dinlenmeye ihtiyacım var. Bir şeyler atıştırıp sohbet ederek moralleri tazeliyoruz. Az önce yaşadığım bütün gerginliği, siniri, stresi de bir kayanın dibine bıraktıktan 🙂 sonra yola çıkmaya hazırım. Bivak yerine kazma ve kramponlarımızı bırakıp 8.10’da kulvardan yukarı doğru yola koyuluyoruz.

Yaklaşık yarım saatlik, biraz çarşak biraz slab yürüyüş sonrasında külah diye tabir edilen meşhur slab yüzeyin başındayız. Ufak bir mola. Uzun bir iniş olacağını ön gördüğümüz için hedefimiz çok geç olmadan zirveye varmak. Fazla oyalanmadan 09.00’a doğru külahı tırmanmaya başlıyoruz. Karşımızda uzunca bir slab, kocaman bir kaya kütlesi var. Gözümüze, ayağımıza rahat gelen yerlerden tırmanıyoruz. Aklımda, sürekli duyduğum “sola kaçmamak lazım, sağ tarafın boşluk hissi olsa da tırmanışı daha rahat” uyarısı dönüyor. Gerçekten de sağdaki yamaç tarafından tırmanmak daha rahat gözüküyor. Erdem’de önceki günlerden, bende sabahki kulvar macerasından kalma ciddi bir yorgunluk var. Sık sık soluklanma ihtiyacı hissediyoruz. Ayhan Abi keçi gibi, bir aşağı bir yukarı koşturuyor. Yorgunluktan ve korkudan yüzümüzün düştüğü anlarda Ayhan Abi’den gelen “Oğul! Erdem! Gülümse biraz ya” lafları adeta doping etkisi yapıyor. Küçük molalarla, dura kalka saat tam 11.00’de Büyük Demirkazık’ın zirvesine varıyoruz. Zirvede bizden başka bir ekip daha var. Biraz sohbet edip fotoğraf çekiyoruz. Ayhan Abi bize karşıda gözüken diğer zirveleri ve aşağıdaki vadileri tanıtıyor.

Dostlarla zirve keyfi

Saat 11.50’de dönüş yoluna koyuluyoruz. Önümüzde diğer ekip var. Ayhan Abi vakit kaybetmemek adına bizim de onların ipine girmemizi rica ediyor. Sağ olsunlar kırmıyorlar. Erdem ile ben diğer ekibin açtığı ipten inerken Ayhan abi peşimizden ipi toplayıp keçi gibi yürüyerek iniyor. Bu sayede tekte 60 metre inebiliyoruz. İlk defa ip iniş yapıyor olmanın getirdiği gerginlik ve günün yorgunluğuyla düşen yüzlere Ayhan Abi’nin “gülümse biraz” müdaheleleri bir kez daha ortamın neşesini arttırıyor. Tam sayısını hatırlayamasam da sanırım 4-5 ip indikten sonra çarşağa varıyoruz, 15.00 gibi de kulvarın tepesindeyiz. Çok az kalmasının verdiği rahatlıkla oturup goygoy muhabbet derken bir süre dinleniyoruz. 15.30 gibi kulvardan inmek üzere yeniden ip açıyoruz.

Erdem kulvardan inmeye hazırlanıyor

Erdem ile ben ile 60 metre Ayhan Abi de arkadan malzeme toplayarak iple 30 metre indikten sonra kazma krampon devam ediyoruz yola. Çok yorgun ve sabırsızız artık. Erdem kazma krampon vurmanın yavaşlığına dayanamıyor ve kayarak inmeye başlıyor. Ben de ona özenip peşinden gidiyorum. Bu sayede oldukça hızlı aşağı varmış olsak da her tarafıma kar girmesinden pek de memnun değilim. Dönüş için yürüyüşe geçtiğimizde Erdem telsizi kulvarda düşürdüğünü fark ederek geri dönüyor. Ayhan Abi ve ben devam ediyoruz. Biz yaklaşık 17.30 gibi Erdem de bizden bir yarım saat sonra falan kampa varıyor. Bu dolu dolu, yorucu ve bir o kadar da keyifli faaliyeti sağ salim tamamlamış olmanın verdiği mutlulukla günü kapatıyoruz.

Bazı notlar:

– Bağlamalı krampon kullanmadan önce titizlikle kontrol edilmeli, tamamen emin olmadan kulvara girilmemeli imiş. Hatta mümkünse bağlamalı kramponla kulvar girilmemeliymiş.

– Kulvar vs, gibi yerlerde önden kemer takmak lazımmış. Ne gerek var vs. dememeli, gerek olabiliyormuş.

– Su! Bol bol su!! En az 3 litre alınmalı, yetmiyor.

Oğul Alim Özçelik

Çağalınbaşı Kuzeybatı Sırtı Rotası (Tunç Fındık, 10.6)

Ekip: Ayşegül Arabacı, Hakan Ak

Malzemeler: Kask, kazma, telsiz, bir tane uzun perlon (kullanılmadı)

Yaz kampına giderken en çok heveslendiğim zirve Çağalınbaşıydı, ama bir yandan da raporlar sayısının azlığı ve ekipte daha önce bu zirveyi yapan kimsenin olmaması beni tedirgin ediyordu. Yoğun geçen ilk iki günden sonra Hakan da ben de üçüncü günde hafif rest vermiş ve dinlenmiştik. Kampta dönen hararetli zirve kulislerinin yanında biz de Çağalınbaşı’na gidip gitmemeyi tartışmaya başladık. İkimiz de yer yer birbirimizi cesaretlendirdik ve “Hiç olmazsa denemiş oluruz.” diye düşünerek gitmeye karar verdik. Sabah 6’da kalkmak üzere sözleşerek tulumlara girdik.

Ertesi sabah 20 dakikalık bir gecikmeyle 6.20’de yola koyulduk. Hava bulutsuz ve sakindi. 50 dakika sonra ilk molamızı Dipsiz Göl’ün yanında verdik. Saat 8 gibi Akçay geçidinin girişine varmıştık. İkimiz de Akçay geçidinin daha kolay aşılmasını bekliyorduk. Yol oldukça çarşaklıydı ve her adımda geri kayıyorduk. Geçidin ortası ve solu arasından yükselmeye çalıştık. Yaklaşık 2 saat molasız devam ettikten sonra büyükçe bir kayanın altında mola verdik.

Akçay Geçidinden sırta yükseliş

Bu moladan yarım saat sonra Akçay Geçidi’ni bitirdik ve sırta vardık. Geçitten yukarıya yükselirken yukarıdaki fotoda zorlukla görünen iki tane küçük kayayı hedefleyerek yükseldik. Rotanın keşfedilecek kısmı buradan sonra başlıyordu. Sırttan sonra dağın MTA tarafına bakan yüzüne geçerek buradan devam ettik. Biraz ilerledikten sonra karşımıza gözümüzü korkutan slab yüzeyler çıktı ve buradan devam edemeyeceğimi düşünüp tekrar sırt hattına döndük. Bu kez dağın Obayeri’ne bakan yamacına geçip buradan aşağıya doğru biraz indik, ufak bir kar kulvarının karşısına geçtikten sonra, zaman zaman 3, 4 derecelik boşluk hissi veren tırmanış etaplarından geçerek ilerledik.

Obayerine bakan yüzden biraz indikten sonra yan geçtiğimiz kar kulvarı

Hakan, aşağı indiğimiz yüzden yukarı doğru tırmanıyor.

Rotanın bazı noktalarında yol daralarak iki yamacı da göreceğimiz kadar inceliyordu. Herkesin anlattığı “kılçık” olduğunu düşündüğümüz 5-6 metrelik etabı da biraz emekleyerek biraz popo üstü geçtikten sonra saat 12.30 gibi zirve yamacında bir mola verdik.

Olası kılçık

Bu ana kadar çok babayla karşılaşmıştık ve bu yamaçta karşımıza çıkan baba bize tekrar güven vermişti. Yaklaşık 1 saatlik yer yer tırmanışlı bir etabın ardından saat 13.30 gibi zirveye vardık.

Zirve hattı, dinozor kar ve ben (Sırtın arka tarafındayız.)

Bu noktada, son zirve sırtının biraz karışık olduğunu hatırlatmakta fayda var. Girişte gördüğümüz babalar haricinde, 1 saat boyunca 3 derecelik etaplarda free tırmandığımızı söyleyebiliriz. Genel olarak patikamsı izlerden, kulvarlardan ilerlemeye çalıştık. Hatta bir noktada, Hakan önden giderken izin sonunda önüne çıkan dümdüz, yaklaşık 3 metrelik 4-5 derecelik bir kaya bloğunu görünce oraya umutsuzca çöküp kalsa da bu kayanın sol tarafına doğru dolanıp, zirveye giden son hattı buldum ve zirveye ulaştık.

Önde Hastahocanın Yaylası, arkada BDK ve Obayeri apaçık gözüküyordu. Muhteşem manzarada zirveye sakladığımız çikolatalarımızı yedik ve dinlendik. Tam dönüşe geçecekken Ege Su telsizden hamamları aramamızı rica etti. Kampa geldiğimzden beri acaba hamama gidebilecek miyiz diye düşünen kadınların endişesine son vermek için 3572 metreden Niğdenin hamamlarıyla görüştük. (Hiçbiri bizi kabul etmedi 🙁 )

Çağalınbaşı zirveden Aladağlar’ın uzak bölgeleri ve en sağda BDK kütlesi

Saat 2 gibi dönüşe geçtik. Başlangıçta her şey geldiğimiz yolla aynı gözüküyordu. Gelirken çıktığımız tırmanış etabından indiğimiz düşünerek hızla ilerliyorduk. 10 15 dakika sonra aslında geldiğimiz yüzde olmadığımızı Hakan fark etti. Bense şurası Akçay Belidir diye kafamda uzak bir yerleri bellemiş yanlış yüzde olmadığımızı fark etmeden yürüyordum. Daha önce geçtiğimiz fotoğraflarla karşılaştırarak doğru yolda olup olmadığımızı tespit etmeye çalıştık. Fotoğrafta gördüğümüz dinozor karın aynısı, hatta aynı pozisyonda, şu anda bulunduğumuz belde de vardı. İlk inerken Hakan, GPS izinde bir gariplik fark etse de izin hatalı olduğunu düşünüp çok önemsememişti. Kafamızı kaldırıp sağa sola dikkatlice bakınca, kesinlikle yanlış yerde olduğumuzu anlamıştık.

Sonrasında MTA belin ve Çağalınbaşı-Beşparmak Belinin tam arasında kalan yüzde olduğumuzu anladık ve zirveye geri dönmeye karar verdik. Geldiğimiz yönden direkt geri tırmanmaya çalışmak yerine, zaten böyle bir rota olduğunu bildiğimizden, yüzeyi keserek MTA beline ulaştık. Bu sırada gelirken geçtiğimiz kılçıktan çok daha uzun ve korkutucu bir kılçıktan geçerek geri döndük. O sırada yaşadığımız korkuyla düşünmeden geçtik ancak bu kılçık zirve yolunda olsa geçebilir miydim bilmiyorum. Zirveyi yaptıktan sonra dönüşte dikkatli olmakta fayda var çünkü dönüş yolları yan yana, hatta neredeyse bir metrekare içerisinde ve kaybolmak çok kolay, bu yüzden daha sonra geleceklerin dönüş yolunda kendilerine işaret bırakmalarını öneririm.

Bu sapma bize bir saate mal olmuştu ve suyumuz da bitmek üzereydi. Geldiğimiz yoldan hızla dönüşe geçtik. İkimiz de yorulmuş ve biraz korkmuştuk. Yolda temiz karlardan şişemize alıp Poliyle karıştırdık. Bu karışım ikimizin de enerjisini yerine getirdi ve devam ettik. Saat 6 gibi göl kenarındaydık. Son kalan atıştırmalıklarımızı yiyip biraz dinlendikten sonra saat 6.30 gibi kampa vardık.

Ayşegül Arabacı

Zirve yoluna çıkarken, daha önceki duyumlarımdan dolayı “bir noktada” geçemeyeceğimiz bir etaba gelip, geri döneceğimizi düşünüyordum. Bu düşünceyle yola çıktığım için de her geçtiğimiz yerde, dönüş yolumuzu uzattığımız psikolojisine kapılıp kendimi çok yormama sebep oldu. Aslında şu an düşününce tekrar giderim dediğim yere, o gün bir daha asla gitmeyeceğimi söylüyordum. Yolun çoğunu lider bir şekilde götürdüğü, rotanın aşamayacağımızı, geri inemeyeceğimizi düşündüğüm noktalarında beni cesaretlendiği için de Ayşegül’e çok teşekkür ederim.

Hakan Ak

Bu faaliyetin Wikiloc kaydına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/obayeri-akcay-gecidi-cagalinbasi-106506200

Küçük Demirkazık (KDK, klasik rota)

Ekip: Ece Akın, Mehmet Süzer, Selin Dingeç, Emmi,

Sabah 6.00 gibi uyandık. Kahvaltımızı yapıp çantalarımızı hazırladıktan sonra saat 7.00 civarı Ece, Selin Dingeç, Emmi, Nur Selin ve ben yola çıktık. Yaklaşık 15-20 dk sonra Nur Selin yorulduğunu söyleyip geri döndü. Kalan dört kişi yolumuza devam ettik. Arasına iki molanın sıkıştırıldığı bir buçuk saatlik bir yürüyüşün ardından zirveye giden yoldaki slap kayalara geldik. KDK’ye altıncı gelişi olduğunu söyleyen ve slapları koşarak geçen Emmi’yi temkinli adımlarla takip ettik. Bacanın girişine iyice yaklaştıktan sonra kazma gibi kalan yolda artık işimize yaramayacak eşyalarımızı bir yerde bıraktık. Bacanın girişinin kuşam giymek için rahat bir yer olmadığını düşünüp kuşamlarımızı giydik ve yolumuza devam ettik.

Ece bacayı lider tırmandıktan sonra Selin Dingeç top rope çıkıp bacayı geçti. Baca çok dar olduğu için küçük bir çantanın içine iniş ekipmanlarıyla birlikte biraz da su koydum ve kalan malzemeleri bacanın girişinde bıraktım. Çantayı sırtıma aldım ve bacayı top rope çıkıp Ece ile Dingeç’in yanına gittim. Emmi aşağıda bizi bekleyeceğini söyledi ve bacayı çıkmadı. Onu çok bekletmemek için hızlıca yolumuza devam ettik. 12.40 gibi zirveye ulaştık.

 

Bir süre manzaranın keyfini çıkarıp zirve defterini okuduk. Çantaya yiyecek koymayı unuttuğum için zirve atıştırması yapamadık. 15-20 dk kadar zirvede oyalandıktan sonra inişe geçtik. Emmi hala bizi bacanın girişinde bekliyordu. İp inişimizi yapıp yanına gittik. Biraz dinlendikten sonra bıraktığımız malzemeleri çantalarımıza doldurup kampın yolunu tuttuk. Saat 17.30 gibi kamp alanına vardık.

Mehmet Süzer

— 21 Haziran —

1. Grubun Ayrılışı

Saat 9:30 da hepimiz çanta sırta hazırdık. Çantalarımız, çadırların ve malzemelerin bir kısmını 2. Grup için geride bıraktığımızdan gelişe kıyasla oldukça hafifti. Çıkarken yarım saatte bir mola verdiğimiz yolu sadece 1 kere mola vererek hızlıca indik. Saat 12 civarı traktörü beklediğimiz, çevresini koyun sürüsünün sardığı alana geldik. 1 saat kadar sonra 2. Grup traktörle ve bize topladıkları 1 kova kirazla geldiler. Onlarla selamlaşıp traktörde yerimizi aldık. Cırcır olmak pahasına kirazlara saldırarak ve böbrek taşlarımızı düşürerek dağ evine vardık. Yolda kısa bir süre milli parklar görevlisi bize haraç kesecek mi gerginliği yaşansa da görevlinin traktörü durdurmayıp uzaktan selam vermesi üzerine bu badireyi de atlattık.

1. Grup, yola çıkmak için son hazırlıkları yapıyor

Şimdi ise kadınlar olarak temizlik problemimizi çözmemiz gerekiyordu çünkü Niğde, hamamda temizlenme olanağını Salı günleri sadece erkeklere sunmaya karar vermişti. Bu işten de Ayşegül’ün iletişim becerileri sayesinde kurtulduk ve servis kaptanımızın tanıdığı yakın bir pansiyonda temizlendik. 1 saat kadar sonra hep birlikte merkeze doğru yola çıktık. Erkekler hamam sefasını bitirip biz de öğretmenevi çaylarımızı içtikten sonra besler restoranda karnımızı doyurduk. Üstüne halka tatlımızı da yedikten ve boks makinesine yumruklarımızı attıktan sonra belediye otobüsü vasıtasıyla otogarının yolunu tuttuk ve Niğde’ye veda ettik.

Hazal Orman

—2. Grubun Obayerine Gelişi—

Her ne kadar diğerleriyle buluşmak ve ikinci kampa varmak amacıyla 21 Haziran günü Arpalık’ta olsam da, oraya varmak için yola çıkmam 19 Haziran sabahına dayanıyordu. Selin’le beraber çok öncesinde bir otostop planı yaparak sabah 6.00 sıralarında Kadıköy’den çıkış yaptık. Bir gecesini Selin’in Ankara’daki evinde konaklayarak geçirdiğimiz bol maceralı otostop yolculuğumuz, 20 Haziran saat 19.00’da “İyi ki yapmışız be!” diyeceğimiz bir manzara, Ulvi abi ve Nazmiye teyzenin muhteşem misafirperverliğiyle Çukurbağ köyünde son buldu. Hayatımda ilk defa patlıcan yemeği yedim (3 tabak), bunun için Nazmiye teyze’nin ellerinden öpüyorum, çok güzeldi.

Nesilden nesile BÜDAK…

Gece derin bir köy uykusu çektikten sonra sabah 9.30’da kalktık. Kahvaltımızı ettikten sonra 11.15’te Ulvi abinin evinden traktörle ayrılıp, İstanbul’dan otobüsle gelen tatlı su dağcısı arkadaşlarımızı dağ evinde karşılamak üzere yola çıktık. Saatler 11.36’yı gösterdiğinde, M. Ali , Cansu, Cemre ve İbrahim’le buluşmuştuk. Eşyaları römorka yükledikten sonra Arpalık’a doğru yola çıktık. saat 13.15 gibi vardığımızda, ilk kampın güneşin etkisiyle adeta kazazedeye dönmüş ekibiyle karşılaştık. Orada binbir türlü güneş yanığını görmek mümkündü. İlk kampta güneşin bu ekibi hiç yalnız bırakmadığı belli oluyordu. Onlara Ulvi abinin evinin bahçesinden topladığımız kirazlardan verdikten sonra biraz konuşup, birkaç da fotoğraf çekildik, ve onlarla vedalaşarak son hazırlıklarımızı yapmaya başladık.

Saat 14.00’da Arpalık’tan kuru ve sıcak bir yürüyüşle Obayeri’ne varma hayalleri eşliğinde yola çıktık. Bu beklentinin sebebi, havanın önümüzdeki günlerde bozacağına dair meteorolojiden ve yağmur sıcağı olduğuna dair tecrübeli görüşüyle Ulvi abiden aldığımız bilgilerdi. Gerçekten de yürüyüşe başladıktan 1 saat sonra şiddetli bir rüzgar başladı ve hepimiz yağmurluklarımızı geçirdik. Yürüyüşün bundan sonraki kısmı hepimiz için çok zorlu geçiyordu çünkü her birimizin sırtındaki ağır çantalar rüzgarın da yorucu etkisiyle daha da ağırlaşıyordu. Saat 16.45 sıralarında şiddetli bir doluya yakalandık ve baya ıslandık. Kampa vardığımda güneşli bir hava eşliğinde çadırın önünde yorulmuş çadır arkadaşı için Emmi’yi çorba kaynatırken bulma hayalleri kurarken, 17.15 sıralarında sırılsıklam bir şekilde kampa vardık ve ben de sıcak çorba yerine Emmi’yi tulumu içinde üşümemeye çalışırken buldum.

Kampa vardığımıza havanın nasıl olduğunu anlatan küçük bir görsel…

Çadırlarımızın içinde yemeğimizi yiyip biraz dinlendikten sonra nihayet saat 20.00 gibi rüzgar ve yağmur durmuştu. Biz de bunu fırsat bilip diğer gün bir zirvenin denenebilirliğini tartıştık. Emmi’ye göre eğer hava açarsa ve gece de yağmur yağmazsa bir grup KDK’yı deneyebilirdi. Hava sürekli bozup tekrar düzeldiğinden, bu durum bizim kesin bir plan yapmamızı engelliyordu. O yüzden sabaha karşı durumun netleşeceğini umuyorduk, biraz daha sohbet ettikten sonra saat 21.00’da tulumlara girdik.

Alim Örnek

—Kamp Alanında Durumlar—

Her şey oba yerine dolu altında varmamızla başladı. Hava kara, zirveler haşin ve yoldan gelenler şoktaydı, kurşun ayarında dolu yağmurundan geçen grubumuz tükenmişti. Ama gelecek günlerde içlerimizde havanın şiddetli etkisinin izlerini göreceğimiz bir arzu uyanacaktı.

Dolu altında kamp yerine varır varmaz kendimizi hali hazırda kurulu olan çadırlara attık. Islak kıyafetlerimizden kurtulup ısınmak için kuru kıyafet bulduk ve şiddetle devam eden doludan korunaklı olarak hoş geldin-beş gittin, dere tepe çarşak çıktın yok efendim KDK’ya vardın BDK’dan kaydın muhabbetlerine ilk kampta yapılanlarla giren Erdem, Hakan ve Emmi ile laflamaya başladık.

Bendeniz Hakan’ın çadırına Selin ile girmeye vakıf olmuştum ki soğuk ve ıslak şok üzerimizden silkinirken Hakan Bey bize sıcak bir çorbaya müteakip 5 çayı servis etme rica ve paylaşımında bulundu. Böyle bir yüksek nezaket seviyesindeyken üçümüz çadırda bu işlere giriştik.

Çayı-çorbayı içtik, bir güzel ısındık ama hava buz. Emmi diyor ki 2022 yaz ve sonbahar kamplarını birlikte yapıyoruz, ama ortam herhangi birimizin şehir şartlarında yaşayacağı kıştan pek de uzak değil, Aladağlar kışına ayıp olmasın.

Saat altıdan sonra, yediye doğru yağış incelmeye kalpler ısınmaya lakırdılar hızlanmaya başlamışken yavaş yavaş çadırlardan hareket başladı ve gören gözler Obayeri’nin bu soğuk ortamında sıcak gönüllere nihayet baktı, dağcılar buluştu.

Ben tek kişilik çadırda kalacağımdan havanın boşluğuna istinaden Hakan’ın çadırının yanına BDK doğu duvarını arkama alacak şekilde Hakan ve Emmi’nin yardımlarıyla çadırımı kurdum. Saat yedi buçuk gibi güneş kara bulutların arasından Cımbar Vadi’sinin yağmur sonrası buğusu içerisinde bize en kızıl Aladağlar manzarasını da Hacettepe Kulesi’nin vadi duvarlarına vurarak veda etmeye göründü. Ne diyelim, içimizde güneşler açan, endemik çiçeklerin harman olduğu, Obayeri deresinin şırıldadığı, zirvelerin kucak açtığı umutlar da o sert yağmur-dolu havasının peşinden bir şekilde yeşeriverdi.

Hava durumu raporlarına aşağıda internet erişimi varken epey çalışmış, kötü havanın ertesi sabah da etkilerini devam ettireceğini biliyorduk. Nitekim 22 Haziran zirve planlarını iptal edip ona göre uygun faaliyetlerde bulunma umuduyla ilk gecemizi geçirdik.

İbrahim Rahman Coşkun

— 22 Haziran —

—BDK Doğu Kulvarında Takılmacalar—

Ekip: Alim Örnek, Muhammet Ali Doğan, Cansu İnce, Cemre Koçer, Selin Özdemir, İbrahim Rahman Coşkun, Emmi

Gece boyu çadırımızın tentesinden seken yağmur damlaları ve dolu tanelerinin sesinden dolayı uyandık. Bu havada bırakın zirve denemeyi çadırdan dışarı çıkmak bile tatsız bir hal almıştı. Sabah 9’da uyandığımızda geldiğimiz yolu göremiyorduk ve şiddetli bir rüzgarın etkisi söz konusuydu. Kahvaltımızı ettikten sonra konuştuğumuzda havanın durumundan dolayı bugünün zirve denemek için uygun olmadığı kesinleşmişti. Malzemeci kankim Muhammet Ali’yle canımız çok sıkıldığı için gruba BDK’nın kulvarına kazma ve kramponlarla girip bir antrenman yapmayı önerdik. Önerimiz kabul edildi ve saat 11.30’da yola çıktık. Kulvarın başına geldiğimizde, önceki günlerde düşmüş bir çığın kalıntılarıyla karşılaştık. Her biri 3 metreye yakın büyük kar parçaları gerçekten ürkütücü görünüyordu.

Kar kütleleri arasında Emmi ve M.Ali

Kulvar’ın ilk kısmına 12.30 gibi girdik. Muhammet Ali bizim için önden güçlü bacaklarıyla iz açtı ve ilk kısmı 13.30 gibi tamamladık. Emmi isteyenlerin ikincisini de deneyebileceklerini söyledi fakat hava rüzgarlı olduğu için kimse bunun için çok istekli olmadı. Daha sonra şu ana kadar sıkıcı geçen kampımızı biraz eğlenceli hale getirmek için kulvardan kaymaya karar verdik. M.Ali ve Selin aşağıya kadar kaydılar, ben ve Cansu ise kulvarın başlangıcındaki çarşak bölüme kadar kaydık. En sona kalan Cemre ve İbrahim kayarken küçük bir kaza geçirdiler, şans eseri ikisi de kazayı küçük sıyrıklarla atlattılar.

15.00 sıralarında kampa vardıktan sonra yarının planını konuşmaya başladık. Fakat yarınki hava durumunu bilmediğimizden ve hava da sürekli olarak değişkenlik gösterdiğinden M.Ali ile Davlumbaz’a doğru hava durumuna bakmak için yola çıktık. Bir süre yükseldikten sonra telefon çekmeyince elimiz boş döndük. Sonra Hakan sihirli bir dokunuşla hemen dibimizdeki tualet tepesinde Turkcell hattıyla bize şov yaparak hava durumunu öğrendi. Ve önümüzdeki gün yapacağımız KDK zirve denemesinin her anında dilimizin bir kenarında sitem dolu sözlere muhatap olmasına sebep olacak o sihirli kelimeler döküldü ağzından : “Hava CLEAR arkadaşlar.”.

Bu haberin ardından hevesli bir şekilde akşam yemeğini 18.00 gibi hazırladık . Yemeğimizi yiyip planlamayı yaptıktan sonra saat 20.30 sıralarında tulumlara girmiştik. Plana göre saat 03.00’da kalkacak ve 3.30’da yola çıkacaktık. Bize saat biraz erken gelmişti. Bu planda ısrar eden Emmi idi çünkü uzun zamandır kampta olduğundan dolayı ikinci gruptan bir ekibe de zirve yaptırıp erkenden dönerek Çamardı servisine yetişip son otobüse yetişmek istiyordu. Zirve ekibi ben, Muhammet Ali, Cansu, Erdem, ve Emmi idi. Fakat Emmi’nin bacadan çıkıp çıkmayacağı kesin değildi. Bu planları yaptıktan sonra saat 20.30 gibi tulumlara girdik.

Alim Örnek

—Kamp Alanında Durumlar—

Ertesi sabah hava harbiden yeniden bozdu, gece de ara ara sağanaklar olmuştu ve sabah hava sıcaklığı sıfırın birkaç derece üstünde bulunuyordu. Bugün BDK kulvar faaliyeti ve kampta 23 Haziran’ı konuşmakla geçti.

Hava gün boyu kapalıydı, zirveler çoğu zaman görünmüyordu ve sert bir rüzgar Obayeri’ni dönüp duruyordu, bir yerde kapana kısılmış ve kudretini sinire boca etmiş ulu bir hayvan gibi. İşte bu noktada Turkcell hattın kamp yerinin az ötesinde bulunan tepecikte çektiğini belirten Hakan oraya 23 Haziran için hava durumunu kontrol etmeye gitti ve havanın açık olacağını ‘clear’ komutuyla bizlere bildirdi. Burada bir durup Hakan’a İbrahim Coşkunses’in şu mısralarını hediye etmek istiyorum; “Zirveme bir son vermek istersen, çarşağa gerek yok, sözlerin varya.

Erdem ve Emmi’nin öncülüğünde Cansu, Muhammet ve Alim KDK’ya gidecekti. Ben, Hakan, Cemre ve Selin de Davlumbaz’a gidecektik. Bu şekilde hazırlıklar yapılıp çadırlara girildi. KDK grubu 3’te, biz de 7 gibi kalkacaktık. Fakat gece saat bir civarı bir gürültü eşliğinde tüm kamp uyandık. “Ben 43 giyiyorum, senin ayağın 46 numara.” Diyordu bir ses ki daha sonradan Emmi olduğunu öğrendik. Alim tuvalete giderken kendi botları yerine aynı modelden olan Emmi’ninkileri giymiş. Erdem ile yaptığımız telmih ve tahayyüle istinaden sizlere naçizane bir hikayeleştirme çalışmasında bulunmak istiyorum.

Karanlık bir yaz gecesiydi. Obayeri soğuktu. Alim uyandı, tuvalete gitme ihtiyacı hissediyordu. Çadırın diğer ucunda Emmi’nin horlaması hırıltıya indirgenmişti. Gecenin uğultusu şiddetlenen rüzgarla çadırın tentesini yalarken el yordamıyla kafa lambasını buldu. 2 saatten kısa bir süre sonra zirve yoluna düşecek, botlarıyla çarşağı tepecek, KDK’ya çıkmak için mücadele verecekti. Botlarını düşündü, onları giyip tuvalete gitmesi gerekiyordu. Çadırın kapısına yönelmek üzere uyku tulumunu açmaya koyuldu. Emmi’yi uyandırmaktan endişeleniyordu, kafa lambasının soluk kırmızı ışığını yaktı. Çadırın fermuarını açıp loş ışıkta aydınlanan önünde botlarını aradı. Fakat bir sorun vardı, aynı bottan iki çift vardı ve bu durum Alim’i düşünmeye itti. Alim düşündükçe düşündü, tuvalet ihtiyacı da içinde büyüdükçe büyüdü. Alim bir seçim yaptı ve botlardan bir çiftini giymeye koyuldu. Ama daha sonradan öğrenecekti ki daha fazla düşünmesi gerekiyordu.

İşini halledip çadıra geldi, fermuarı açıp içeri girerken Emmi’nin gözleri açıktı ve orada daha önceleri gördüğünden farklı bakış yakaladı. O yavaşça yerine geçerken Emmi’de doğrulmuş, çadırın girişine doğru tulumundan hareketlenmişti. Alim tam sıcak tulumuna dönerken, Emmi çadırın kapısının oradan çömelmiş vaziyette ona dönerek dedi ki, “Alim, n’aptın sen?”. Alim ne yaptığını düşündü ama düşünceleri Emminin sözlerinin keskin darbeleriyle kesilip koca Fighter’ın bir köşesine atılmıştı. Emmi yıllanmış dayı ruhunun kenarda köşede kalmış tüm kuvvetine bürünerek adeta dün akşamki fırtınayı kıskandırırcasına bağırıyordu.

– Benim botumu giymişsin!
– Fark etmedim Emmi ya.
– Ben 43 numara giyiyorum, sen 46 numara giyiyorsun!
– Kusura bakma Emmi.
– Nasıl fark etmezsin bunu ya!
– Özür dilerim Emmi, fark etmedim.
– @*$#£#!!!
– …
– £%½#&!!!
– …
– Büyük talihsizlik!

Sesler nihayet son bulup kamp tekrar sessizliğe büründü.

İbrahim Rahman Coşkun

— 23 Haziran —

Küçük Demirkazık Zirve Denemesi (KDK, klasik rota)

Ekip: Alim Örnek, Muhammet Ali Doğan, Cansu İnce, Erdem Aydın, Emmi

Planladığımız üzere saat 03.00’da kalktık, kahvaltı için lavaş hazırladıktan sonra 3.35’te kamp alanından BDK ve KDK’yı ayıran boğaza doğru yola çıktık. Boğaza girdiğimizde düz ilerleyip dolanarak daha uzun slabler yürümek yerine Emmi’nin önerisiyle dik çarşağı tırmanarak sağa doğru çıkarak slablere daha erken ulaşmayı hedefliyorduk. Fakat yol boyunca rüzgârın şiddetiyle çok fazla mola vermek durumunda kaldık. Çıktığımız dik çarşağın ortasında saat 4.45 gibi uzun bir mola vererek devam edip etmeyeceğimizin kararını vermek durumunda kaldık. Bu sırada üşüyorduk ve hepimiz kararsızdık. Güneş doğduğunda havanın ısınacağını umarak yola devam etmeye karar verdik. 05.15 gibi slablere vardığımızda sisten hiçbir şeyi göremiyorduk ve rüzgâr da şiddetini iyice arttırmıştı. Fakat yine aynı umutlarla yarım saatlik bir molanın ardından yola devam etmeye karar verdik.

KDK bacaya yaklaşırken hava açmıştı, önümüzü görebiliyorduk fakat hala daha hava çok soğuktu ve rüzgâr vardı. 06.15’te KDK bacanın girişine vardık. Emmi ve Erdem bacanın ilk kısmını free solo tırmandılar. Biz ise slablerin sonunda bekliyorduk. Erdem aşağı ip attı ve hepimizi yukarı çekti. Saat 07.30’da Erdem’in emniyetini almaya başlamıştım, Erdem büyük bir soğukkanlılıkla bacayı çıktı ve üstten emniyetimizi almak için hazırlıklara başladı. Saat 08.00’da ilk olarak ben bacayı çıkmaya başladım. 08.10’da emniyette olmamın da rahatlığıyla bacayı çıktım. Son hamlede Emmi, “Saat 09.30 gibi zirveyi yapmış olursunuz, hadi hayırlı olsun.” diyerek bize veda etti.

Bacayı çıktığımda karşımda güzel bir vadi manzarası görmeyi beklerken yine sisin gri rengiyle karşılaşmıştım. Çıktığım andan Cansu ve Muhammet Ali’nin bacayı tırmanmalarına kadar geçen sürede çok üşüdüm ve onlar da aşağıda beklerken çok üşüdüler. Hepimiz yukarı çıktığında ne yapacağımıza karar vermek için bir kayanın altına girerek birbirimize sarıldık.

Ben devam etmek istiyordum fakat hem çok üşümüştük hem de Erdem sisten dolayı yolu bulabileceğinden emin olamadı. Saat 09.00’da zirveyi tamamlamadan, KDK zirvenin en zor yerini tamamladıktan hemen 15 dakika sonra dönmeye karar verdik.

Burada bir parantez açarak, önceki kampta iki büyük zirve olan KDK ve BDK’yı çıktıktan sonra hasta olup yine de bizi yalnız bırakmayan, yol boyu çok zorlanmasına rağmen fotoğrafta da görüldüğü üzere soğukkanlılığını hiç kaybetmeyip bizi sakinleştiren Erdem’e teşekkür etmek istiyorum. Sağolasın başganım.

Erdem hepimizi 60 metrelik ipi tek ip haline getirerek KDK bacanın girişine kadar indirdikten sonra kendisi 30 metrelik iki iniş yaparak yanımıza vardığında saat 10.45’i gösteriyordu. Hepimiz aliminyum battaniyeye sarılıp ısınmıştık. Saat 11.25’e geldiğinde, 2 gündür coğrafyasının en zor yaz şartlarını bize gösteren Aladağlarda yakıcı bir güneş ortaya çıkmıştı. Hepimiz bunun karşısında histerik gülüşlere kapıldık. O sırada aklımdan acaba tekrar denesek mi düşünceleri geçiyordu fakat çevremdeki insanların yüzüne baktığımda bunu söylemekten linçlenmek korkusuyla hızlıca vazgeçtim.

Zirve denemesinden donmadan dönmenin verdiği keyif ve bu kadar yaklaşmışken vazgeçmenin üzüntüsüyle karışık duygular eşliğinde saat 13.30’da kamp alanına vardık. Selin ve Hakan bizim için yemek hazırlamışlardı, kendilerine çok teşekkürler. Yemeğimizi yiyip Hakan’ı mükemmel bilgilendirmesi için saatlerce şakayla karışık linçledik ve yemek poşetlerimizdeki yemekleri yiyerek sohbet ettik. 18.30’da akşam yemeğini yedikten sonra sabah için dönüş planı yapmaya karar verdik.

—Kamp Alanında Durumlar—

Sabah uyandığımızda baktık ki KDK ekibi gitmiş ama havadaki bulutlar ve kötü hava gitmemişti. Yamaçlar sis zirveleri sarmalamıştı ve Obayeri kasvetliydi. Hava ‘clear’ değildi. Telsizden zirve ekibiyle bağlantı kurduk ve hava durumunun kötülüğünden dolayı hem siste kaybolmamak hem de çıkabilecek aksiliklere mahal vermeyip müdahale olanaklarımızı olabildiğince artırmak için kampta kalıp havayı beklemeye karar verdik. Kahvaltı yaptık, ara ara da zirve ekibi ile bağlantıyı kurduk. Rüzgâr sert ve hava zorluydu. Bir süre sonra zirve ekibini KDK baca altında bırakan Emmi kampa döndü ve Çamardı minibüsüne yetişmek için hazırlığa koyuldu. Bir yandan da hem faaliyet hem de geceki olay üzerine konuşuyorduk.

Hava açılmaya dönse de Davlumbaz’a gitmek için biraz geç olmuştu. Başımıza güneş geçmemesi ve durumları çok iyi olmayan zirve ekibini kampa dönüşlerinde karşılamak için kampta kalmaya karar verdik. Hakan çevredeki kayalarda benim getirdiğim geleneksel malzemeleri atıp bir şeyler teklifinde bulundu, ben de keşfe çıkıp emmi gitmeden geri döndüm. Kayalar çok çürük ve düzgün çatlak yapıları göstermiyordu. Emmi’yi uğurladık.

Öğleyin zirve ekibi döndü. Kampta Hakan’a karşı büyük tepki vardı. Zirve ekibinin bitkinliği olmasa Hakan’ı derede ıslatıp kuşamla döverlerdi denebilir. Kampın gidişatı için düşüncelerle beraber dönüşü havanın da öğleden sonra açmasına rağmen böyle kalmayacağını öğrenip 24 Haziran’a aldık. Bu karar bizi çözülmesi gereken en büyük problemle karşı karşıya bıraktı.

Kamptaki arkadaşlarımıza da yetmesi için bol bol aldığımız yiyecek malzeme, kampta halihazırda bulunan her türlü tahıl, makarna, temel gıda ve sebzeyle birleşip üzerine de teknik ekipman eklenince muazzam bir yük bizi bekliyordu. Bu ağırlığı düşürmede teknik ağırlıktan ödün veremeyeceğimizden yiyecekleri tüketerek azaltma yoluna gitmek için tüm gücümüzü birleştirmeye başladık.

Matlar ortaya serildi, öğle yemeği pişirildi, abur cuburlar çıktı. Elinde şundan olan var mı diyenlere olan kişiler hücum edercesine veriyordu. Herkes bir yanındakinin açlığını tutan gemleri boşaltmak için türlü yollar arıyordu. Probisini satmak isteyen yanında çay da veriyordu. Akşam yemeği de bu şekilde bir tüketim ve paylaşım yoğunluğu ile geçti. Sabah uyandığımızda hava yine akşamki bulutlanmasının peşinden bozmuş ve başka bir fırtınanın haberini veriyordu. Bu şekilde son bir kahvaltı yapıp kampı topladıktan sonra geri dönüş yolumuzda Cımbar Vadi’sine geri girdik, bu sefer aşağılara, medeniyete doğru. Nitekim aramızda ilk kamptan beri dağda olup medeniyeti unutmuş kişiler vardı.

İbrahim Rahman Coşkun

 

— 24 Haziran —

— 2. Grubun Ayrılışı— 

Sabah saat 07.00’da kalkıp kahvaltımızı hazırladık. Daha sonra saat 9.30’da çadırlarımızı toplamış ve çantalarımızı sırtımıza almaya hazır hale gelmiştik. Grup fotoğrafımızı çekildikten sonra saat 09.45 gibi yola çıktık.

2. Grup, Cımbar Obayerini terk etmeden hemen öncesi

Saatler 11.00’ı gösterdiğinde Selin yolda ayağını burktu. Onun için ilk müdahelede bulunduk ve sonra çantasını önüme aldım. Hakan ve Muhammet Ali önden gidip kendi çantalarını bıraktıktan sonra M.Ali yanımıza döndü ve Selin’e daha rahat yürümesi için eşlik etti. Saat 12.15’te öndeki grup Arpalık’da bizi bekleyen Ulvi abinin yanına vardık. Selin ve Muhammet Ali de saat 13.00’da yanımıza geldiler. Aşağıya indikten sonra Ulvi abinin evinde eşyalarımızı düzenledik. Cansu’nun ve benim yoğun ısrarlarımızla Selin’i hastaneye götürüp ayağına baktırmak için Çamardı İlçe Hastanesine gitmeye ikna ettik. Ulvi abi bizi hastaneye götürdü. Kontrolleri yapıldıktan sonra Selin’in ayağı bağlarındaki bir sorundan dolayı alçıya alındı.

Selin ile hastane önünden…

Dönüp eşyalarımızı toparladıktan sonra saat 15.30’da Çamardı servisine binerek Niğde Merkez’e doğru yola çıktık. Erkekler olarak hamamda temizlendikten sonra güzel bir yemek yedik. Eşyalarımızı köy terminalinden aldıktan sonra şehir terminaline gittik. Hakan’ı otostop için uğurladıktan sonra 21.30 arabasına binerek İstanbul’a doğru yola çıktık.

Bu kampta zirve yapamasak da, dönmeye karar vermenin de zirve yapmak kadar önemli bir aksiyon olduğunu öğrendiğimiz bir kamp oldu. Emeği geçen herkese çok teşekkürler.

Alim Örnek

Editör özel notu: İbrahim hamama gelmedi.


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir