İstanbul’dan Çıkış: 26 Ekim Perşembe saat: 22:30

İstanbul’a Varış: 30 Ekim Pazartesi saat: 4:00

Kamp Yeri: Sarımemedin Yurdu/Aladağlar –  Çamardı/Niğde

EKİPLER:

Kaldı – Alaca: Muhammet Ali Doğan, Bora Turan, Ali Umut Usta, Oğuzhan Kızıltaş

Alaca: Alim Örnek, Kutay Atak, Ramazan Tan

Yeniçeri 2: Ayşegül Arabacı, Cem Gürbüz, Kayacan Vesek, Oktay Özel, Selin Düşmez

Kızılınbaşı: Cihan Kocaoğ, Cemre Koçer, Dilara Karabekmez, Baran Taşan, Salih Saygın Bozal

Büyük Mangırcı – Körtekli: Hakan Ak, Ahmet Serdar Ünal, Mert Umut

Kaletepe Kuzey: Fatih Maytalman, Burak Kurt, Filiz Özerdem

Trekking Sorumlu Ekip: Selin Özdemir, Nur Selin Soysal, Gülin Özek, Nazlı Sarıca, Ahmet Yasin Ergenç, Muharrem Yıldız,, Emre Gökgöz ve Emmi

Trekking: Sinem Öznur, Hüma Nur Çalışkan, Ahmet Kerem Atakur, Osman Samet Öz, Muhammed Kays Aktaş, Ertuğrul Talha Tekeş, Ahmethan Gülbahar, Ömer Faruk Yıldız, Ece Arıcan, İkbal Sezin Bozdemir, Elif Berra Evin, Betül Aykul, Berrin Topçu, Uğurcan çatak, Fatıma Zehra Sarı, Can Kalender, Meryem Örnek, Fatih Eren Alkaya, Alper Vural, Mert Yeşilyurt, Eren Karahüseyinoğlu, Hilal İlhan, Şefika Güney, Ece Arıcan, Gizem Oflaz, Asya Küçükbasmacı

Kamp: Ahmet Faruk Arslantürk, Yağmur Ersoy, Beyza Şengül

26 – 27 Ekim 2023

26 Ekim Perşembe akşamı çadır gruplarımızla beraber çadır alışverişimizi tamamlayıp 20.00’da Uçaksavar Kampüsteki malzeme teslimine doğru yola çıktık. Malzeme kontrolü ve dağıtımı sağlandıktan sonra servisleri beklemeye başladık. Saat 22.00 civarı gelen 2 tane 27 kişilik servise yerleştik. Moderatörlerce yapılan çelik hamleler ile bi anda kendimi vampir köylü oynarken bulmuştum. Oyun sonrası ortamın loşluğuyla birlikte uykuyla uyanıklık arası gide gele Niğde’ye varmıştık. Geleneksel İlkbahar Lokantası’nda içilen çorbalar sayesinde ısınmış, çözünmüştük. Yükte ağır olan ihtiyaçlarımızı da tamamlayıp çayımızı da içtikten sonra servislere geri dönmüş ve Aladağlara doğru yola çıkmıştık. Servislerle gidebildiğimiz kadar gidip sonrasında eşyalarımızı yüklenip yaklaşık yarım saat uzaklıktaki Sarı Memedin Yurdu kamp alanına doğru yürüyüşümüze başladık.

Kamp alanına varıp çadırlarımızı kurduktan sonra biraz dinlendik ve ilk rotamıza hazırlanmaya başladık. İlk defa bu kadar uzun süreli bir dağ yürüyüşü yapacağım için içliğin değerini bilmiyormuşum. Yürüyüşüme pamuklu bir t-shirt ile başladıktan sonra 2. molada içliğe geçiş yaptım. Kaletepeye yaklaştığımızda oldukça dik ve iki adım ileri attığımızda bir adım geriye kaymamıza sebep olan ve birçok kaya parçasını da aşağı yuvarlayan çarşak ile karşılaştık. Bolca “TAŞ!” uyarılarıyla geçen bir 20 dakikaydı bizim için. Şöyle ki tepeye ilk çıkanlar güneşin batışını izliyorlardı (ben sonlardaydım) tepeye çıktığımda artık güneş yoktu. Bir yerden sonra ne yapılması gerektiğini anlayınca keyifli olmuştu, özellikle inişi. Dönüş yolu gidişe göre daha keyifli ve eğim sayesinde daha hızlıydı.

Kamp alanı uzaktan yüzlerce kırmızı ateşböceği dolaşıyormuş gibi duruyordu. Matlar ortaya serildi ve akşam yemeği çemberi oluşturuldu. Menümüz çadırbaşımın tecrübesi sayesinde oldukça zengindi ve kendi evimde yapıp yediğimden daha lezzetli yemekler yemiş oldum. Yemek sonrası zirve grupları toplanıp yarın ne yapacakları ve planlamaları hakkında bilgi verdiler, gerekli olan ekipmanlar da teyit edilip dağıtıldıktan sonra günün yorgunluğu ve yarının yoruculuğu da düşünülünce herkes erkenden çadırına çekilip tulumuna sarıldı.

Uğurcan Çatak, Elif Berra Evin

Kampa gelip çadırlarımızı kurduktan sonra saat 14.54’te Kaletepe rotasına  doğru yola yola çıktık ve …yayla civarında orman girişinde mola verdiğimizde saat 15.15ti. Rakım olarak kamptan yaklasik75 metre yüksekteydik ve gezi raporunun katkıda bulunan diğer ismi olan Meryem ile bir karara varıp her molada o molaya dair fotoğraf çekinmeye karar verdik.

Saat 15.27’de moladan ayrılacağımıza dair Meryem’in fotoğrafını çektikten sonra ormana doğru yola girdik ve gittikçe havanın soğuduğunu da fark ettik.

15.52 de ormandan çıkıp Kaletepe yol ayrımına vardığımızda dik ve kaygan bir yokuşun bizi beklediğinden habersizdik ve mutlu bir şekilde dinlenmeye başladık. 16.06 civarında orta büyüklükte kaya ve topraklardan oluşan Kaletepe yokuşunu batonlarımızın da yardımı ile çıkmaya başladık ve 16.33 civarında da tepeye vardık. Meryem’in üçüncü mola fotoğrafını da çektikten sonra dinlenmeye geçtik ama havanın kararması riskiyle de karşı karşıya olduğumuz için Kaletepe’ye gitmedik ve yokuştan aşağı doğru molamızı bitirdikten sonra harekete geçtik. Her ne kadar 3-5 kez yuvarlanma riskiyle karşı karşıya kalsam da benle birlikte herkes tepeden aşağı güvenli bir şekilde indi. Dönüş yolumuzda da aynı rotayı takip ettik ve önceki mola yerlerimizde mola verdik ve saat 18.30 civarı da kampa vardık.

Meryem Örnek, Ahmethan Gülbahar

28 Ekim 2023

Ertesi sabah 06.30’da çadırın havalandırmasını açmayı unuttuğumuz için yüzüme vuran su damlası ile uyandım. Saat 07.20 olduğunda her çadırın önünde bir tüp yanıyor; kahveler, çaylar ve kahvaltılar hazırlanıyordu. 08.45’te herkes uyku sersemliğini atmış trekking çantalarını hazırlıyor ve son ihtiyaçlarını gideriyordu. Saat 9 çanta sırta ve Vali Konağına yürüyüş başlamıştı. Bugünün yolu düne göre daha düzdü ve daha az zorluyordu. Bu sefer yürüyüşe direkt içlikle başladığım için terleme ve üşüme sorunu yaşamıyordum. Yarım saat sonra 5 dakikalık polar çıkarma molası verdik. Yol üzerinde Karasay Ecnevit Çarşaklarını gördük ve 10.20 civarında Belik Ormanından çıkışımızı yapıp 15 dakikalık kahve, çay, atıştırmalık molası verdik. Yeniden yola çıkmıştık ki zirveden dönen Bora, Ali ve Oğuzhan ile karşılaştık. Çığ tehlikesi gördükleri için zirveden erken dönmek zorunda kalmışlardı. Yürüyüşümüz herhangi bir sürprizle karşılaşmadan devam ediyordu Kocadölek kamp alanını da geçtikten sonra kaya setinin altında 11.15’te mola verip tekrardan besin yüklemesi yaptık.

Kaya setinden tırmanılabilir mi ya da tırmanılmalı mı diye düşünüldükten sonra sol tarafındaki çarşaktan daha risksiz devam edilebileceği kararına varıldı. Bundan sonrası çoğunlukla eğimli bir tırmanıştı ve Valikonağı’na ulaşana kadar yolumuza devam ettik. Burda uzun bir mola verildi ve Drive dosyasının %70’ini oluşturan fotoğraflar çekilip gerekli motivasyon ve enerji toplandıktan sonra geri dönüş yoluna geçildi.

Geriye dönüş farklı bi rotadandı ve daha kayalıktı, seke seke devam ediyorduk derken Emmi’nin ayakkabısının tabanı daha fazla dayanamadı ve ayrıldı, Duct Tape ile yapılan başarılı bir ameliyat sonrası Emmi arkamızdan geleceğini belirtti. Kocadölek kamp alanında ihtiyaç ve dinlenme molası verildikten sonra güneş yerini ufaktan aya bırakmaya başlamıştı.

Saat 17’de kamp alanına sağ salim varmıştık. Çadıra çekilip ufak bir kestirme yaptıktan sonra matlarımızı çember haline getirip akşam yemeği seremonisine başlamıştık. Mükemmel tarifler ve yemekteyiz nüansları eşliğinde seremoni tamamlanmış gözüküyordu derken puding çıktı ortaya ve herkes 1 kaşık mutluluğun tadına bakabildi. Gece fazla gelen enerji ile birlikte çeşitli ip atlama oyunları da oynandıktan sonra herkes uykuya çekildi.

29 Ekim Pazar:

Sabah 7 uyanış ve son kahvaltılar da yapıldıktan sonra çadırları ve eşyaları topladık, kamp alanımızdaki çöpleri de temizledikten sonra servislere doğru yola çıktık.

Servislere eşyalar yerleştirildikten sonra herkesin sabırsızlıkla beklediği, ulaşmayı hayal ettiği hamama vardık. Bi güzel keselendik, yenilendik ve siyasi görüşü olan tuvaletlere sahip Has Döner’e doğru yola çıktık. Bünyeye giren iskenderin lezzeti paha biçilmezdi. Dönüş yolunda kaçınılmaz vampir köylümüzü de oynadıktan sonra kendimi uykuya teslim ettim. Uyandığımda saat sabah 4 civarıydı ve Güney Meydan’a iniş yapıyorduk. Çadırlarımızı eski BÜMED’te tekrar kurup kontrol ettikten sonra son vedalarımızı da edip evlerimize doğru dağıldık.

Bu gezinin (aynı zamanda ilk kamp deneyimimin) gerçekleşmesini sağlayan gezi sorumlularımız Bora ve Muharrem’e, bizimle trekkinge gelip yardımcı olan deneyimli kadroya, yol göstericimiz Emmi’ye ve emeği geçen herkese burdan teşekkürler.

Uğurcan Çatak, Elif Berra Evin

Kaldı-Alaca Denemesi

Ekip: Muhammet Ali Doğan, Bora Turan, Ali Umut Usta, Oğuzhan Kızıltaş

Yine Aladağlar… Bu yaz sık sık ziyaret ettiğimiz Aladağlara bu faaliyet yaklaşana kadar da sürekli “Ne yapacağız?, Yine mi gideceğiz?, Sırada ne var? Ben gelemiyorum geliyorum” derken yine ekip olarak buluşup hadi gidiyoruz demiştik. Bu kez kamp alanının Sarımemedin yurdu olması yeni bir şeyler deneyebilmemiz adına bizim için güzel olmuştu. Kamp alanı belli olduktan sonra zaten plan hazırdı. Geçen sene kışın da denediğim Alaca. Ama bu kez kar olmayacağı için Alaca çok çekici gelmiyordu.

Planı biraz uzatıp önce Kaldı kılçık geçişini görmek istiyorduk. Daha önce Hürtepe’den Bozkaya geçerken yaptığımız bu geçiş muhteşem bir tecrübeydi ve buradaki gerçekten 3600 metrede bi kılçık geçişiydi… Bacakları iki tarafa sallıyorsun sonra… Plan aşağı yukarı hazır olduktan sonra Oğuzhan da bize katıldı ve süreç içerisinde yine planımızı detaylandırdık. Gideceğimiz tarihten 2 hafta öncesinde ciddi anlamda kar yağmıştı. Bu iki hafta da tamamen güneşliydi. Rotamızda ne kadar kar olduğunu bilmiyorduk ama Avcıbeli, futbol sahasından sonra Kaldı kütlesine yükselirken ve kılçık geçişinin karlı olacağını düşünüyorduk. Bu yüzden kazma, krampon, kask, iniş seti(atc, prusik, sling, karabina), ip, alüminyum battaniye(kişiye özel), medkit, 1 yemek seti, 1 tulum almayı kararlaştırdık.

27 Ekim Cuma

Planı son kez geçirdikten sonra saat 21-22 gibi tulumlara girmeye karar verdik. Cumartesi gece 01.00’da yola çıkacaktık. Ekibim tulumlara girmişti. İçtiğim kahve sigaralardan sonra benim bir türlü uykum gelmediği için tulumda dönüp dururken uykuya daldıktan 20dk sonra alarm çaldı. Çantamız önceden hazırdı. Herkes çadırdan çıktıktan sonra etrafın ne kadar aydınlık olduğu gerçeğini hayretler içinde kavramaya çalışırken 1.15 gibi yola koyulduk.

Yürürken kafa lambası bile açmıyorduk. Hava çok güzeldi. İlk kez ayın bu kadar aydınlattığı bir gecede yürüyüş yapıyorduk. Gölgeler bir o kadar karanlıkken gölge olmayan yerler gündüzden farksızdı. Saat 02.15’te Kocadölek’e ulaşmıştık. Parmakkayanın büyüleyici güzelliğini konuşurken verdiğimiz 10 dk kadar molanın sonunda yürüyüşe başladık tekrar. Vadide babaları takip ederek ilerliyorduk. Bir yandan da ay dağın arkasında kaldığı için yeni yeni kafa lambalarımızı açmaya başladık. Ara ara durarak ilerledikten sonra saat 04.00 da karlı etap başlamıştı.

Önümüzde Avcıbelini ve sağda Alacayı görüyorduk. Ama bembeyaz. Son bir moladan sonra 4.30 gibi karlı etapta bir süre kramponsuz devam ettik eğim çok fazla olmadığı için rahat ilerliyorduk. Kar zımba gibiydi ve eğim arttıkça ayakkabı da saplanmayınca krampon takıp ilerlemeye başladık. Ufak ufak tepeleri aştıktan sonra önümüzde dimdik bir kulvar belirdi. Ay gitmişti ve olduğumuz yer zifiri karanlığa bürünmüştü. Avcıbelini sollu çıkma planımız olduğu için bu kütleye sollu sollu karın bitti kayalı yerlere yakın gidelim dedik. Başladık çıkmaya.

İki krampon bir kazma. Ali Umut, sonsuz kondüsyonundan dolayı önden iz açarak gittiriyordu. Bir süre yükseldikten sonra arkamda bir şeyler oldu ve baktığımda Boranın kramponu çıkmıştı. Birkaç defa kayar gibi olduktan sonra ben ve Oğuzhan kazmamızı Boranın çantasına geçirip rahat rahat oturmasını sağladık. Kramponu giydikten sonra tekrar başladık derken yine kramponu çözüldü ve aynı taktikle yine bağladık. Artık her şey yolunda gibiydi, akıcı bir şekilde yükseliyorduk. Bir noktada telsizden birkaç defa seslendiler ve telsiz çantamda olduğu için cevap veremiyordum. Oğuzhan arkamda olduğu için telsizi vermesini rica ettim…

Sonra 1 saniyesini yakalayabildiğim bir kazma kayıyorduuu… Birden karanlık yuttu kazmayı… Arkasından tinnn tannn tonnn ve ses kesildi… Biz şok… Olayı kavrar kavramaz Oğuzhana batonları verip saplatıp güvenli bir şekilde beklemesini söyledim. Hemen yakınımızdaki bir kayadan istasyon kurup Oğuzhanı bağladım(kuşamlarımızı yola çıkarken giymiştik). Baya yükselmiştik. Kazma bana sonsuzluğa gitmiş gibi hissettiriyordu. Hepimiz bir araya geldik ve Oğuzhanla bu şekilde dönmemizin mi (ya düşerse), çıkamamızın mı (yine ya düşerse) hangisinin daha hayırsız olacağına karar vermeye çalışırken sonsuz kondüsyonlu Ali Umut inip kazmayı alıp gelmeyi teklif etti…

O sırada ben de yavaştan iz açmaya devam edeyim dedim daha sonra arkamdan seri bir şekilde yükselebilsinler diye. (Bu arada Bora Oğuzhanın yanındaydı ve kulvarın ortasında kazmayı saplamış uykuya dalıp dalıp ayılıyorlarmış soğuktan).

Başladım yükselmeye her sorunu bir şekilde çözüyorduk derken farketmeden yükselmeye devam ederken kendimi anlamsız bir eğimde üzeri 1mm ince buz kaplı altı toz kar olan bir etapta buldum. 20 m aşağıda her şey yolundaydı ama burası hiç sağlıklı hissettirmemişti. Bu sırada kazma bulunmuş getirilmişti ve ben de aşağıdakilere durumu anlattım. Biraz aşağı indikten sonra daha soldan kayaları da kullanabileceğimiz bir etaptan gidelim dedik. İndim aşağı. O sırada Ali Umut sola geçmişti ve kar farksız görünüyordu. Biz Oğuzhanı daha önce bağladığımız yerin biraz üstünde üçümüz yan yana beklerken Ali Umut kar benim baktığım yerden farklı mı diye bakıyordu. 10 m kadar üstümüzdeydi ve üzerimize arada bir toz kar yağıyordu eğildiğimiz zaman kasklara çarpıyordu. Biz karı anlamaya çalışırken Ali Umut bir süre daha yükseldi ve birden üzerimize kar yağmaya başladı…

Filmlerde olan o son 3 sn gibi bir anda ben Ali Umut’a “Bir şeyler doğru değil” diye bağırmıştım ve ölmeyi bekliyorduk derken akıntı durdu. Hepimizin götü atmıştı. Ali Umut yavaş yavaş bastığı yerlerden inmeye başladı. Yanımıza geldi. Hala her yer karanlıktı.

Dönüş kararı aldık ve yavaş yavaş geldiğimiz yerden inmeye başladık. Karın bittiği yere yaklaştığımızda hava aydınlanmaya başlamıştı. Artık çıktığımız yeri görebiliyorduk. Karın soğuğundan kurtulmak için bir süre daha devam edip karın bittiği yerde mola verdik. Bu sırada arkamızı döndüğümüzde üzücü bir manzarayla karşılaştık. Avcı beli çıkmaya çalıştığımız yerin arkasında kalıyordu. Babalar karda kaybolduğu için karanlıkta erken sollu gitmiştik ve sonuna çıksaydık kendimizi dünyanın en anlamsız yerinde bulacağımız bir yere çıkmaya çalışmıştık 🙂

Bunu farkettiğimiz anda bütün bu birkaç saatte yaşadığımız şeylerle aslında çok güzel ve deneyim dolu bir faaliyet olmuştu. Arada bir gözümün önüne sonsuzluğa kayan kazma geliyordu. Alternatif bir senaryoda onu orada bırakıp devam etseydik zirve arkadaşımızı bırakmış gibi hissedecektim. Bir gün sonra geri dönüp aramayı bile düşünmüştüm. Teşekkürler Ali Umut. Sonrasında yavaş yavaş telsizlerde kopan kıyameti dinleyerek kamp alanına döndük.

Muhammet Ali Doğan

Alaca Zirve Raporu

Ekip : Alim Örnek, Kutay Atak, Ramazan Tan
Faaliyet Süresi : 18 Saat
Sarımemet’ten çıkış : 28 Ekim 02.00
Dönüş : 28 Ekim 20.15
Zirveler : Körteklitepe, Küçük Alaca, Alaca
Su Miktarı : Kişi başı 6 Litre

Geçen sene kış sezonunda Kocadölek’te kamp atıp Alaca’ya doğru yola çıkan Ramız ve Kutay, Aladağlar’ın acımasız tokadını yiyip geri dönmüşlerdi. Bu hezimet ikisinin de gönlünde hoş bir seda bırakmıştı ve sekiz aydır tekrar denemenin hasretiyle yanıp tutuşuyorlardı. Alim ve Faruk’un da ekibe katılmasıyla plan tekrar devreye girdi ve yapılan planların derin Büdak’ın onayından geçmesiyle birlikte 3 genç heyecanla o günün gelmesini bekledi.

O gün geldi.

Faruk dizindeki ağrı nedeniyle ulu bir karar vererek gelmekten vazgeçti ve kararını zirve faaliyetinden önceki akşam ekibe söyledi. Böylelikle zirve ekibi 3 kişi olarak belirlenmiş oldu.

Plan Mangırcı vadisinden devam edip Körteklitepe sırt hattından Küçük Alaca’ya uğrayıp bele indikten sonra Alaca’nın güney yüzünden zirveyi yapmak (Tunç Fındık Aladağları rehberi rota: 67.1), sonrasında Avcıbeli’ne inip Yoncalıtaş Tepe’ye gitmek ve Avcıbeli-Kocadölek-Emli Vadisi üzerinden (67.4) kamp alanına ulaşmak olarak belirlenmişti.

02.00 – Kamp alanından çıkış

27 Ekim akşamı saat 22.00 sularında tuluma girdik. Zirve heyecanıyla sık sık kesilen bir uykunun ardından saat 1.30’da uyandık. Sıcak suyu geceden hazırlayan (Stanley gururla sunar.) uyanık Ramız köşede turuncu şapkasıyla yulafını sokarken Kutay’la biz de zirve çantalarımıza son dokunuşları yapıyorduk. Kutay zamanını efektif kullanarak 15 dakikasını sıçmaya ayırdı.

Saat 02.00’de kamp alanından (1800m) hızlı adımlarla Büyük Mangırcı vadisini delerekten yola çıktık. 02.40’ta önceki gün yenilerle trekking yaparken suları bıraktığımız yere (Mangırcı ormanının çıkışına) vardık. 40 dakika su taşımamak için bulduğumuz bu akıl almaz yöntem, zirve faaliyetimizi gerçekleştirmemizin mihenk taşlarından biridir.

Kutay’ın çadır yavrusu Eren’in hazırladığı fıstık ezmeli yulaflı proteinli pankeki hızlıca soktuktan sonra (10dk) 02.50’de suları yüklenmiş bir şekilde yükselmeye başladık. 03.35’te vadinin iyice dikleşmeye başladığı kayalık yerde iki taşın arasında sığındık, burada felaket bir rüzgarın etkisinde olduğumuzu belirtmek yerinde olacaktır. Yanıma aldığım k2 buff’ını bu noktadan sonra balaklavaya evirdim ve 10 dakikalık bir molanın ardından (çayları sokmamıza vesile olan Kutay’a teşekkürler) vadinin en dik kısmını tırmanmaya başladık. Buradaki toprak yüzey, yer yer buzla kaplı hafif çarşaklarla kaplıydı, eğimden dolayı burayı çıkarken oldukça zorlandığımızı söylemeliyim.

Ramız’ın yol boyunca öve öve bitiremediği Decathlondan aldığı deniz feneri işlevi gören kafa lambası vadiden sapmak üzere olduğumuz tırmanış etabında arızalandı ve yanıp sönmeye başladı. Ramız’ın Decathlon yetkililerine saydırdığı bu anlar görmeye değerdi, teşekkürler Ramız.

Işıklı Alim, ışıksız Ramazan

Tırmanış etabının sonunda Kutay kafa lambasını 5 metre kadar kadar aşağı düşürdü ve aşağı tırmanarak almaya gitti, Ramız da Poco X3 NFC telefonuyla Kutay’a ışık oldu.

Saat 07.00’de 2900m rakımda güneşin doğuşuna şahitlik ediyorduk ve artık yüzey yaklaşık 30cm karla kaplıydı. Karı daha yüksek rakımlarda beklediğimizden biraz şaşırıp ilerisi için planımızı değiştirmeye karar verdik. Ramız önceki gece boğazının ağrıdığından bahsediyordu, bu ağrıyı da 20’lik dişlerinin çıkmasına bağlıyordu. Bu aşamada hem kar durumundan hem de Ramız’ın artan boğaz ağrısından dolayı Alaca’dan sonrası için kafamızda soru işaretleri oluşmaya başlamıştı. Körteklitepe’ye çıkarken kardan dolayı dönüşümlü olarak iz açtık ve bata çıka 8.00 sularında Körteklitepe’ye ulaştık.

Körtekli sırtı, Kutay ve Alim

Saat 8.09’da Kutay manzaraya karşı quick işedi ve bu noktada Hakan’la telsiz iletişimi kurduk. Körteklitepe’yi gördüklerini fakat bizi görmediklerini söyledi. Çok şiddetli rüzgardan dolayı burada çok duramadık ve 08.15’te Küçük Alaca’ya doğru yola çıktık. Körtekli Küçük Alaca arasında telsizden Bora’nın kesik kesik gelen sesini duyduk.”Çığ riski, kkk, var, kkk, kkkkkkk”. Biz bu noktada olayı tam anlamadığımız için hala daha Avcıbeli’nden inme planına sadık olarak yolumuza devam ediyorduk.

Saatler 09.15’i gösterdiğinde Küçük Alaca’ya vardık. Burada Oktay’la telsiz iletişimi kurduk, bize Avcıbeli’nin inişinin vadide katmanlaşan kar nedeniyle tehlikeli gözüktüğünü, geldiğimiz yoldan geri dönebileceğimizi söyledi. Biz de bu çok önemli infodan sonra Alaca’dan sonraki planımızı kesin olarak iptal ettik.

-Alim

Küçük Alaca’dan ben(Kutay) işimi gördükten sonra saat 09.30’da yola çıktık, bele indikten sonra Alaca güney yüzüne doğru yatayda bir süre ilerledik. Bu noktada patikayı yer yer kesen sert kar kalıntıları bize kazma kullanmanın önemini yeniden hatırlattı. Güneyden yapacağımız tırmanış öncesinde son bir mola verdik. Adana çok sıkıcı görünüyordu. Son 300 metre kalmış, Ramız bize “hadi son 150 adım”, “son 90 adım” diye akıl oyunları oynuyordu. Ancak faydası olmuştu ki saat 11.30’da yüce Alaca zirveye ulaşmıştık. Telsizimiz yeniden çekmiş olacak ki Ayşegül ve Oktay’ın endişe dolu sesleri üzengi kemiklerimizde yankılanır oldu. Bize endişelenmeyip Mangırcı’dan dönmemiz gerektiğini söylüyorlar ama Ramız karlar üstünde mışıl mışıl uyuyor. Telsizimiz dağın güney yüzünde çekmediğinden o sırada dönen hengameyi ancak kampa dönünce öğrendik, biz okeydik. Sadece Mangırcı inişi tatsız olacaktı.

Alaca’dan Kuzey Doğu’ya bakış

Zirveye sarılan Ramız

Ben işimi gördükten sonra 12.00’da geliş istikametinden inişe geçtik, 30’ar dakikalık periyotlar halinde. Burada yorgunluğumuz nedeniyle aceleci değil güvenli inişi önceliklendirmiştik. Ama bazen Ramız mola yerine doğru koşuyor, erkenden varıyor ve biz gelene kadar +5 dakika uyuyordu. Tam kalkmaya hazırlanırken Ramız’ı 3. rüyasından uyandırıyorduk, ama 5 saniye sonra 4.yü görmeye başlıyordu. Şaka gibi. İnişe yükselirken açtığımız kar izlerini takip ederek devam ettik, Körtekli’ye dek. Burada Ramız Tan “ben 5 metre daha yükselemem” tribine girerek random bir yoldan gidip bizden 2 dakika ayrılıp 4 metre önümüze geçti. Şaka gibi. Karlı sırtta yavaşça bir süre indikten sonra Alim 20 dakika önümüzdeki Hakanlara yetişip onların rotasından inmeye karar verdi. Biz de Ramız’la vadide sonu görünen çarşaklı farklı bir yoldan inelim dedik ve burdan inmeyi geldiğimiz yerden inmeye cazip gördük. Ancak çarşak çok kısa sürdü ve gece ne kadar uzun olduğunu fark etmediğimiz kayalık vadiden kısa molalarla devam ettik. Alim de Hakanlarla vadiyi zikzaklar çizerek inen patika bir yoldan inmişti. Şans eseri ormanın girişinde yeniden buluşup 10 dakikalık esaslı bir mola verdik.

-Kutay

Alim önümde ben de (Ramazan) kafa lambam olmadan onun arkasında ilerlemeye başlamıştık. Yarım saat kadar ilerledikten sonra Alim biraz dinlenmek istediğini ve birisinin onunla beklemesini istediğini belirtti. Ben de sadece gruba ayak uydurmak için zar zor ilerleyebiliyordum ve Alim’le kalmak istedim. Diğerleri patikadan devam etti biz de biraz dinlenmek için durduk. Otururken Alim ileride kurt gördüğünü söyledi, baktım ve ben de gördüm. Çok korkmuştuk. Biraz daha yaklaştık ve kurt artık köpek olarak görünüyordu.

– “Ramız, köpeği görüyor musun?

– “Hoşt lan! Oğlum çalılıkmış bu.”

Her neyse ilerlemeye devam ettik. Alim kafayı yemiş gibiydi ve benim kafa lambam yoktu. Alim’in gördüğünü iddia ettiği şeylerin hepsini ben de görüyordum. Bu arada bir noktada patikayı kaybetmiştik ve sadece tepeden aşağıya inmeye çalışıyorduk. Sonra Alim bir noktada ufak bir tepede iki tane penguen gördüğünü söyledi. Ben de penguenleri gördüm ve biraz dikkatli bakınca onların baba olabileceğini ve tekrar patikaya girebileceğimizi düşündüm. Ama yukarı çıkıp yakınlaştığımda orada hiçbir şey yoktu. Alim’in yanına döndüğümde Alim’in aşağı doğru bakarak

– “Oğlum Köfteci Benan’ın burada ne işi var?!”

diye bana bağırdığını duydum. İşin kötü yanı Köfteci Benan’ın arabasını ben de görmüştüm. Artık ikimiz de kötü olduğumuzu biliyorduk ve birbirimize gördüğümüz şeyleri söylememeye başladık. Bu esnada görmeye devam edip kendimize sakladığımız şeyleri de diğer gün konuştuğumuzda öğrenecektik. Zor da olsa bir şekilde aşağı inip kamp alanına varmayı başardık. Saat 20.15 olmuştu ve bizi hazır yemekler bekliyordu. Sonrasında bizimle ilgilenen herkese çok teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Ramız

Alaca, şu ana kadar zirve dahilinde dağda en uzun süre kaldığımız faaliyetti, ve söyleyebiliriz ki bu mevsimde Sarımemet’ten oraya gitmek, erken çıkmayı ve molaları minimize ederek hızlıca gidip dönmeyi gerektiriyor. Avcıbeli vadisi özelinde kar durumunu tespit etmek çok net ve güncel bir analiz gerektiriyor, dolayısıyla olası dönüş senaryolarını yola çıkmadan hazırlamak gerek. Avcıbeli’nden Kaldı’ya giden ekip olmasaydı faaliyetimizin riski oldukça yüksek olacaktı. O açıdan Boraların Avcıbeli’nden geri dönmesi bizim için birçok tehlikeyi ekarte etmiş oldu. Molaları kısa tutmasaydık, tam bir gün sürebilecek bir faaliyetti. Bizce yazın da olsa oraya gitmek tam teçhizatlı olmayı gerektiriyor, buna bivak da dahil.

Yeniçeri-2 Zirve Raporu

Ekip: Ayşegül Arabacı, Cem Gürbüz, Kayacan Vesek, Oktay Özel, Selin Düşmez

Süre: 15 saat

2.30’da uyanıp zirve yoluna 3’te çıkmayı planlasak da evdeki hesap çarşıya uymadı ve planladığımızdan biraz geç bir saatte, 3.30’da Sarı Mehmed’in Yurdu’ndan kamptan ayrıldık. Geç kalmanın enerjisiyle ormanlık bölgeyi hızlı adımlarla geçtik ve 4.45’te ilk molamızı verdik. Atıştırmalıklarımızı yedik, çayımızı içtik, ve 5.05’te tekrar yola koyulduk. Bir saatlik yürüyüşün ardından 5.55’te bir mola daha vererek nefes aldık.

6.15’te yola devam ederken, sol taraftaki patikayı geç fark etmemiz bizi zorlu bir rota üzerinden götürdü, ancak her zamanki gibi bir saat sonra, 7.15’te bir mola verdik ve 7.30’da yolumuza devam ettik. Biraz yürüdükten sonra Karlı bir bölgeye girdik ama kar ne yumuşaktı ne de ayağımızı kaydıracak kadar buzlaşmıştı. Üzerinde yürümek için gayet iyiydi.

8.27’de mola verip nereye gitmemiz gerektiğini düşündük, 8.43’te Kirpiçdemirkazık’ta kısa bir mola daha verdik.

9.10’da tekrar yola koyulduk. Bundan sonrasında karşımıza zorlu bir tırmanış etabı çıktı. Tırmanırken batonumun ucu bot bağcığıma takıldı, kısa bir korku anı yaşadım, ama sakin kalarak sorunu çözdüm.(Özellikle bu tarz tehlikeli sayılabilecek yerlerde bağcıklarınız dışarıda sallanmasın, pantalonunuz ile kapatın!) Zorlu kayalar ve gerçekten sabit olmayan bazı bölgelerden geçsek de, herhangi bir kazasız belasız atlattık. Kaya tırmanış etabını 9.55’te tamamlayarak rahat bir nefes aldık.

Sonrası daha kolaydı. Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından 10.25’te Yeniçeri 2 zirvesine ulaştık.

Zirvede bol bol fotoğraf çektikten sonra, Alim’lere telsizden ulaşamayınca bir süre daha zirvede beklemeye karar verdik.

Saat 12’de dönüşe geçtik. Kısa bir inişin ardından tekrar kaya tırmanışı bölgesine geldik. Taşların düşmemesi için dikkatlice aşağı indik. İnen kişiler yukarıdan düşebilecek taşlardan etkilenmemek için güvenli bir bölgede bekledi. Kaya tırmanışı inişimizi 12.50’de tamamladık ve biraz daha yürüdükten sonra 13.05’te kısa bir mola verdik. Böylece zirve faaliyetimizin en heyecanlı kısımlarını tamamlamış olduk.

Sonrasında çoğunlukla sakin bir tempoda yürüyüp sohbet ettik. Kısa mola molamızı 14.10’da tamamladık ve ardından çarşaklardan iniş yaptık. Uzun ve bazen sıkıcı bir inişin ardından 14.40’ta çarşaktan inip aşağıda bir mola daha verdik. Bu molada, Aladağlar’a tahtadan merdivenler yapılmasını savunan bir dayı ile tanıştık. Kendisi Avrupa’daki birçok dağda tahta merdivenlerin ve korkulukların olduğunu iddia eden biriydi. Bu değişik molamızı tamamladıktan sonra saat 15.10’da tekrar yola koyulduk.

Kimimiz yorgunluğun etkisiyle hızlı adımlarla ilerlerken, kimimiz de keyifli bir şekilde dönüş yolunda yürüdük. Yaklaşık 18.30’da kampa geri döndük. Ve bu harika zirve faaliyetini tamamlamış olduk.

Cem Gürbüz

Kızılınbaşı Zirve Raporu

Bu ilk gezi raporum olacağından biraz heyecanlıyım. Sarı Memedin Yurduna vardığımız gün trekkinge katılmak yerine zirve yolculuğuna çıktığımızda yolumuzu şaşmamak ve beklentilerimizi biraz geliştirebilmek için rotamızın ilk etabını yürüdük. Rotamızın ilk etabını çıktıktan sonra başka bir yoldan inerek kampa dönmeyi tercih ettik. Bu yolu sonraki gün zirveye çıkarken kullanmaya karar verdik çünkü çıkmak için orayı kullanmamıştık.

Sabah saat 3:40’ta uyandım. Yol için sadece sıcak suyum eksikti onu da kaynatıp termosuma koyduğumda saat 4:00 olmuştu ve herkes zirveye gitmeye hazırdı. Zirve grubumuzda Cihan, Cemre, Dilara, Baran ve ben (Salih) vardım. Rota Cihan, Cemre ve Dilara’nın telefonlarında kayıtlıydı. Biz Baran’la Eznevit-Karasay yapmayı düşündüğümüzden rota bizim telefonlarımızda mevcut değildi. Zirve için Kızılınbaşı’na gidecektik. Saat 4’ü çok az geçe rotaya başladık. Ay, tırmanmaya başladığımız yamacın arkasından battığı için ortam karanlıktı. Kafa lambası getirmemem talihsiz oldu diyebilirim fakat batonum da olmadığından gerektiğinde telefonumun flaşıyla yolumu aydınlatabildim (kimseye tavsiye etmem kafa lambasının pratik değeri hafife alınacak bir şey değilmiş).  Önceki gün gidip Cihan ve benim 1,5’ar litre su bıraktığımız yere vardık. Burada önceki gün akşamdan hazırladığımız lavaşları yedik, çayımızı kahvemizi içtik.

Soldan sağa Dilara, Baran, ben (Salih), Cemre ve Cihan

Buraya kadar çıktığımız yerde zemin genellikle topraktı. Su yolundan çıktığımız için taşlara da basıyorduk fakat buradan sonra topraktan ziyade hep kayalar vardı. Eğim de yüksek olmayınca ceylan gibi sekerek çıkmak bayağı eğlenceliydi. Bir süre sonra kayalar biraz daha dikleşti ve II+, III derece kaya tırmanışı yaparak yolumuza devam ettik. Tabii ki kasklarımızı takmayı da unutmadık. İlk defa dağ botlarıyla böyle keyifli tırmanış yapma fırsatı bulduğumdan çok mutluydum. Grubumuzun da yüzü gülüyordu ve nadiren korkuttuğumuz kuşların kanat sesleriyle zirve yolumuza devam ettik. Takriben her yarım saatte 2-3 dakika soluklandık ve su içtik. Rotamızdan küçük sapmalarla bir yamaca ulaştık. Buraya kadar bazen ağaçların altından, yanından bazen kayaların üstünden bazen de topraktan yürüdüğümüz bayağı keyifli bir rotaydı.

Aşağıda bahsettiğim yamaçtan, saat 06:24

Saat 6:30’a gelirken bir yamaçta rüzgârdan korunarak dinlenmek için kayaların önünde mola verdik. Gün yavaştan ağarıyordu. Burada yaklaşık yarım saat kalıp enerjimizi topladık. Sigaramızı, çayımızı ve çorbamızı içip atıştırmalıklarımızı yedikten sonra yola devam ettik. (Kıtırlı domates çorbası büyük nimet!)

Aynı yerden saat 06:50’de çektiğim fotoğraf

Buradan sonra zirveden hemen önceki kaya etabına kadar yürüyerek çıkılıyor aslında fakat ben bir çocuğun oyuncakçının önünden geçerken oyuncakları gösterdiği gibi kayayı işaret edince sanırım diğerlerinin de gönlü rotayı düz takip etmeyi istemedi ve o kayayı da tırmandık. Daha sonra rotamızla birleşeceğimiz şekilde bir çapraz çizerek yürüdük ve birleşip bir daha rotadan çıkmadık. Zirveye varmadan hemen önceki kaya etabına kadar orta-düşük eğimde yürüdük.

Saat 08:40, son kaya etabı olarak bahsettiğim yer, burayı da çıkınca zirveye 3-5 dakikalık bir yürüme mesafesi mevcut. Burada da soldan sağa Dilara, Cemre, Baran ve Cihan gözüküyor.

Son kaya etabını da geçerek zirveye ulaştık. Buradan sözü Baran’a devrediyorum.

Salih Saygın Bozal

Sabah 8.50 bandında zirveye ulaşmanın verdiği zevkle soframızı kurduk. İştahla jelibon, meyve, kahve ve bilumum çikolata çeşitlerinden oluşan öğünümüzü yedik. Enerji topladıktan sonra güzel bir zirve fotoğrafı çektik.

Sonra ben biraz bi yarım saat kestirdikten sonra 10’da zirveden ayrılalım dedik. Gezi toplantısında Emmi’nin Küçük Mangırcı biraz dik nereden döneceksiniz lafı bizi biraz telaşlandırmıştı ve dönüşte bizi tam olarak ne bekliyor bilmediğimizden ötürü hızlı gitmeye çalıştık. 10.03’de dönüş yoluna geçtik. Çok da eğimli olmayan dönüş yolunda ben ve Salih önden ilerledik. (Asıl eğim Büyük Mangırcı vadisine giderken bizi bekliyordu!)

Çok da irtifa kaybetmeden Gölgeliyurt Mevkine ulaştık. Buradan Küçük Mangırcı Vadisine ulaşıp Alaca Yaylasına çıkma planımız vardı. Küçük Mangırcı Vadisinde biraz fazla aşağı indiğimizden dolayı indiğimiz yeri geri çıktık ve Alaca yaylasına ulaştık. Burada turistik gezi yapan ekibin oymakbaşı bize salam ve kaşar ikram etti. İlk başta naz etmişsek de Salih’in “Akşam makarnaya kaşar doğrarım ya” lafının üzerine kaşarı teslim aldık. Burada mandalina ve kahve molasından (10 dk) sonra Büyük Mangırcı vadisine varabilmek üzere yola çıktık.

Burada zirveye çıkana kadar kazandığımız irtifanın çoğunu bu etapta kaybettik. Gerçekten dikti ve büyük taşlardan oluşan bir geçitti. Dizlere ve bileklere zararı üzücü :// Cihan ve Dilara’nın açtığı müziklerle sıkıntısız atlattığımız bu etaptan sonra Büyük Mangırcı vadisine 13.45’de indik. Burada Cihan ve ben biraz önden gittiğimiz için Salih, Cemre ve Dilara’nın gelmesini bekledik. Benim tuvaletsel bir sıkıntım olduğundan ötürü sıkı bir dağ yürüyüşünün ardından kendimi 14.20 gibi kamp alanında buldum. Cihan, Dilara, Cemre ve Salih de saat 14.50 gibi kamp alanına gelmişlerdi. Yaklaşık 11 saat süren faaliyetimiz sıkıntısız bitmişti. Belki bi tık daha fazla mola verip ve 4’te çıkmayıp daha chill bi faaliyet yapabilirdik. Ama baya zevk aldığım bir faaliyet oldu, Tenkyu!

Baran Taşan

Büyük Mangırcı-Körtekli-Küçük Alaca Zirve

Ekip: Hakan, Serdar, Mert

Süre: 15 Saat 30 Dakika

Gezi toplantısı sonrasında oluşmaya başlayan zirve planlarımızı anca Niğde saat kulesinin altındaki çay bahçesinde netleştirebilmiştik. Planımız Mangırcı Vadisinin başını takip etttiken sonra sağından ayrılıp Büyük Mangırcı ve Mangırcı II zirvelerini yapmak, oradan da güneye inip Körtekli-Küçük Alaca-İkibaş zirvelerini yapıp geldiğimiz vadi ayrımına tekrar bağlanarak geri dönmekti. Her ne kadar önceden çok yapılmamış bir rota olsa da yön bulabileceğimize olan inancımız tamdı.

Yine de zirve günü rotaya daha iyi hakim olabilmek ve karanlıkta daha rahat yürüyebilmek için zirveden önceki trekking gününde bir yerden sonra ekipten ayrılıp keşfe gitmeye karar verdik. Tatlış bir patikadan yokuşumuzu çıkarken vadinin öteki yüzünde Kaletepe’ye varmak için debelenen trekking ekibini görebiliyorduk. Büyük Mangırcı’nın altındaki bir yol ayrımına kadar çıktıktan rota gözümüzde daha da kesinleşmişti. Bu yol ayrımında biraz mola verip yarın için birkaç litre suyu yakındaki bir kayanın altına bıraktıktan sonra dönüş yoluna geçtik ve hava biraz karardıktan sonra kamp alanına vardık. Yemeklerimizi yedikten ve yolluklarımızı yaptıktan sonra gece 4te çıkmaya karar vererek 9 gibi çadırlarımıza çekildik.

Sabah 3.30 gibi uyanmamıza ve dünden hazır olmamaıza rağmen ufak bir rötarla 4.15 civarı kamp alanından ayrıldık. Takip ettiğimiz Wikiloc rotasının bizi biraz farklı bir rotadan başlatması ve benim karanlıkta orman patikasındaki eşsiz yön bulma becerilerimin de katkısıyla yolculuğumuz biraz çalkantılı başladı. Hafif uyku sersemliğiyle saptığım o ilginç patikalardan Hakan ve Serdar beni döndürmese bambaşka bir zirvede olabilirdik. Neyse ki bir saatlik bitmek bilmeyen bir yürüyüşün ardından ormanın çıkışında bir kahvaltı molası vererek kahvemizi yudumladık. Tekrar yürüyüşe başladığımızda saat 5.30’du. Dün keşif için geldiğimiz noktaya tekrar gelmek için ise 1 saat daha yürüdük. Burada yine biraz mola verip önceden bıraktığımız suları çantamıza attık. Bu noktadan Büyük Mangırcı ve Mangırcı II zirvelerini görebiliyorduk. Havanın da hafiften aydınlanmasıyla birlikte “Zirvede de bir gündoğumunu izleriz” motivasyonuyla Büyük Mangırcı’ya doğru yükselişe başladık. Ancak buradan sonra yaşayacağımız olaylardan habersizdik.

Ortada Büyük Mangırcı, Sağda Mangırcı II

Aşağıdan yani mola verdiğimiz yerden bakınca Büyük Mangırcı zirvesi oldukça düz duruyordu. Ancak birkaç dik patika çıkışından sonra fark ettiğimiz üzere dağın asıl zirve kısmı oldukça yukarıdaydı. Birkaç kafa karışıklığından sonra hafif tırmanış etabı içeren bir kısımdan sırta vardık. Sırttan yukarıya bakınca yakında bir zirve görünüyordu. Oraya doğru ilerlemeye başlayınca arkasında iki zirve daha olduğunu gördük. Ben ilerden hevesle devam ederken Hakan ve Serdar zirvelerin bitmek bilmemesinden yakınıyordu.

Büyük Mangırcı çıkışında Hakan ve Serdar

Yeterince çıktıktan sonra eşsiz bir Mangırcı Vadisi manzarası ve ufak bir zirve ile karşılaştık. Zirveye ulaştığımızda saat 8.15ti, gündoğumuna yetişememiştik belki ama etrafımızdaki manzara bizi yeterince tatmin etmişti. Bu noktadan hem kamp alanını hem de gün içinde çıkmayı planladığımız diğer zirveleri görebiliyorduk. Ancak zirvenin etrafını hafifçe dolaştıktan sonra içimizi bir soru kemirmeye başladı: Karşıya nasıl geçecektik?

Mangırcı II’nin bize bakan tarafında sadece çok dik bir duvar vardı, benzer şekilde bulunduğumuz Büyük Mangırcı zirvesinden de Mangırcı II tarafına doğru inebileceğimiz bir rota bulmak imkansızdı. Takip ettiğimiz Wikiloc rotasını oluşturan tırmanışçı dayıları bir kez daha andıktan ve bir süre dinlenip probislerimizi yedikten sonra önceden bahsettiğim tırmanış etabının altına kadar geri dönmeye karar verdik.

Büyük Mangırcıdan Mangırcı II, Körtekli ve İkibaş Zirvesi Manzarası (Soldan Sağa) Kırmızı Çizgi ile gösterilen de boyuna kadar izlediğimiz patika

Buraya vardıktan sonra ise bir fikir ayrılığına düştük. Hakan ve Serdar Büyük Mangırcı’dan bu kadar inmişken tekrardan Mangırcı II’nin sağındaki altı çarşak gibi gözüken boyuna doğru çıkmak istemiyordu. Ben ise bu kadar yol gelmişken hala zamanımız varken Körtekli-Küçük Alaca zirvelerini deneme taraftarıydım. Uzun süren tartışmalar sonucu sonunda ekibi ikna edebildim ve son sürat vadi yamacından yardırmaya başladım (kırmızı çizgi). Rotayı düzenlemekle kaybettiğimiz zamanı geri kazanmak istiyordum. Ancak ekip arasındaki mesafeler yavaştan açılmaya başlamıştı. Saatler 10.40’ı gösterdiğinde biraz da bitkin bir şekilde de olsa Mangırcı II’nin dibindeki boyuna varmıştık (Çizginin sonu). Körtekli’ye çıkmayı denemeden önce burada bir süre dinlenmeye karar verdik.

Vadi Yamacından Boyuna Çıkarken Ben, Solda Mangırcı II

Artık güneş iyice yüzümüze vurmaya başlamıştı ve hava ısınıyordu. Bu da bizde bir “Acaba kar yumuşar mı?” endişesine yol açtı. Bu noktaya geldiğimizde hem saat olarak biraz geç kalmamız hem de gruptaki genel yorgunluk sebebiyle İkibaş zirve planımızı çoktan iptal etmiştik. Bundan sonrası içinse kar koşullarına bağlı olarak Körtekli-Küçük Alaca zirvelerini yapıp geldiğimiz yoldan geri dönmeye karar verdik. Ayrıca boyunda verdiğimiz bu molada poli denilen harika icat ile de tanıştım. O kadar yürüyüş sonrası şekerli bir şeyler içmek tüm ekibin enerjisini yerine getirdi.

Boyundaki Mola Yerimizden Körtekli Manzarası (Solda Hakan, Sağda Serdar)

Poliden aldığımız enerjiyle saat 11 sularında boyundan aşağıya inip tıpış tıpış Körtekli zirvenin sırtına doğru çıkmaya başladık. Sırt hattına varana kadar yürüdüğümüz dik yokuş bizi biraz fazla yordu. Serdar biraz yorulduğunu ve yavaş ve dikkatli bir şekilde çıkmak istediğini söyleyince biz Hakanla biraz daha önden gitmeye başladık. Sırt hattına yaklaşırken karın hala sert olduğunu görmek içimizi baya rahatlattı. Ancak tabii ki de her zamanki gibi temkinli bir şekilde sabahleyin Alimlerin oluşturduğu ayak izlerini takip ede ede bir şekilde Körtekli zirveye vardık. Yaklaşık 5-10 dakika sonra Serdar’ın da gelmesiyle saat 13.00’e doğru ekipçe zirveye ulaşmış olduk.

Körtekli Zirve Çıkışı, Solda Hakan, Sağda Serdar, Arkada Mangırcı II

Burada bi beş dakika dinlendikten sonra dayanamayıp oldukça yakın mesafede duran Küçük Alaca zirveye gidip gelme fikrini ekibe sundum. Ancak Hakan da Serdar da son iki saatlik tırmanışımızdan dolayı oldukça bitkin olduklarını ve mola vermek istediklerini söyleyince ben de Hakan’dan aldığım onayla dönüş saatimize uygun bir şekilde hızlıca solo gidip gelmeye karar verdim. Her ne kadar yakın gibi dursa da yokuş çıkışı ve karlı olması sebebiyle bir süre boyunca zamanında varamayacağımı düşünüp dönmeye yeltendim. Ancak yolun ortasında verdiğim ufak bir moladan sonra o gün içimde kalan o son yokuş çıkma enerjisini de harcayıp 13.30 civarında zirveyi gördüm. Biraz soluklanıp birkaç fotoğraf çekindikten sonra da çok vakit kaybetmeden dönüş yoluna geçtim. Ayrılmamdan yaklaşık 45 dakika sonra tekrardan Körtekli zirveye varmıştım.

Körtekli Zirveden Alaca(Solda) ve Küçük Alaca (Sağda) Manzarası

Körtekliden Zirve Fotoğrafı, Arkada Alaca, Soldan Sağa Ben, Hakan ve Serdar

Geldiğimde Hakan’ı uyur bir vaziyette buldum, ben biraz soluklandıktan ve Hakan da kendine geldikten sonra tam saat 14.00’de uzun dönüş yolculuğumuza başladık. Körtekli’nin karlı sırtından inerken hafiften götümüz attığı ve Serdar’ın kazması olmadığı için çoğu yerde otura otura inmemiz gerekti. Yaklaşık 1 saat süren bu karlı inişi tamamladığımızda hepimiz perişan haldeydik ve özellikle de Hakan’ın ayakları su içindeydi. O yüzden botlarımızın ve çoraplarımızın kuruması için tekrar yarım saatlik bir mola vermemiz gerekti. Bunu fırsat bilerek uzun süredir az molalı yürümenin de yorgunluğuyla bir süre kestirdim.  Saat 15.15’te tekrar ayaklandık ve bu sefer Körtekli’nin kayalık ve hafif çamurlu kısımlarını inmeye başladık. Boyuna yaklaşırken yukarılardan Alim’in sesini duyduk. Onlar da ekipçe yaklaşık yarım saat arkamızda Körtekli sırtından iniyorlardı. Alim telsizden bizimle gelmek istediğini söyleyince boyunun biraz aşağısında mola verip Alim’i beklemeye başladık. Artık nasıl bir enerjisi varsa bizim adım adım indiğimiz yokuşları nerdeyse koşarak geçiyordu.

Alim’i Beklediğimiz Körtekli Manzaralı Mola Yeri

Alim de geldikten ve biz de iyice dinlendikten sonra saat 16.30’da boyundan aşağı zikzak yapa yapa inmeye başladık. Boyunun aşağısının çarşak olduğunu zannediyorduk ancak kayalık bir patika denk gelince biraz hevesimiz kırıldı. Yine de bir şekilde hızlı hızlı inerek saat 17.15 civarında daha önceden su bıraktığımız mola yerine vardık. Bu molada dönüşümüzün de gelişimiz gibi karanlık geçeceğini farkedip yavaştan kafa lambalarımızı hazırladık.

Bundan sonraki bir saatlik yürüyüş sonrası hava kararırken artık oldukça yorulmuş bir şekilde orman sonundaki mola yerine vardık. Sanki önceden ayarlamışız gibi Ramazan ve Kutay da aynı mola yerine aynı anda vardı ve son yürüyüş öncesi toplu bir mola verdik. 18.50’de çantalarımızı son kez sırtlanarak karanlıkta ormanın içine doğru patikadan yürümeye başladık. Bir an önce kampa varıp sıcak bir şeyler yiyebilmenin hayaliyle artık dördüncüye geçtiğimiz orman patikasında yine birkaç kere kayıp düşmemize rağmen 19.45 gibi Sarımemed’e ulaştık. Yaklaşık 16 saat süren bu uzun zirve faaliyetinde pek çok şey öğrendim ve aşırı zevk aldım. Bu süre boyunca bana katlanabilen Serdar ve Hakan’a da buradan teşekkür ederim, iyi ki varsınız!

Mert Umut

Wikiloc kaydı: https://www.wikiloc.com/hiking-trails/emmi-yaylasi-konumundan-kortekli-zirve-151742097

Kaletepe Kuzey Yüzü

Ekip: Fatih Maytalman, Burak Kurt, Filiz Özerdem

Sabah tatlı serin bir havada kahvaltımızı yapıp akşamdan hazırladığımız malzemelerimizi kuşandık. 09.05’te kamp alanından ayrılarak Kaletepe’ye Burak’ın açtığı şarkılar eşliğinde yürümeye başladık. Araba yolunun sağında kalan patikadan biraz yükseldikten sonra sola ayrılan bir patikadan arada ormanın içinden geçerek (sık sık ölü ağaçların üstünden) sollu yükselmeye devam ettik ve okuduğumuz gezi raporları sayesinde (özellikle İTÜDAK 31.08.2022 faaliyet raporu bize faaliyet boyunca çok yardımcı oldu, rotayı bulurken onların paylaştığı topo ve sikke fotoğraflarını kullandık)  rota girişini kısa sürede bulduk. Yukarı bakınca sol tarafında kurumuş bir ağaç gövdesi, sağ tarafında belirgin bir baca olan yeşil/sarı perlonlu 1. sikkenin olduğu sete istasyon kurup 11.00 civarı rotaya başladık.

 

1. İp III, IV 40m, Fatih

2. sikke yönünde dik bir tırmanıştan sonra güzel bir sete ulaşılıyor ve sonrasında sağa doğru yaklaşık 25m travers yapılıyor. Büyük bir kısmı yürüme olduğu için artçılar olarak bot/trekking ayakkabısı ile bu kısmı tamamladık. Sette sabit sikkeyi gördükten sonra Fatih oraya kurtların ulaması eşliğinde istasyonu yapıştırıp bizi telsizden yukarı çağırdı. Tam yanına gidecekken anlam veremediğimiz bir şekilde istasyonumuzdaki malzeme patladı ve Burak’la biraz aşağıya düştük. Düşerken çaresiz bakışmamız ve sonrasındaki gülüşümüz bizim için değişik bir başlangıç oldu diyebiliriz.

2. ip boyuna devam ederken istasyonda ben ve Fatih

2. İp III+, IV+ 30m, Burak

İstasyonun sağından yükselip sonrasında topraklı/otlu yerden yükselmeye devam ediliyor. Üçümüz de artık tırmanış ayakkabımızla devam ediyoruz. Çok topraklı olduğu için fikrimce en keyifsiz ip boyu buydu. Ne kadar dikkat etseniz de toprakla beraber aşağıya sürekli irili ufaklı taşlar düşüyordu. Bu istasyonda sabit sikke yok, Burak ağacın yukarısında bulunan sette baba kullanarak bir istasyon kuruyor ve biz her yerimiz toprak olmuş şekilde yanına yükseliyoruz.

Burak 2. ip sonunda istasyonda emniyetimi alıyor.

3. İp IV, V+ 30m Fatih

Rotanın kilidi diyebileceğimiz, baca tırmanış. İstasyonun solundaki çatlaktan yükselip (yaklaşık 20m) baca bitişinde sağlı yükselmeye  (buraya birileri Türk bayrağı dikmiş) devam ettik (yaklaşık 5-6 metre) ve sette bulunan görece güzel ağaçta Fatih istasyonumuzu var eyledi. Kafamızı açıp bizi eğlendiren, biraz da korkutan keyifli bir ip boyu.

4. İp III, IV, Fatih

Tekrar istasyonun solunda bulunan anne kucağı tadında bir bacadan yükselmeye devam ettik ve kocaman çayırlık çimenlik sete ulaştık (burada büyük taşlar düşüyor, ekstra dikkat etmek lazım). Fatih ceylan gibi çayırlarda koşturup son çıkmamız gereken yeri buldu ve sabit sikkeden istasyon kurarak emniyete girip bizi yukarı çağırdı. Manzara, hava ve gökyüzü mükkemeldi. Hemen birbirimize teşekkür edip zirveye ulaşmadan burada bir keyif molası vermeye karar verdik. Fatih’in çay diye getirdiği, fakat çayı unutup sevgisini kattığı sıcak suyunu çay olduğunu hayal ederek yudumlarken aslında yeterince denersek BİM’deki Berk çayının tadını yakalabileceğimi fark ettim, büyülendim.

Son ip boyunun istasyonunda, soldan sağa Fatih, Burak, ben

Yeterince keyif yaptıktan sonra güzel görünen yerlerden yükselerek zirveye yaklaşık 6-7 dakika yürüdük ve 16.40’ta zirveye ulaştık. Burada da biraz durduktan sonra ormanın içinden Tarkan eşliğinde inerek kamp alanına başarıyla (birkaç kere kayıp düşmemizi ve Burak’ın hayali patikalar görmesini saymazsak) ulaştık. Buradan bu güzel deneyimi yaşamama olanak sağlayan eski başkanımız Fatih’e, güleryüzlü partnerim Burak’a ve canım kulübüm BÜDAK’a teşekkür ederim.

Dönüş yolunda ekip ve Burak’ın sopası


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir