7 – 13 Haziran Yaz Kampı

Haftalar öncesinden şekillenmeye başlayan planlarımız, düşündüğümüz kamp tarihi yaklaştıkça daha da karışmaktaydı. Erken gidecekler, sonradan gelecekler, erken ayrılacaklar ve kampı uzatacaklar ile kamp planlarımız 7-14 Haziran aralığında şekillendi.

Katılımcılar: Ahmet Yasin Ergenç, Mert Umut, Ayşegül Arabacı, Semih Dülger, Hakan Ak, Baran Taşan, Mert Deniz, Ahmet Kahraman, Asya Ahsen Küçükbasmacı, Ergin Suavi Taşar, Gizem Oflaz, Muharrem Yıldız, Efe Kaan Taga, Ayhan Köroğlu, Eren Karahüseyinoğlu, Şefika Güney

7-8 Haziran (Niğde’ye, Aladağlar’a, Obayeri’ne Gidiş)

Biz İstanbul’da henüz çanta hazırlamakla, malzeme dağıtımıyla uğraşırken 7 Haziran’da Niğde’ye ulaşmış ve çoktan Tekepınarı’na kamp atmış arkadaşlarımızdan iyi olduklarına dair haber ve dağdan fotoğraflar alınca heyecanımız iyice arttı. 17.30 otobüsüne binmek için İstanbul’dan gidecekler olarak Alibeyköy’de buluştuk. (burada ufak bir not: Hisar’da taksi bulmak bazen düşünüldüğü kadar kolay olmuyor, Alibeyköy’e ulaşmak biraz stresliydi) İstanbul’da olmayanlarla ise sabah Niğde otogarda buluşacaktık.

uyur uyanık otogara varışımız, foto: Ayşegül

Niğde’ye saat 6’da vardık, bizden önce varanlarla da birleşip taksilere yüklenerek otogardan şehir merkezine gittik. İlkbahar Lokantasına geçip çorba sipariş etmeye çalışırken o sırada dağda olan Ahmet Yasin’den gelen iki kelimelik bir mesaj da neyle karşılaşacağımıza dair bizi biraz endişenedirdi: dağ soğuk… Ulvi Abi’nin storylerinde bol bol dolu görmek de gözümüzü biraz korkutmuştu.

Çorbalarımızı içtikten sonra (çorba yorumları:mercimek filan güzel, ben bu sefer yayla denedim bayaaa güzeldi, Muharrem ise onu fazlasıyla mutsuz eden bir tavuk suyu çorbası içti, önermiyormuş) çevredeki kıraathanelerde çaylanırken Ulvi abiden gelen telefonla 9.30’da servis olmadığını öğrendik ama bu sorunumuz kısa sürede çözülüyor, ayarlamalar yapılıyor ve Çamardı Otobüsü yerine o tarafa doğru gidecek biri bizi götüreceğini söylüyor.

Tam olarak geçtiğimiz sonbahar kampı dönüşünde temizlik yaptığımız alandan (Demirkazık Köprüsü) Ulvi Abi bizi traktörüyle alıyor saat 10 sularında ve Arpalık’a doğru yola çıkıyoruz.

hepimizin traktöre sığması, aynı kareye sığmaktan daha kolaydı; fotolar: Ayşegül, asya

Arpalık’a vardığımızda da biraz mola verip 12 civarında Obayeri’ne ilerlemeye başlıyoruz. Ufak tefek molalarla aşıta kadar gelmemiz bir saat kadar sürüyor.

Aşıtta uzun bir mola veriyoruz. Aşıtı aşıp Tekepınarı’na geldiğimizde orada kurulu çadırı görüyoruz. Ahmet Yasin ve Mert o sırada duvar çıkıyorlar, arada telsizden seslerini duyuyoruz.

Obayeri’ne yürüyüş, foto: Ergin

40-50 dakika yürüdükten sonra tekrar bir mola verip saat 15.40 olduğunda artık Obayeri’ne varıyoruz. (birinci çoğul çekimlesem de ben ve sağolsunlar bana eşlik eden Ahmet ve Hakan ile grubu biraz arkadan takip ettik, yazdığım saatlerde ufak oynamalar olabilir…)

Obayeri’ne varış… foto: Efe

Çadırlarımızı kurup yemek yapmaya başlayana kadar oldukça güzel olan hava, ani bir yağmurla kapanıyor. Önceki günü dağda geçirenlerin uyarılarını anlıyoruz. Yağmur ve rüzgar bir noktada fırtınaya dönüyor, hepimiz çadırlara çekiliyoruz.

asya

foto: asya

Tekepınarı Kulesi, Capra Ibex

Ekip: Mert Umut, Ahmet Yasin Ergenç
Bölge: Niğde Aladağlar
Rota: Tekepınarı Kulesi, Capra Ibex (150m, 3 ip boyu, III+, V+)
Kamp Yeri: Tekepınarı
Tarih: 8 Haziran 2024
Malzemeler: 2 adet 60mt twin ip (kırmızı ve mavi), 2 takoz seti, cam seti, sikkeler, çekiç, nutkey, 11li ekspres seti, karabinalar, slingler
Yazan: Ahmet Yasin Ergenç

Yaz kampı öncesi herkes zirve planlarından bahsediyor, konuşuyor tartışıyordu. Ben ise kamptan erken dönmek zorunda olduğum için kısıtlı vaktimi olabildiğince verimli geçirmek istiyordum. Böyle bir atmosfer içerisinde kampı herkesten bir gün önce başlatma fikri aklıma gelmişti. Her türlü plana hevesle katılacağını bildiğim Mert’e erken gitme fikrini sundum ve beni yanıltmadı 🙂 Asıl kamp yerimiz olan Obayeri yakınlarında neler yapabiliriz diye düşünürken çok ip boylu geleneksel tırmanış üzerinde karar kıldık. Tekepınarına kamp atıp hemen yanındaki tekekulede rotaların hem seviyemiz açısından hem de daha sonra katılacağımız kamp ekibine yakınlığı açısından uygun olacağını düşündük. Daha önceden birkaç geleneksel tırmanış tecrübemiz vardı. Geyvede de çok ip boylu geleneksel tırmanışı
deneyimlemiştik ancak yine de tecrübemiz ve aladağların çürük kayasını düşünüp temkinli davrandık ve boyumuzu aşmayacak bir rota seçmek istedik. Tüm bunları değerlendirince 2. ip boyundan sonra kaçışı olan Capra Ibex rotasının en iyi seçim olduğuna karar verdik.

Capra Ibex ilk iki ip boyunun tahmini toposu, 2. istasyonda soldan kaçış

7 Haziran günü epey uzun geçen bir otobüs yolculuğu sonrası hızlıca alışveriş ve kahvaltı gibi ihtiyaçlarımızı halledip kendimizi Ulvi abinin arabasında bulduk. Ulvi abi bizi arpalığa bıraktığında saatler 13.15’i gösteriyordu. Hızlıca hazırlanıp Tekepınarına doğru yol aldık. Hava güzel, çantalarımız da ağırdı. Tüm trad malzemeleri ve kamp yükü sırtımızdaydı. Ancak oyalanamazdık çünkü kara bulutlar sanki bizi kovalıyordu. İlk molamızı verdiğimiz sırada hava bir anda kapandı ve soğudu. Nefeslenemeden tekrar yola koyulduk. Tam kapıya varmadan önce yağmur başlamıştı bile. Kısa sürede sağanağa dönen yağış kapıdan tekepınarı kamp alanına inene kadar bizi sırılsıklam etmeye yetmişti. Yağmurun altında apar topar çadırı kurup kendimizi içine attık. Günün geri kalanı çadırda yemek, yağmur elverdiğince etrafta keşif ve bol bol uyku ile geçti.

Tekepınarı Geçidi’de ben, arkada Mert

8 Haziran sabahı vadide yankılanan urkeklik sesi ile güneşli bir havaya uyandık. Vakit kaybetmeden bir önceki gün bakamadığımız rotanın başına gidip biraz inceledik. Bu arada tepelerden aşağıya kaçarken gördüğümüz 15li dağ keçisi sürüsünü biraz dürbünle izledik. Daha sonra kampa dönüp hızlı bir kahvaltı sonrası malzemeleri topladık. Aşağıda biraz hazırlık ve yalandan sikke çakma pratiklerinden sonra rotaya girdiğimde saat 9.15di.

İlk ip boyu başlangıcı

İp boyu III+, 60mt (Ahmet Yasin)

Beni en çok endişelendiren mevzu rota sırasında yön tayini idi. Daha önce incelediğimiz raporlardan karşılaştırınca dahi ilk istasyonun yerinden kesinkes emin olamıyordum. İpimizin ilk istasyona tam yetecek şekilde 60 metre olması da rotadan kayma lüksünü elimden alıyordu. Bir şekilde buluruz deyip rotaya başladım. Başlangıçta slab yüzey üzerinde rahat bir tırmanıştı. Slab yüzey pek malzeme atma imkanı tanımıyordu. Duvardan dışarı doğru kendini uzatmış olan kaya bloklarında malzeme atacak bir çatlak bulmaya çalışıyordum. Yaklaşık 30 metreyi bu şekilde az da olsa malzeme atarak tamamladım. Rota tırmanış açısından çok rahattı ancak Aladağların meşhur çürük kayası ve boşluk hissi kendini yavaştan belli etmeye başlamıştı. Elimi attığım kayanın aşağı yuvarlanması beni korkutuyordu. Her hareketimi inanılmaz dikkatli ve yavaş şekilde yapmaya çalışıyordum. 1 saatten uzun süredir duvardaydım ve temkinli tırmanmaya çalışmam beni fiziksel olarak da yormaya başlamıştı. Attığım malzemeler arası mesafe 6-7 metreydi. İp ortasını biraz geçtiğimde yegane malzeme atma şansım olan kaya bloklarından birindeydim. Dakikalarca bloğun heryerini arasam da malzeme atamadım. Aşağıya baktığımda bir önceki malzemenin en az 7-8 metre aşağıda olduğunu gördüm. Bir sonraki kaya bloğu ise 4-5 metre üstümdeydi. Bu durum artık mentalimi zorlamaya başlamıştı. Bir yandan vakit sıkıntısı da bastırıyordu. Tüm bunlar ve çürük kayalardan birinin düşmeme sebep olabileceği düşüncesi beni rotanın ortasında neredeyse ağlatacaktı. Son çare olarak bir sikke aldım ve kaya bloğundaki uygun bir çatlağa çakmaya başladım.(Sikke çakmak neden daha önce aklıma gelmedi hiç bilmiyorum) Keşke aşağıda yaptığım sikke çakma pratiğine daha çok özenseydim dedim içimden. Çekiçle vurdukça sikkeden çıkan ses beni tatmin edince vurmayı bıraktım. Derin bir oh çekip devam ettim. Benim için rotanın crux’ı tam olarak bu andı. Aynı yöntemlerle rotanın sonuna kadar ulaştım. Nedendir bilmiyorum rotanın devamında da şartlar aynı olmasına rağmen ben çok daha rahat hissediyordum. Herhalde çaktığım sikke metrelerce altta olmasına rağmen bana hala güven veriyordu 🙂 İstasyon olduğunu tahmin ettiğim yer raporlarda anlatıldığı gibi ufak, pek rahat olmayan bir setti. Üstünde ayakta durmak mümkündü. Fotoğraflar doğru yerdeyim gibi gösteriyordu. İpin de tam olması gerektiği gibi sonuna gelmiştim. İstasyon burası diye karar kıldıktan sonra malzeme aramaya başladım. Ancak durum rotanın geri kalanından farksızdı. Onlarca dakika arandıktan sonra yine sikkelerle bakışmaya başladım. Uygun iki çatlağa iki sikke çaktıktan sonra istasyona girdim ve Mert’e müjdeli haberi verdim. Saat ise tam olarak 11.38 idi. İstasyon harici toplam 8 malzeme atmıştım. Mert saatlerce emniyet almanın yorgunluğu ile ipten çıktı. Ben de istasyonumda hayatı sorguluyordum. Mert yolda gelirken çaktığım sikkeyi bir şekilde almayı da başarınca keyfimiz yerine geldi. Meşakkatli bir ip toplamadan sonra Mert yanıma vardı.

İlk istasyondan aşağı bakış
(Büyük kayanın dibinde Mert)

2. İp boyu IV+, 60mt (Mert Umut)

Sağa çapraza doğru giden ana çatlak hattının altında istasyonda beklerken Ahmet gibi ben de bir türlü malzeme atacak yer bulamadım. Daha sonrasında istasyon slingimi uzatarak daha geniş bir çevreye bakınsam da o da fayda etmedi. En son artık dayanamayıp illa bi yere atarım diyerekten istasyondan çıktım ve ana çatlağa doğru yükselmeye başladım. Ancak yaklaşık bi 4-5 metre yükseldikten ve yaklaşık 20 dk gergin bir şekilde arandıktan sonra ana çatlağa iki mikro takoz atabildim. Bu kısım herhangi bir tırmanışta geçirdiğim en stresli andı herhalde, o kadar yükselerek biraz risk aldık ancak başka seçeneğimiz de yoktu, Tahminimce o sezon ilk defa rotaya biz çıkmış olabiliriz, özellikle başta olmak üzere tüm ip boyunda tehlikeli sayılabilecek bir çürüklük vardı. Takozlardan da anca 1 metre sonrasında düzgün bir cam yerleştirebildim ve derin bir oh çektim.

Bahsettiğim ana çatlak hattı, 1. istasyondan foto

Bu noktadan sonra rotada bu kadar sıkıntılı bir yer olmamasına rağmen rotanın uzunluğu ve düzgün camlerin azlığı (belki istasyonda kullanırım diye 1 ve 2 numaralı cami saklamıştım) nedeniyle genelde takoz ağırlıklı ve yer yer 5-6 metre aralıklı emniyet atabildim. Rota başında bakınırken de biraz yorulmuştum ve tam herhalde birazdan istasyona varırım diye düşündüğüm yerde Ahmet ip ortası diye bağırdı ve cidden şaşırdım. O noktadan sonra da twin ipler beni giderek daha da aşağıya çekmeye başlamıştı. Neyse ip boyu sonuna doğru rota biraz daha rahatladı ve bir şekilde istasyonu kuracağım hafif eğimli düzlüğe gelebildim. Çimenli düzlükte yarım metrelik kayalar ve sağ tarafımda da küçük çatlaklı düz bir duvar vardı. Uzunca bir süre duvarda malzeme atmalık yer aradım ancak bir türlü bulamadım. En sonunda çareyi büyükçe bir kayaya bir baba bağlayıp üç tane de takoz atarak buldum uzun süre test ettikten sonra istasyonu kurdum ve ahmeti çekmeye başladım. rota her ne kadar çok dolambaçlı olmasa da 60 metre iki tane twin ip çekmek harbiden yorucu oluyormuş. Ahmet uzunca bir süre ilk istasyondaki sikkeleri sökmeye çalıştı ancak bir tanesini çıkaramayıp bırakmak zorunda kaldık. Ahmet de istasyona geldikten sonra kısa bir süre dinlendik. Hem mental hem de fiziksel anlamda beklediğimizden çok daha yorucu ve uzun bir rota olmuştu, 5+ olduğunu tahmin ettiğimiz 3. ip boyunu çıkmaya ne mecalimiz ne de zamanımız kalmıştı.

2. İstasyonda yüzümüzden okunan mutluluk

Kampa Dönüş (Mert Umut)

Tüm bunları yaşadıktan sonra saat 3.30 olmuştu, planladığımız dönüş saatinden bile yaklaşık bir saat geç kalmıştık. Ben ikinci ip boyunu çıkarken yeni gelen ekip bizim kamp alanını geçmişti ve biz rotayı bitirdiğimiz sıralarda tahminen Obayerine varmak üzerelerdi. Akşama doğru 5-6 civarlarında sağlam bir yağmur yağacağını gördüğümüz için hızlıca 2. ip boyunun kaçamağından arkaya doğru inmeye başladık. İpler ve malzemelerle inmemiz biraz vakit aldı, 4 civarı kamp yerimize vardığımızda bulutların yavaş yavaş yaklaştığını görebiliyorduk.

2. ip boyunun kaçamağından Cımbar vadisi ve çadırımız 🙂

Tırmanış malzemelerini de düzenlemeden bir an önce çadırı ve kamp malzemelerimizi toplamaya başladık, Obayerine doğru yürümeye başladığımızda saat 4.45 olmuştu. Yaklaşık 45 dakika sonra yolun ortasında yaklaşırken yağmur atıştırmaya başladı, biraz güçlenince de yol ortasındaki devasa kayanın altında kısa bir mola verdik. Tekrar yürümeye başlarken yağmur biraz dinmişti ama maalesef bu durum çok uzun sürmedi.

Obayerine yürürken, yağmurdan yarım saat önce

Kampa varmadan son yarım saat önce yoğun bir yağmura ve rüzgara maruz kaldık. Kamp yerini de tam kestiremediğimizden her tepenin arkasından çadırları görecekmişiz gibi hissediyorduk ama bir türlü ulaşamıyorduk. Nihayet artık son derece bitkin bir şekilde saat 6.30’da diğer ekibin olduğu yere vardık ve hala yağmur devam ettiği için o anlık olarak kendimizi diğer çadırların içine attık. Daha sonrasında da yine çileli bir şekilde yağmur altında çadırımızı kurup eşyalarımızı taşıdık. Biraz yemek yiyip zirve ekiplerimizle son bir kez planların üstünden geçtikten sonra ise direk yatışa geçtik.

Kıssadan Hisse:
Rotaya girmeden kullanacağınız malzemelerden izleyeceğiniz yola kadar herşeyi iyice öğrenmek çok önemli. Rota hakkındaki tüm raporları okuyup özellikle istasyonlarda kullanacağınız malzemelere kadar iyice anlamanız gerek. Raporlarda yazan ‘ara malzeme imkanı az’ ibaresine iyice dikkat etmenizi ve üstüne düşünmenizi tavsiye ederim 🙂

Malzemelerinizi üstünüze nasıl istifleyeceğiniz hayati önem taşıyor. Farklı boydaki slingleri benim gibi üstüste boynuna geçirme hatasını yapmayın. Yerdeyken ufak detaylar gibi gelen şeyler duvarda o ruh hali ve yorgunlukla sizi çileden çıkardığı gibi hem vakit kaybettiriyor hem de tehlikeye yol açıyor.

Yine raporlarda yazan tırmanış sürelerine dikkat etmek lazım. Rehberlerde yazan kısa sürelerin çok daha üst seviye tırmanışcılara ait süreler olduğunu unutmamak lazım. Neyse ki önceden bizi bu konuda uyaran dostlarımız sayesinde çok bir sıkıntıya girmedik. Sadece ilk 2 ip boyu bile 6 saat sürünce ne kadar haklı olduklarını anlamış olduk.

Çekiç, sikkeyi boşa ağırlık olarak görmemek lazım. Rotaya girmeden ihtiyacımız olabileceğini biliyorduk ancak böylesi hayati bi rolü olacağını tahmin edememiştim.

9 Haziran

Küçük Demirkazık Faaliyet Raporu

Ekip: Baran Taşan, Efe Taga, Ahmet Yasin Ergenç, Ergin Suavi Taşar

Malzeme: 70 metre ip, 4 kask, 4 kuşam, 4 kazma, 4 pursik, 12 karabina, 4 reverso, 8 sling,
2 ekspres

Evet beklenen gün gelmişti, biraz da çabuk gelmişti. 9 Haziran yani ilk faaliyet gününde Baran Taşan, Efe Kaan Taga, Ahmet Yasin Ergenç ve bendeniz Ergin Suavi Taşar KDK zirvesine çıkacaktık. Benim hayatımdaki ikinci kampım -İlk kampım da kış kampıydı :)- ve ilk zirvem olacaktı. Hava durumunun yağışlı göstermesinden dolayı ben başlarda iptal olacağını ve büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağımı düşünüyordum. Neyse ki öyle bir şey olmadı ve 8 Haziran akşamı malzemeleri (4 kişi için 3 atc, 1 reverso, 6 sling, 2 perlon, 12 karabina, 1 ip (70 metre.), 2 ekspres, 6 prusik, 3-4 sikke (çekiç almayı unutmuşuz boşuna taşıdık sikkeleri, aslında sikkelere hiç gerek yoktu ama Efe KDK2ye anı bırakalım deyince yanımıza almış bulunduk), ve her kişiye kask, kazma, kuşam. Krampona kar olmadığı için gerek duymadık.) aramızda paylaştık. Sonrasında saat kaçta kalkıp yola koyulacağımız ve hangi rotadan ne şekilde gideceğimiz gibi temel şeyleri konuştuktan sonra çadırlarımıza dağıldık.

Saat 03.00’te kalktık -Ben son gün hariç neredeyse hiç uyuyamadığım için zaten çadırda saatin gelmesini bekliyordum:’)- ve kahvaltılarımızı yapıp kişi başı yaklaşık üçer litre su alarak BDK ekibi (Ahmet Kahraman ve Mert Umut) ile saat 04.00’te Apışkar Vadisinden patikayı takip edecek şekilde yola koyulduk. Kısa bir süre sonra BDK ekibi bizden ayrılarak sola saptı biz ise BDK solumuzda olacak şekilde patikayı takip etmeye devam ettik ki zaten aynı yere giden birden fazla patika vardı ve belirginlerdi. Saat 04.44’te ufak bir şelaleyi andıran su kaynağı solumuzda belirdi, devam ettiğimizde bir su kaynağı daha solumuzda görününce dönüşte buralardan su doldurabileceğimizin güvencesiyle yola devam ettik. Yola patikalardan devam ederken hafif sağımızda kalan tepemsi bir yeri çıkmaya başladık. Baran’la ben biraz daha öndeydik ve tepenin bitimine doğru meşhur yol gösterici Yelken Kaya’yı (Doğu Bacası) gördüğümüzü sanıp seviniyorduk ki KDK’nin doğu kısmında kaldığımızı yani rotadan biraz saptığımızı çok geçmeden anladık.

Yelken Kaya’yı gördüğümüz nokta

Neyse ki büyük bir problem değildi ve kısa bir süre sonra bir baba (İnsanların etrafta bulunan büyük taşları üst üste koyarak yaptıkları yol gösterici yapı.) gördük. Bele gidene kadar bu babalardan yer yer yararlandık ve genelde onların biraz daha üstünden slab ve çarşak karışık bir rotada ilerledik. Bele varmaya yakın bu rotanın devamında bir iniş olabileceğini düşündük ve bu inişin zorluğunu bilmediğimiz için 5-10 metre aşşağımızda kalan babaların olduğu patikaya inip bele kolayca vardık. Yelken Kaya’ya ulaşana kadar zor sayılmayacak yan geçişler yaparak belden ilerledik. Saat 06.50 gibi Yelken Kaya’ya geldiğimizde ihtiyacımız olmayacağını düşünerek kazmaları, batonları ve biraz suyu bırakıp bir süre dinlendikten sonra ipsiz tırmanışa başladık. Rota olarak en soldan ne zor ne kolay diyeceğim bir tırmanış yaptık ve saat 07.30 gibi nihayet bacanın daraldığı kısıma geldik. Daha öncesinden soldaki slablerden (klasik rota) değil de baca kısmından (bizim kulübün hep çıktığı etap) gideceğimizi konuşmuştuk. Görünürde de çok bir zorluk göremeyince bu fikirde sabit kaldık. Ahmet Yasin ve Baran mental olarak iyi hissetmedikleri için liderlik etmeye pek sıcak bakmıyorlardı, benim ise ilk zirvem olduğu için arkada sesimi çıkarmıyordum :p. Bu yüzden Efe liderlik edecekti ki tereddüt etmeden kuşamını giyip hazırlıklarını yaptı ve tırmanışa başladı.

Burada tırmanışı sikkeden öncesi ve sonrası olarak iki bölüme ayırabiliriz. İlk kısımda el bulmak çok zor ve resmen kendinizi sıkıştırıp çıkmanız gerekiyor ancak sikkeyi geçince rota bi anda kolaylaşıyor ve her yerde rahat eller bulabiliyorsunuz. Bu yüzdendir ki Efe başta biraz zorlanmış gibiydi. Bacaya kendini sıkıştırmış ayaklarıyla ittirip yükselmeye çalışıyordu. Bir noktada friction kayınca belli etmesek de epey korktuk. Ancak Efe kendini güzelce sıkıştırdığı için yerinden bile oynamadı ve rotaya devam etti. Sikke sonrasında rahatça yukarıya çıktı. Ben arkamı dönmüş az önce ipsiz tırmandığımız yere bakarak ulan burdan düşsem yuvarlana yuvarlana bir karadeliğe mi düşerim yoksa bi noktada durur muyum diye düşünürken Efe rotayı çıkmasına ek olarak hızını alamayıp sekizlisinden de çıkmış .d. Efe’nin acı feryadıyla kafamı Efe’ye çevirdim ki ne göreyim ip sikkeye takılan ekspresten boynu bükük şekilde bize bakıyor :(. İp düşmüştü, hayat bitmişti. Şaka şaka ekip dipçik gibi sapasağlamdı. Aramızdan birini seçip motivasyon bombardımanına tutmamız yeterli olacaktı ki Baran hızlı aksiyon alınca o kişi Ahmet Yasin oldu. “Ahmet sen çık.” Ahmet: “Tamam(opsiyonel).” Başladık gazlamaya yok efendim göründüğü kadar zor değil zaten ikinci kısım çok kolay işte sen neleri neleri çıktın koçum e zaten düşsen sıkışırsın bir şey olmaz falan diyerek yeterli morali verdik. Saat 08.15 gibi tırmanışa başladı ve çok da zorlanmadan bacanın tepesine çıktı.

Ahmet’in ağzından: “Bacanın çok zor bir tırmanış olmadığı belliydi. Asıl zorluğunu veren KDK KDK diye sürekli duymam ve gözümde biraz büyütmemdi. Baca dibine vardığımızda bir önceki gün Tekekulede yaptığım trad tırmanıştan da dolayı daha fazla “korkunçlu tırmanış” hissi yaşamak istemiyordum. Daha önceden Efe’yle de konuştuğumuz için leadleyeceğini biliyordum. Ancak ip düşmesinden sonra bir anda bambaşka bir durumda kendimizi bulduk. Hem zirveye ulaşmak hem de Efe’yi orada bırakmamak için bacayı çıkmam gerekiyordu. Ben de hemen mentalimi buna hazırlayarak tereddüt etmeden ipi çektim ve sekizlimi attım. Tırmanış sırasında oldukça dikkatli ilerledim. Bir noktadayken ileride yapacağım el ve ayak hamlelerini planlayıp o şekilde ilerliyordum. Kendimi fazla sıkıştırmadan bacanın biraz daha dışından ufak ayaklara bacak açıp ilerledim. Sikke sonrası zaten güzel eller ile devam etti ve tırmanış bitti.”

Geriye Baran’la ben ve Ahmet’le Efe’nin eşyaları kalmıştık. Eşyaları paylaşıp botlarla tırmanış yapacaktık – Ahmet ve Efe tırmanış ayakkabılarıyla çıkmışlardı ve onların bazı eşyalarıyla botlarını taşımak bize düşmüştü.- Baran 34 litrenin her mililitresini dolduracak şekilde çantasını doldurup bacaya giriş yaptı fakat bir sorun vardı: Çantanın da hacmiyle bacaya iyice sıkışmıştı. Yukarı çıkmak için kendini ne kadar çekmeye zorlasa da takılan çanta da bir o kadar aşşağı çekiyordu. Bu duruma fizikte etki tepki deniyor sanırım fakat bizde küfürlerle karşılık buldu xd. Bu durum ufak bir omuz çıkması(?) ve su şisenin kapağının açılarak rotaya dökülmesi sonucu son buldu. Hemen ardından ben tırmanmaya koyuldum. Kader ortağımla birebir aynı yerde kapağımızın açılıp benim de suyu dökmeme kadar aynı dertleri paylaştık. -Ekstra olarak benim birkaç kez bileğim de çıktı(?)- Sonunda bacayı tırmanmıştık fakat bacanın bitimi dar bir yerdi ve rotanın devamı yine ufak ufak tırmanışlar içeriyordu yani öyle bacayı çıktım bitilik bir durum yoktu.

Bacanın bittiği nokta

Buradan sonrası için zirveye yakın bir yere kadar ipi taşısak da kullanma gereği duymadık. Başta gözüme ipsiz tırmanmak korkutucu gelse de tırmanmaya başlayınca çok da zor gelmedi ve nihayet bitti. Saat 10.15’ti ve biz zirvedeydik. 1 saate yakın zirvede takılıp zirve defterine notumuzu düştük. Sonrasında geldiğimiz yerden bacaya kadar ipsiz inişimizi yaptık. İlk Baran ve sonrasında Efe ip inişini bacanın bitimindeki birbirine perlonla bağlı bolt ve sikkeden yaptı. Efe bu perlona bir mağaracı bıraktı. Teşekkürler Efe Taga. Sıra bana gelmişti, iniş için hazırlıklarımı yaparken bir kuş gördüm ve hemen üstat Ahmet Yasin’e gösterdim o da o kuşu dün ilk defa gördüğünü ve adının duvar tırmaşık kuşu olduğunu söyledi. Aklıma ufak bir kelime şakası yapmak gelse de gerek düzgün bir cümle yapısına oturtamadığımdan gerekse de gülünmeme ihtimalinden dolayı bu şakayı rafa kaldırdım.

Duvar Tırmaşık Kuşu (Wallcreeper bkz.)

İki kez ip inişi yapıp tam da eşyalarımızı bıraktığımız kısma kadar indik. (İkinci ip boyunu ise bolttan indik.) Burada biraz mola verdikten sonra 13.45 gibi belden inişe koyulduk. Geldiğimiz rotayı takip ederek su kaynaklarından ihtiyacımızı giderip biraz da doğayı seyrettikten sonra kamp alanına 17.30(?) gibi vardık ve bu rapor da böylelikle bitti umarım çok uzun yazıp sizi sıkmamışımdır ilginiz için teşekkürler<3.

Ergin Suavi Taşar

Baran’ın ağzından: Diğer günler KDK’ye gelen ekipler 2.ip inişini yapmamış burası biraz opsiyonel. Biz erken olduğuna karar verip bacayı ve yelken kayanın free çıkılan kısmını da ip inişi ile inelim dedik. Ama Şöyle bir durum var ki: Ben ilk ip boyunu ilk sırada indim, ikinci ip boyunu 3. sırada indim arada yaklaşık 1.5 saat oturduğum bir kısım oldu. Hava da rüzgarlı ve bulutlu olduğu için bir tık rahatsız olduğumu belirtmek isterim. Belki bacanın bittiği noktadan bir kişi sırayla herkesi tek seferde 70 metre indirip ardından kendisi iki ip inişi yapıp inebilirdi. Bir sonraki gidenlere kesin bu olayı öneririm.

Dönüş yolunda Efe, Ahmet ve Ergin Apışkar’dan akan suyun kenarında biraz oturmak isteyince ben kamp alanında oturma taraftarı olduğumdan ötürü bu isteği reddettim ve onlardan ayrıldım. Yaklaşık 16.10 gibi kamp alanına vardım.

Zirvede Efe ve Ahmet

Büyük Demirkazık Zirve Raporu

Ekip: Ahmet Kahraman, Mert Umut
Süre: Yaklaşık 10 saat
Tarih: (09.06.2024)
Malzeme: Kazma, krampon, iniş ekipmanları, 4.5 litre su (kişi başı)
Rota: Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış Rehberi – 1.18 rotası
Wikiloc rotası: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/demirkazik-zirvesi-89123043
Yazan: Ahmet Kahraman

Sabah 03.00’da uyandık. Bir şeyler atıştırıp hazırlandıktan sonra 04.15 gibi KDK ekibi ile yola çıktık. Obayerinden BDK’ya giden patika bir noktada ikiye ayrılıyor ve sol taraftan BDK’ya, sağ taraftan KDK’ya gidiliyor (Patikanın ikiye ayrıldığı noktada büyük bir baba var). Biz bu babayı kaçırdık ve KDK ekibi ile patikaya sağdan devam ettik. Bir süre yürüdükten sonra fazla sağda kaldığımızı ve fazla yükseldiğimizi fark ettik. O noktada KDK ekibinden ayrıldık ve sola doğru eğimli bir çarşaktan yan yan yürüyerek saat 05.00 gibi kulvara ulaştık (Dönüşte patikayı takip ederek döndük. Çarşağa göre çok daha kolay ve kısaydı). Kulvarın girişinde, kramponlarımızı giymek ve ipi bağlamak için yaklaşık yarım saat mola verdik. Kulvarın tamamı sert karla kaplıydı ve kazma-kramponla rahatça çıkılabiliyordu. Yaklaşık 50 dk sonra-06.30’da- kulvarı tamamladık ve Doğu Geçidine ulaştık.

 

Büyük Demirkazık Doğu Kulvarı

Doğu geçidine kazma krampon ve suyumuzun bir kısmını bıraktık ve burada 30 dakika mola verdikten sonra saat 07.00’da zirveye doğru yola koyulduk. Geçitten külaha ulaşım için 15-20 dakikalık, soldan devam edip sonra sağa doğru yükselen hafif çarşaklı bir patika bulunuyor. Biz bunu fark edemedik ve direkt sağ taraftaki slab kayaya tırmanmaya başladık. Tırmanış gittikçe zorlaştı ve bir noktada tıkanıp geri döndük. O sırada arkamızdan gelen başka bir ekip bize çarşaklı patikayı gösterdi ve patikayı takip ederek saat 07.30 civarı külahın girişine vardık.

Külahın girişinde fazla oyalanmadan zirveye doğru tırmanışa başladık. Bazen sağdan, bazen soldan; kimi zaman da uçurumun kenarından tırmandık. Genel olarak en kolay yerlerden yükselmeye çalıştık ve uzun molalar vermedik. Yaklaşık 2 saat sonra-9.30’da- zirveye ulaştık. Bizim arkamızdan bize patikayı gösteren ekip de zirveye ulaştı ve zirvede birbirimizin fotoğraflarını çektik

Zirve

Zirvede 1 saat dinlendikten sonra saat 10.30 gibi inişe başladık. İkiz ipleri birbirlerine çift balıkçıl ile bağlayarak iki defa iniş yaptık (Yani toplam 4 ip boyu inmiş olduk). İkinci ip inişinde ip çok dolandığı ve uğraştırdığı için geri kalan kısmı ipsiz inmeye karar verdik. Zirveden ayrıldıktan yaklaşık iki saat sonra Doğu Geçidine vardık.

İp inişi yapan Mert Umut

Geçitte kısa bir mola verdikten sonra kulvardan inmeye başladık. Kar yumuşamıştı ve kazma, kramponlarımız biraz kayıyordu. Bu yüzden yavaş yavaş iniyorduk. Ben önde Mert arkada inerken; Mert bana, “Kanka dizlerini yere koy, daha hızlı iniyorsun” dedi. Dizlerimi yere koyduğumda bir anda kaymaya başladım ve sanırım kar yumuşak olduğu için self-arrest yöntemiyle kendimi durduramadım. Kulvarın ortasındaki düzlüğe kadar kaydım ve orada bir şekilde durdum (Gerçekten de daha hızlı iniliyormuş). Kayarken başıma herhangi kötü bir şey gelmedi ve düzlükte Mert’i bekledim. Kayarken düşürdüğüm telsizi alıp yanıma geldi ve inmeye devam ettik. Ben bu sefer daha yavaş ve dikkatli indim. Mert hızlıca indi ve kulvarın girişinde 20-25 dk beni bekledi (Sağ olasın Mert). Kulvardan inişimiz yaklaşık 1 saat sürdü. Sonra Dipsiz Gölün yanındaki patikayı takip ederek 14.00-14.30 gibi kamp yerine ulaştık.

YILDIZBATI – YILDIZBAŞI FAALİYETİ

Ekip: Hakan Ak, Asya Küçükbasmacı, Gizem Oflaz, Muharrem Yıldız
Wikiloc: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/yildizbati-yildizbati-sirtindan-yildizbasi-dipsiz-gol-obayeri-173805444?utm_medium=app&utm_campaign=share&utm_source=14804770
Tarih: 9 Haziran 2024

Obayeri’ne oldukça yakın olan bu iki zirveye faaliyetimizi daha alışılageldik olan önce Yıldızbaşı, sonra Yıldızbatı rotasından değil de önce Yıldızbatı ve sonrasında sırt hattını takip ederek Yıldızbaşı olacak şekilde planladık. Bu şekilde çarşak geçişten çıkıp zirvelere teker teker inip çıkmak yerine, aynı noktadan tekrar geçmeden, yalnızca dönüşte çarşak inerek faaliyetimizi tamamlamış olacaktık.

Diğer zirve ekipleri gibi saat 3 civarı uyandık ve 04.20’de yola çıktık. Yürüdüğümüz patika kamp alanından çıktıktan sonra hemen önümüzde uzanıyordu. Bir süre karanlıkta kafa lambalarımızla ilerledik. 15-20 dakika sonra patika devam ediyor olmasına rağmen hafif slab yüzeyler başladı ve kısa tırmanışlar yaparak ilerlemeye devam ettik. 04.55’te ilk molamızı verdik özellikle ben (asya) kendimi çok iyi hissetmediğim için zaman zaman durmaya ihtiyaç duyuyordum. Yarım saat civarı molamızda tam karşımızda yükselen ve üstüne güneş vurdukça güzelleşen BDK’yı izledik. Faaliyetin benim için en güzel yanlarından biri de rotada ilerledikçe değişen bakış açımızla Obayeri ve etrafını çevreleyen dağları izleme şansımız olmasıydı. Bir diğer güzel yanı ise biz tam da keçilerden bahsederken çıkmaya çalıştığımız tepeden son sürat inen ve hızını bir an bile kesmeyen yavru bir dağ keçisiydi (ne yazık ki kanıtlayabilecek bi fotoğrafı yok, bayaa hızlıydı)

hakan, muharrem, asya manzaranın keyfini çıkarıyor ; foto: gizem

Bir saat kadar daha yükseldikten sonra 06.35 gibi kafamızı karıştıran bir “zirve” denemesine girişiyoruz. Zirveye oldukça yaklaştığımızın farkındaydık, hatta önümüzde yükselen dik slablerin hemen sağında devam eden muhtemel rotamızı da görüyorduk. Ancak keyifli keyifli yükseliyorduk zaten birkaç saattir ve bir anda karşımıza çıkan yarık ve slabler de oldukça ilgi çekici görünmüştü. Sağdan zaten gidebileceğimizi konuştuktan sonra şunları mı denesek acaba dedik ve şunları denemeye başladık. önümüzde iki farklı hat uzanıyordu, biri oldukça derin bir yarık (muhtemelen büyük kütlelerin kesişim noktasıydı) öteki de slab yüzeyde çok daha basamaklı bir şekilde ilerleyen daha mütevazı bir yarıktı. Hakan ilk yarıktan biraz yükseldikten sonra sağdan gitsek daha iyi olur diyerek indi. Ardından Muharrem bu şekilde zirveye ulaşılıp ulaşılmayacağını görebilmek için diğer taraftan tırmanarak yükseldi. Yükseldikçe yolun bitmediğini ve çok uzun olduğunu söylüyordu.

foto: asya

Yine de tırmanılabilir gelmişti ve bu şekilde ilerlemeyi planladık. Onun arkasından ben de tırmanmaya başladım ancak bir süre sonra Muharrem gözden kayboldu, seslendiğimizde de cevap alamayınca ben de tırmanmayı bıraktım ve beklemeye başladık. Çok geçmeden bu yolun tahmin ettiğimiz gibi zirveye bağlanmadığını, aksine ters yüzdeki bir boşluğa çıktığını öğrendik. Muharrem de çıktığı yeri geri tırmanmak yerine diğer büyük yarığın içinden geri indi.

foto: asya

Bu şekilde biraz oyalanmış olduk ama hızlıca zirveye devam ettik. Sağ taraftan zirveye doğru çok daha rahat uzanıyordu ve 07.30’da zirveye ulaşmıştık.

yıldızbatı zirve

Burada 50 dakika kadar güneşin ve manzaranın tadını çıkardık, bol bol fotoğraf çektik. Benim aşırı midem bulanmakta olduğu için tuzlu çubuk kemirdim 🙁 Etrafımızdaki dağlara baktık; şuraya çıkılır mı, buradan geçilir mi diye doya doya seyrettikten sonra 08.20’de Yıldızbaşı zirveye doğru sırt hattından ilerlemeye başladık.

gizem, hakan yıldızbaşı’na ilerlerken foto:asya

Sırttan sağ salim ilerledikten sonra 09.00’da küçük bir mola verdik. Moladan hemen sonra çok rahat zirveye çıkarız bundan sonra derken 09.15 civarlarında faaliyetin kilit noktası diyebileceğimiz bol boşluk ve düşme hisli bir yan geçişle karşılaştık. Yan geçişin birkaç fotoğrafı:

(Yan geçiş, gizem ve muharrem gecis yapıyor.)

Nasıl yaparız diye düşünürken Hakan geçilebilir mi diye bakmak adına yan geçişi denemeye karar verdi. Muharrem, Asya ve ben (Gizem) Hakan’ın denemelerini gördükçe küçük kalp krizleri geçirdik. Hakan yan geçişin zor kısmını geçip çantasını ileri bıraktıktan sonra biz geçerken alttan bize yardım etmek ve yönlendirebilmek için orta kısmından hafifçe aşağı inip altımıza geçti. Göründüğü kadar zor değil yaparsın sözünden sonra en sona kalmak istemediğim ve hafif de ürktüğüm için ilk ben geçmek istedim, Hakan’ın süper mentörlüğü ve mental desteği sayesinde zor olan kısmı geçince gerçekten gözüktüğü kadar zor olmadığını fark ettim. (Geçen birini izlemek yapmaktan daha zordu.) Büyük botlarımız da işin içine girince ayak koyacak yerimizin başta az hissettirmesi, geçişin duvar kısmındaki slablerde elimiz ile kendimizi destekleyebileceğimiz çıkıntı sayısının gerçekten çok az olması işi zorlaştırsa da bedenimizi tamamen slablere yaslayınca geçiş bir nebze kolaylaşıyor. Benden sonra Asya keklik gibi sekerek geçişi çok kolay şekilde tamamladı. En son da Muharremin geçmesiyle 09.35’te hepimiz karşıdaydık.

Hakan’ın “İşte şimdi essah bir zirve oldu.” lafından sonra zirve için sularımızı içip yola koyulduk. Biraz ilerledikten sonra önümüze tırmanmamız gereken bir kılçık çıktı. Hakan’ın öncülüğü eşliğinde kılçığı tamamladık.

(Kılçık)

Yürüyüş ve tırmanışlardan sonra (Ben eşek olduğum için bazı yerlerde daha kolay gözüküyor diye daha zor slableri tırmanıp yoruldum.) 10.10’da zirvedeydik. Yıldızbatı kadar rahat oturabileceğimiz yerler yoktu ve güneş artık bizi fena şekilde yakmaya başlamıştı.

(Yıldızbaşı zirve)

Zirvede çok durmamaya karar verdik, yarım saat kadar bir moladan sonra 10.45’te yanyana oldukları için Akçay çarşağı sandığımız fakat yıldızın çarşağı olan yerden inmeye başladık. Yarım saatte üç yüz metre indikten sonra çarşak bitişinde ufak bir mola verdik, ben Hakan’ın lüks karışık kuruyemişini yere döktüğüm için Muharrem ile yerden fıstık ve kajularını ayıklayıp afiyetle yedik. Dipsiz Göle doğru yola çıktıktan sonra Wikilog’un hata verdiğini ve rotayı gölün içinden çizdiğini fark etmekte biraz geç kalınca gölün sağ kısmından dolaşmak zorunda kaldık. 12.10’da gölde bol jelibonlu ve hiç tuvalete gitmediğimi fark ettiğim bir moladan sonra 12.22’de yola çıktık.

(İnişte Asya’nın gözünden ben)

Yaklaşık yarım saat sonra 12.55’te sağ salim evimizde, kamp alanındaydık. Uyumak, dinlenmek ve monopoly deal oynamak adına çadırlarımıza çekilirken başımı döndürenin korku ya da yorgunluk değil, zirvedeki havanın ağzımda bıraktığı o güzel tat olduğunu fark ettim.

Küçük notlar: Krampona ihtiyaç duymayacağımızı düşündüğümüz için götürmedik. Baton değil kazma kullanmayı öneririm, çürüklü kayalar bastığınız yerde kırılabildiği gibi kazma iniş ve çıkışlarda işi çok daha kolaylaştırdı. Bol bol jelibon, canga ve lüks karışık kuruyemiş götürmek zirve deneyimini daha gerçek kılacaktır.

asya & gizem

Davlumbaz-Maltepe Zirve Raporu

Ekip: Semih Dülger, Mert Deniz, Ayşegül Arabacı, Ayhan Abi
Malzemeler: 4 Kask, 4 Kazma
Tarih: 09.06.2024

8 Haziran akşamı yapılan toplantıdan sonra grup çadırlara dağıldı. Gece boyunca hava beklenenden soğuk olmasına rağmen kışlık tulumu getirdiğim için şanslıydım. Sabah çadırda dağınıklık olduğu için ve çadır arkadaşlarımın erken kalkacak olmalarından dolayı onlarla birlikte 3’te kalktım.Ben kahvaltı yaparken Ergin ve Gizem erken ayrıldığı için, çadırı toplama işi bana düştü. Hep birlikte 05.07’de yola çıktık ve zirveye giden patika oldukça belirgindi. Yolun başında zorlansak da ilerleyen kısımlar daha rahattı. BDK Kuzey duvarı sabahın ilk ışıklarıyla büyüleyici görünüyordu.

Normalde önce sırta varıp sonra onu takip ederek zirveye çıkılıyor. Ama biz slablerde deneyim kazanmak için daha dik bir yoldan zirveye çıktık.
Zirveye ulaştığımızda, saat 8.06’da ulaştık, manzara muhteşemdi; Erciyes’i bile görebiliyorduk.

Yıldızbaşı’na giden geçiş

Yıldızbaşı’na giden geçiş kılçıklı ve tekinsiz durduğundan Yıldızbaşı’na gitmekten vazgeçtik.

09.18’de Maltepe’ye gitmek için zirveden aşağıya doğru inişe geçtik. Kısa bir süre sonra Ayhan abi ile Mert Deniz kampa dönmeye karar verdi. Ben ve Ayşegül Maltepe’ye doğru devam ettik. Zirveye giden net bi patika olmasa da üç aşağı beş yukarı kafamızda zirveye giden bir yol çizebiliyorduk. Yolda yan geçişler ve hafif tırmanışlar vardı. Davlumbaz’ın çıkışına göre gayet kolay olsa da son birkaç metre düşmeye elverişli olduğundan biraz korksam da Ayşegül’den cesaret alarak geçmeyi başardım. Saat 10.45’te zirvede bizi sıvacı kuşu gibi küçük bir dost bekliyordu. Maltepe’nin manzarası, Davlumbaz kadar güzel olmasa da harita açısından daha net bir bakış açısı sunuyordu.

11.39’da inişe başladık ve slab çarşak karışık bir yoldan aşağıya indik. Geldiğimiz yolda aşağıya doğru giden belirgin bi patika vardı. Bence oradan insek daha iyi olurdu çünkü çarşaklı slableri inmek hem daha fazla dikkat hem de daha fazla zaman istiyordu. 13.02’de kamp alanına vardık.

Semih Dülger

10 Haziran

Çağal-Beşparmak Kulvarından Beşparmak Sivrisi ve Çağalınbaşı Zirve Denemesi

Ekip: Ayhan Köroğlu, Ayşegül Arabacı, Efe Kaan Taga, Muharrem Yıldız

Wikiloc: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/aladaglar-dipsiz-gol-akcay-gecidi-172871984

Tarih: 10 Haziran 2024

Genel Durum ve Plan

Ayşegül, Efe ve benim (Muharrem) planladığımız bu faaliyete son gün Ayhan abinin de dahil olmasıyla çok mutlu olmuştum. İlk kez kulvar çıkacaktım ve bunun gerginliği üzerimdeyken ekibimdeki insanların benden çok daha tecrübeli olmaları içimi rahatlatıyordu. Çağal kulvarının çürük olduğu, yani etraftan kulvara sağlı sollu sürekli taş düştüğü biliniyordu ve ben de önceki gün (9 haziran 2024) Yıldızbaşı-Yıldızbatı yaptığım için bu görkemli kulvarı ilk kez görme fırsatı bulmuştum. İlk kez kulvar çıkıcak olmam, kulvarın çürüklüğü ve önceki gün gördüğüm görüntü gözümü korkutuyordu ama ekip sağlamdı ve bu beni rahatlatıyordu.

Sağda Beşparmak Sivrisi, solda Çağal kütlesi, Çağal-Beşparmak kulvarı

Plana göre gece 2’de uyanıp hazırlanacak ve saat 3’te yola koyulacaktık. Saat 4 ila 5 arası kulvarın girişine varmayı planlıyorduk. Erken yola çıkmamızın en önemli sebebi güneşti. Güneş saat sabah 5.30 gibi güneş doğuyordu ama Çağalınbaşı’nın kocaman kütlesi kulvarın üzerine güneşin düşmesini saat neredeyse 7, 7.30’a kadar engelliyordu. Güneş gören kulvar iyice gevşeyip bol bol taş düşürüyordu bu yüzden erkenden gidip kulvarı çıkmamız elzemdi. Daha sonrasında 1 saatlik görece kolay bir tırmanışla Beşparmak Sivrisine varıp biraz dinlenip geri inip Çağalınbaşı’nın zorlu tırmanışını yaparak zirveye ulaşmak istiyorduk. Sonrasında Çağal kütlesini Akçay Geçidine kadar takip edip oradan dipsiz göle inip Obayerindeki kamp alanımıza ulaşmak planımızdı.

Faaliyet Günü (10 haziran 2024)

Saat sabah 2 de uyanıp hazırlanmaya başladık. Her yer çok karanlıktı ve gökyüzü kamp boyuncaki en güzel halindeydi. Saat 3’ü biraz geçe yola koyulduk. Ayhan Abi obayerini avucunun içi gibi biliyordu ve önden o bizi götürüyordu. Kulvar girişini bulmak asla zor değildi ama karanlık yüzünden patikalar birbirine girmiş ve belirginlikleri kaybolmuştu. Dipsiz gölün sağından ya da solundan geçmek yolu neredeyse tamamen değiştiriyordu. Sanırım biz yanlış taraftan giderek yolu biraz uzattık ve sabahın ilk ışıklarına doğru saat 4.50 5 gibi kulvarın girişine vardık.

Solda Efe sağda ben kramponlarımızı bağlarken

Önceki akşam hepimiz kramponlarımızı ayakkabı ölçümüze göre ayarlamıştık ama nedense kulvarın önünde bir türlü ayarı tutturamadık. 10-15 dakikalık bir uğraş sonunda hepimiz hazırdık ve saat 5’i biraz geçerken kulvara ilk adımı atmıştık.

Kulvarın girişinde Efe otururken, Ayşegül ona doğru tırmanıyor, yerde dökülen taşlar

Kulvarın girişi gözüktüğü kadar dik değildi ama yer yer dikleşiyordu. Tunç Fındık’ın Aladağlar kitabında yazdığı gibi 45 derecelik bir eğim vardı. İlk kez kulvara girdiğim için attığım adımlara pek güvenmiyordum ki tam o sırada daha 15 metre anca yükselmişken sol ayağımdaki krampon çıktı. Ayhan abinin yardımıyla orda hemen oturup bir şekilde kramponu düzelttim ve yola geri koyulduk.

Ayhan abinin yardımıyla kramponumu düzeltirken, Yerde yine dökülen taşlar

Bu sırada her yerden onlarca taş düşüyor yanımızdan vızır vızır geçiyorlardı. Kulvar çok çürüktü. Bastığımız yer buzlaşmış ama 15-20 santim derini yumuşak kardı. Zigzag yapa yapa yükseldik. Yaklaşık 50 metre yükselmiştik ve çanakla aramızda az bir mesafe kalmıştı. Yukarıdan düşen çoğu taş çanağın dar boğazında birleşiyor ve oradan tahmin edilemez yerlere sekerek yağıyordu. Ayhan abi dar yeri geçerken taşlardan dolayı sorun yaşayabileceğimizi söyledi. Kulvarın ortalarında da kahverengi bir hat gözüküyordu. Bunun düşen taşlar değil de eriyen buzdan dolayı gözüken toprak olduğu kanaatine vardık. Buz yukarıda çok inceydi. Ayhan abi dönüş kararına daha yakındı ve ben de onun fikrine daha yakındım. Kendimi devam edecek tecrübede ve özgüvende görmüyordum. Ama Efe ve Ayşegül biraz daha yükselip en azından çanağın ağzından sonra ne var görmek istiyorlardı. Biz Ayhan abiyle beklemeye başladık onlar yükseldiler. Fakat onlar yükselirken taş yağmaya devam ediyordu ve biz de sabit kalmak yerine downclimb yaparak aşağı inmeye başladık.

Çok geçmeden Ayşegül ve Efe de dönüş kararı aldılar ve buzun yukarıda daha da ince olduğunu altından akan suyu duyduklarını söylediler.

Ayşegül’ün çektiği, çanağın dar kısmının hemen üstü, altından su akan yer ve erimiş kulvar

İniş sırasında Ayşegül ve Efe. Ayşegül’ün solunda yağan taşların birikintisi

Efenin gösterdiği yöntemle daha hızlı inebilmeye başlamıştım ama geri geri kulvar inmek kesinlikle çıkmaktan daha yorucuydu. İndiğimizde ayak bileklerimi hissetmiyordum.

İndikten sonra ekip

Faaliyeti tamamlayamadığımız için indiğimizde üzgündük. Kulvarın haziran ayının başında bu durumda olmaması gerekiyordu ama yükselen sıcaklar ve karsız geçen kışlar yüzünden mevsimlerin kaymasıyla bu durumdan etkilendik. Mayıs başı bu kulvara girmek hava durumuna bağlı olarak en doğru karar olacaktır diye düşünüyorum.

Her ne kadar tamamlayamasak da ilk kulvar deneyimimi bu tecrübeli ekiple beraber yaşadığım için mutluyum. Kulvardan indiğimde artık kazmama, kramponuma ve bastığım adıma daha çok güveniyor, dik gözüken yerlerde ayakta durulabildiğini öğrenmiş bir şekilde gelecek sene bu kulvarı tekrar çıkmak istiyordum. Bütün ekip arkadaşlarıma ve bu yaz kampını düzenleyen gezi sorumlularımıza teşekkürler.

Muharrem Yıldız

11 Haziran

Küçük Demirkazık Zirve Raporu

Ekip: Ayhan Abi, Gizem Oflaz, Semih Dülger, Ahmet Kahraman
Süre: Yaklaşık 9 saat
Malzeme: Kazma, iniş ekipmanları, 3 litre su (kişi başı)
Rota: Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış Rehberi – 2.1 rotası
Wikiloc rotası: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/kucukdemirkazik-obayerinden-89129042
Yazan: Ahmet Kahraman

Saat 03.00’da uyandık ve 04.00 gibi yola çıktık. Obayerinden KDK’ya giden patikayı takip ederek yürüyorduk. Yola çıktıktan yarım saat sonra Gizem midesinin bulandığını, devam edemeyeceğini ve geri dönmek istediğini söyledi. Kamptaki kişilere Gizem’in geleceğini telsizle haber verdik ve Gizem’i uğurlayıp yolumuza devam ettik. 05.00’da KDK ve BDK’yı bağlayan bele ulaştık (Burada Gizem’in kampa ulaştığı haberini aldık). Belden Yelkenkaya net bir şekilde görülüyordu.

Kısa bir moladan sonra belden aşağı doğru giden patikayı takip ederek Yelkenkaya’ya doğru çarşak ve slablerden geçerek yükseldik. Saat 06.10’da Yelkenkaya’ya ve bacanın girişine geldik. Kazma ve batonlarımızı burada bıraktık.

Biraz dinlendikten sonra bacayı çıkmaya başladık. Bacanın ilk kısmını üçümüz de ipsiz tırmandık. Bacanın daraldığı yeri-sağ taraftaki kısım- tırmanış ayakkabısıyla lider çıktım ve Semih’le Ayhan abinin de üstten emniyetini aldım. Üçer karabina aldığımızı zannediyorduk. Ama bacayı çıkınca ben bir tanesini kampta bıraktığımı fark ettim (Yanımda 2 tane vardı). Bir karabinaya hem tam kazık atarak hem de reversoyu takarak emniyet aldım. Saat 07.30’da hepimiz bacanın tepesindeydik. Buraya malzeme bırakmadık (İpi zirveye kadar taşıdık).

Bacanın tepesinden manzara

Bacanın tepesinden manzara

Burada 30 dakika mola verdik ve zirveye doğru yola koyulduk. Bacanın tepesindeki düzlükten sonra karşımıza iki tane çatlak hattı çıktı. İki gün önceki ekip sağdakini takip etmemiz gerektiğini söylemişti, biz de sağ çatlağı takip ederek tırmandık. Bacadan sonra da zirveye giden bir patika yok. Yine zirveye kadar baca kadar zor olmasa da tırmanmanız gerekiyor (Bacayı bitirince, her şey bitmiyor). Saat 08.20’de zirveye ulaştık. Zirvede bir buçuk saat vakit geçirdik. Aynı zamanda Hakan ve Baran Kocasarp’a tırmanıyorlardı. Dürbünle onları bulmayı çalıştık. Zirve defterini güzel yazılarla ve beyitlerle doldurduktan sonra 09.45’te inişe geçtik

10.15’te bacaya vardık ve vakit kaybetmeden ip inişine başladık. 2 kişi tek ip inişiyle, 1 kişi de iki ip inişiyle bacanın sonuna kadar insin diye karar aldık. İpi çift sekizli düğümüyle bir sikke ve bir bolttan oluşan istasyondaki mağaracıya-teşekkürler Efe- bağladık. Ayhan abi ve Semih tek inişle bacanın sonuna kadar indiler. Ben de ipi topladım ve bacanın yarısına kadar bir iniş yaptım. Bacanın yarısında-bacanın ipsiz çıktığımız ilk kısmının sonu- sağlam bir bolta takılı bir iniş karabinası var. İkinci ip inişini oradan yapacaktım. Ama ilk inişte ip çok dolandığı için ipi topladım ve bacanın kalan kısmını ipsiz indim. 11.30’da hepimiz bacadan inişi tamamladık.

12.30’da geldiğimiz yolu takip ederek-olduğu kadar- bele ulaştık. Sonra da patikayı takip ederek 13.00-13.30 gibi kamp alanına vardık.

Kocasarp-Beşparmak-Çağalınbaşı Traversi Denemesi Faaliyet Raporu

Ekip: Baran Taşan, Hakan Ak

Malzemeler: 2 kask, 2 kuşam, 16 karabina, 14 takoz(kullanılmadı), 2 reverso, 2 pursik, 4 sling(60’lık), 2 perlon(biri 120’lik biri 240’lık), twinlerden biri(60 metre), 3 sikke(kullanılmadı), 1 çekiç(kullanılmadı), 1 nutkey(kullanılmadı))

Yaz kampı öncesi Hall’de yaptığımız dağcılık toplanmalarının ilkinde Hakan bu travers planından bahsederek aklımı bayağı karıştırdı. Sonra bir kaç kere daha buluşunca bu traversi yapalım diye sözleştik. Yaz kampının 3. gününde yani 11 Haziran Salı günü bu faaliyeti yapma kararı aldık.

11 Haziran Salı Günü saat 04.00’da uyandık, 04.30’da yola koyulduk. Çokça tuvalet molası vererek Kocasarp kuzeybatı sırtında hızla yükseliyorduk. Bi noktada bu kadar hızlı gitmemize gerek olmadığının farkına varıp yavaş ve emin adımlarla güzel bi tempoda yükseldik. Sırt hattına girdikten sonra 2+, 3 bandı çürük kayada tırmanış yaparak çok uzun bir süre yükseldik ve bir kulvarın sağ tarafında kaldık.

Sırt hattında yükseliş

Yolun kulvarın sol tarafında olduğunu fark ettik ama yanımızda kazma ve krampon olmadığı için geçemedik. İleride kesssssin sola atlayabileceğimiz bir noktaya ulaşırız diye kulvarın sağından yükselmeye başladık. Bu yol bizi bir kulenin arkasına çıkardı. 2. Narpuzu görebiliyorduk. Bu kuleyi aşarsak eğer asıl yola otururuz diyip hiç vakit kaybetmeden free solo çıktım(Tahminimce 4- yanlışım varsa düzelt Hakan). Ardımdan Hakan ben bitirir bitirmez hemen rotaya girip yanıma geldi. Yukarıda bahsettiğim kulvarın soluna geçtik. Planımız işledi ama yanda bir kulvar daha olduğunu gördük ve rota onun da solundan geçiyor. Yani konumumuz 2 adet kulvarın arası diyebilirim(raporun en altında fotoğrafta görebilirsiniz). Oturup önceden indirdiğimiz ve çektiğimiz fotoğraflara bakmaya ve nerede olduğumuzu kestirmeye çalıştık. Ama uzun süredir çürük kayada tırmanmak ve kuleyi aşmak bizi bi tık yıpratmıştı. Bu iki kulvar arasında yol aramak için yaklaşık 3 kere in çık yaptık, farklı planlar kurduk. En son Hakan ben bi yukarı bakayım diyip Çıktığımız kulenin kılçık hattına çıktı. (Burada Narpuz tarafına bakan bir kum saatine bağlı bir perlon gördüğünü bana söyledi, faaliyetin ilerleyen saatlerinde işimize yarayacak). İnanılmaz bir boşluk hissiyle( sağ taraf Narpuz, sol taraf dipsiz göl) yaklaşık 13-14 metre oturarak Kılçık geçişini yaptı. Ben de Hakan’ın arkasından çıktım ve kılçığa vardım. Burada düzlük diyebileceğim bir yere indik ve soluklandık.

Kilit etaba varmadan önceki kılçık geçişi

Wikiloc’a göre rotaya oturduk ve kilit etaba çok az kaldığını kestirebiliyorduk fakat sikke ve perlon göremiyorduk. Bu noktada öne ben geçerek biraz önce kuleyi çıktığımız gibi burayı da çıkarız diyip yapıştırdık. Sonra bir baktım ki önümde bir sabit sikke duruyor. İkimizde inanılmaz heyecanladık ve ilk iş olarak göbek bağlarımızla sikkeye girdik. Ardından yanımıza aldığımız ipi açtık. Hakan emniyete girdi, ben rotayı leadledim. (Kitapta kilit etabın 15 metre olduğu yazıyor. Kilit etap yukarıda bahsettiğim düzlüğümsü alandan başlıyor. Biz rotanın ortasından, sikkeden, girdik. Sikkeden sonra 7 metre falan yükseldik.) Yukarı baktığımda sola yatık gitmek daha mantıklı duruyor ama yukarıdaki istasyon sağ tarafta kalıyor. Aşağıdan istasyon gözükmediği için ben commonsense’imle devam ettim. Rotanın kilit etabı burası oluyor ve 4+ çürük bir etap. Hakan’a bolca taş düşürdüm (Özür dilerim Hakan) İstasyonda babaya geçirilmiş bir perlon bulunmakta. Ben perlona güvenmeyip bir adet daha perlon geçirdim babaya. Yukarı çıkınca hemen kendimi göbek bağımla sabitleyip, Hakan’ı yanıma almak için üstten emniyet sistemini kurdum. Hakan yanıma geldi bir kılçık hattında peşi sıra oturarak durum değerlendirmesi yaptık.

İstasyon

 

Kilit etabın istasyonu ben öndeyim Hakan arkada

Karşımızda yaklaşık 50 metre bir kılçık hattı vardı. Burayı aşıp büyük slabe varacağız diye düşündük. Belki de kılçık hattı 5 6 metre sonra bizi slabe çıkaracaktı bilemiyorduk. Bu traversi önceden yapmış olan Ayhan Abi’ye telsizden konumumuzu ve bu kılçık hattından bahsettik. Ayhan abi cevap olarak “kılçık hattı yoktu, kilidi çıktıktan sonra slabden yükselip zirveye varmıştık” dedi. Tabii bu olaylar olurken saat de geçiyordu. Kuleyi çıkarken, aşağıda iki kulvarın arasında rotayı bulmaya çalışırken ve en son bu kilit etapın istasyonunda otururken bayağı bir vakit kaybetmiştik. Saat 11.30 olmuştu. Beklemediğimiz noktalarda kar olması büyük slabde de kar olabileceği kuşkusunu doğurdu. Ayrıca, yola çıkmadan önce 11 12 bandında Kocasarp zirvede olmazsak geri döneriz demiştik. Bu karara uyarak önce ben yukarıda bahsettiğim Kılçık sonrası düzlüğümsü yere ip inişi yaparak indim ardımdan Hakan geldi.

Hakan ip inişi yapıyor

O kılçığı tekrar geçsek mi diye düşünürken Narpuz’a bakan uzunca perlonu ters döndürüp bizim rota tarafına soktuk. Perlona güvenim sıfır bir şekilde yukarıda bahsettiğim kulvarın yanından yan geçiş yaparak vakit kaybettiğimiz alana vardım.

Narpuz’a bakan perlon

İp inişiyle yan geçiş yapıyorum

Hakan’a sıra geldiğinde ise pandül riskine karşı, Hakan “İpin ucunu bir kayaya dolayabilir misin?” dedi. Etraf çok çürük olduğu için o tarz bi kaya bulamadım ve ipi kendime dolayıp kendimi güvene aldım. Hakan yanıma o şekilde geldi. Şu an başladığımız yerdeydik. O iki kulvar arasındaydık. Buradan götüm götüm çokça uzun süre boşluk hissi ile birlikte küfürler savurarak indik. Yaklaşık 3 gibi sırt hattının başına geldik. Burada Asya, Muharrem, Ayşegül, Efe ve Gizem oturuyordu. Onlarla biraz oturduktan sonra Kamp alanına 4 gibi vardık

Topo: Baran Taşan

Haziran ayının başında denediğimiz için bazı etaplarda kar durumunu tahmin edemedik ve kazma krampon almadık. Bu yüzden de kulvar geçişlerini yapamayıp alternatif yollar ararken bulduk kendimizi. İyisiyle kötüsüyle çoook tecrübe kazandığım bir faaliyet oldu. Kötü durumlarda karşılaştığımızda soğukkanlılığını koruyan Hakan’a teşekkürlerimi iletiyorum. <33

YILDIZBATI – YILDIZBAŞI FAALİYETİ

Ekip: Mert Umut, Şefika Güney, Mert Deniz, Ergin Suavi Taşar, Eren Karahüseyinoğlu
Video Link: https://youtu.be/7Gh9aLY1_KE?si=cpP0Oc7-y6DCJGQa
Yazan: Şefika Güney

11 Haziran 2024 tarihinde kimilerimiz için ilk zirve olacak olan Yılbızbatı-Yıldızbaşı zirvesi için heyecan içinde sabah 4’te uyandık. Eren üşenmeden getirdiği V60 ile yaptığı kahvesini yudumlarken geri kalanlarımız da yavaştan uyanıp lavaş çikolatadan oluşan besleyici kahvaltımızı yaptık. 5.15’te yola çıktık. İlk molaya kadar yüksek tempo kimilerimizi oldukça yormuştu, Mert Umut ise bana mısın demiyordu. Neyse ki 1 saatin sonunda bize acıdı ve mola verdik. İlk moladan sonra grup adeta Arap atı gibi açıldı. Mert Umut bize telefonunu verdi ve sırayla hepimiz Wikiloc’tan gruba yol göstererek dağda yön duygumuzu geliştirdik.

Mert Deniz ve ben(Şefika) bir tık geride kaldığımız için bizi bekleyen ve beklerken karla oynayan Eren, Mert Umut ve Ergin’e nihayetinde biz de katıldık ve kazmalarımızla amaçsızca buz kütlesini parçaladıktan sonra yola devam ettik. 6.25 gibi 10 dakikalık ultimate molamızı verdik.Eren’in videosu için röportajlarımızı verdikten sonra çarşak çıkmaya başladık. 7.30 gibi zirvedeydik. Zirvede 1 saat kadar mola verdik, cool lime içip manzaranın tadını çıkardık.

Ancak oyalanamazdık, bu nedenle 8.30 gibi ikinci zirvemiz olan Yıldızbaşı için yola çıktık. İki zirveyi birbirine bağlayan sırtın sağ yanından ilerledik, hemen akabinde gelen slab’lerden indik ve çarşaftan çıkarak zor kararlar almamıza neden olacak travmatik yan geçişe ulaştık.

Mert Umut öncesinde geçitten birkaç kere geçerek taşları temizledi ve bizim için geçiş hamleleri planladı. Daha sonra aşağı inerek sırasıyla geçen Eren, Ergin ve ben için spot aldı. Geçiş mental açıdan zorlayıcıydı. Olası bir düşüş durumunda öldürmese de muhtemelen kanlar içinde kalmamıza sebebiyet verecek gibiydi.

Ve sıra Mert Deniz’e gelmişti. Mert stres yaptığı için (kaba etim yemedi – mert)geçmeme kararı aldı. Grup olarak zor bir karar almamız gerekiyordu. Ya iki gruba ayrılacaktık ya da hep beraber geri dönecektik. Biz de Mert Deniz’i şimdilik bırakmaya karar verip zirve yoluna devam ettik.

Bazı kararlar vardır siyahtır ama ötesi aydınlıktır, işte bunun için Anadolu’nun buram buram kokan kokusuyla, halaylarımızla, kazmalarımızla, cool limelarımızla geldik. Erenlerin, Mertlerin, Erginlerin, Şefikaların dualarıyla geldik. Ve en önemlisi dağcılığın başkentine Niğde’ye, Yıldızbaşı için mücadele eden Mert Deniz’in duasıyla geldik.

Gezinin en zor yeri zirveye az kala bizi karşıladı. Uzun bir süre kılçıktan çıktık, taşlar kopuyor ve üzerimize yuvarlanıyordu. Burayı da kazasız belasız atlattık ve slableri de aştık( Ayşegül’e sonsuz teşekkürler botlarını bana verdi, ben maalesef botlarımı otobüste unutmuştum ve Eren beni HİÇBİR ŞEKİLDE UYARMADI) Sonunda saat 11’de zirveye vardık.

1 saatlik bir molanın sonunda artık dönüş için hazırdık. Mert Umut bize telsizi verdi ve Mert Deniz’i almaya gitti. Bizse Dipsiz Göl’e kadar uzun bir çarşaktan inerek gölün yakınlarında Mertler ile buluşma kararı aldık. Çarşaktan iniş monoton ancak rahattı ve bizi zorlamadı. Planlandığı gibi Mertlerle göle yakın bir konumda karşılaştık, hepimiz bir hayli yorgunduk bu nedenle gölde mola vermeden seri bir şekilde yaklaşık 3 gibi kamp alanına vardık. Özellikle ilk zirvesi olanlar için muhteşem bir deneyimdi, çok fazla tecrübe kazandık ve dostluklarımızı pekiştirdik. Daha nice zirvelere <3
Eren’in notu: Aynı günün akşamında ertesi gün için otobüs bileti aldı.

12 Haziran

Küçük Demirkazık Zirve Raporu

Ekip: Asya Küçükbasmacı, Eren Karahüseyinoğlu, Mert Umut
Süre: Yaklaşık 10 saat
Malzeme: Kazma, iniş ekipmanları, 3 litre su (kişi başı)
Rota: Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış Rehberi – 2.1 rotası
Wikiloc rotası: https://www.wikiloc.com/mountaineering-trails/kucuk-demir-kazik-obanin-yeri-79287217
Video: https://www.youtube.com/watch?v=kg_X–e57Lw
Yazan: Mert Umut

Aslında bu zirveyi önceden Şefika da dahil olmak üzere 4 kişi planlamıştık ancak önceki günkü Yıldızbatı-Yıldızbaşı maceramız (bkz. yukarda) onu yormuş olacak ki bi gün öncesinden ana grupla birlikte dönme kararı aldı. Biz yine de heyecanımızı kaybetmeden 11 Haziran akşamı zirve planımızı netleştirip gerekli malzemeleri de aldıktan sonra ertesi gün sabah üçte uyanmak üzere çadırlara dağıldık. Uyandıktan sonra artık son zirve lavaşımı da hızlıca hazırlayıp yedim ve her şeyi kontrol ettikten sonra 4.15 sularında yola koyulduk. Üç gün önceki BDK zirvemden baştaki patikaya aşinaydım ama yine de karanlıkta bele varana kadar birkaç yerde rotadan biraz saptığım oldu. Buna rağmen tempomuz gayet iyiydi ve ilk molamızı bele 5 gibi varınca verdik.

Belde mola, arkada Eren’in üstünde KDK zirve

15 dakikalık bir moladan sonra yürüyüşe başlarken biraz tereddütte kaldık, çünkü bizden önceki gruplar belin hizasından veya biraz aşağısından gittiklerini söylemişlerdi, bizdeki rota ise başta sırtı sağdan takip etmemizi, sonrasında ise sırtın üstünden geçip yukardan yan geçiş yapmamızı söylüyordu. Biz de bu şekilde daha kısa gibi gözüktüğü için üstten gitmeye karar verdik. Biraz yürüyüp sırtı geçtikten sonra babalı patikayı kolayca görebiliyorduk. Yaklaşık bir saatlik bol slabli ve keyifli bir yan geçişten sonra 6.20 gibi bacanın en alt kısmına geldik. Burda free tırmanırken önceki gün Semih’in unuttuğu Büdak polarını da bulduk ve dönüşte almak üzere görünür bi yere kazmalarla birlikte bıraktık. Bu noktadan sonra ipli tırmanış yerine kadar olan rotadaysa önce sağdan yükseldik, daha sonraysa iki tarafın birleştiği yere gelmeden hemen önce sola saptık. İki taraftan da bir şekilde çıkılır büyük ihtimal ama bizim rota bizi fazla zorlamadı. 7’ye doğru ipli etabın (sağ baca) başına geldiğimde başta biraz tırstım ancak hemen 3-4 metre üstümdeki sikkeye takılı perlonu görünce rahatladım. Kendi çantamı bırakıp ihtiyacım olan şeyleri Eren’in ve Asya’nın çantasına dağıttıktan sonra tırmanışa başladım. Baştaki baca kısmında iyice kendimi sıkıştırıp ilk heyecanımı da attıktan sonra bi şekilde yükseldim ve perlona iple girer girmez derin bi oh çektim. Perlondan sonrası nispeten daha kolay olsa da düşüşü yine biraz tehlikeli olduğundan dikkatli çıkılması gerekiyor. Ayrıca tırmanış ayakkabısız leadlenebileceğini düşünmüyorum. Bana rota şahsen V- gibi hissettirdi ama rota çıkışında sadece bir sikke olduğundan mental zorluğu daha ağır basan bir yer bence. Rotanın en sonundaysa sağlam bir perlona bağlı bir bolt ve bir sikke vardı.

Bacanın ipli etabının girişinde Eren’le ben

İstasyona girip diğerlerini de üstten emniyetle yanıma alana kadar saat 8 olmuştu. İpi ve bazı emniyet aletlerini istasyonda güvenli bir yere bıraktıktan sonra hızlıca zirveye doğru yükselmeye başladık. Bacadan sonrası da biraz boşluk hissi veren ama temiz tırmanış etapları içeriyordu. 20 dakikalık son bi efordan sonra 8.15 gibi zirveye vardık. Zirve defterine bizden öncekilerin yazdıklarını okuyup eğlendikten sonra bitişiğindeki bir sayfaya biz de bir şeyler karaladık. Erken varmanın rahatlığıyla uzunca bir süre yemeklerimizi yiyip dinlendikten sonra ise 9.15 gibi inişimize başladık.

Erkenden zirve keyfi, arkada BDK

İp inişinde çok vakit kaybetmeyelim diye ben önden gidip bacaya biraz erken vardım. Ben indikten beş dakika sonra Eren ve Asya da geldi ve saat 10’u biraz geçe ip inişini tamamladık. Bir 15-20 dakikada da kalan baca etabını indikten sonra kazmalarımızı bıraktığımız yerde küçük bir mola verdik. 10.30’da tekrar yola koyulurken “bu kadar inmemişizdir heralde yaa” diye düşünerek farkında olmadan geldiğimiz patikanın üstünden yürümeye başladık. Yükseldikçe sabah üstünden geçtiğimiz sırta yaklaştığımızı zannediyoduk ancak bizim geçtiğimiz kısmın iki tepe arkamızda olduğundan habersizdik. Bir süre sonra patikanın iyice zorlaştığı bir yerde durduk ve hem Eren’in bir iş görüşmesi yapması hem de uzun süre nerde olduğumuzu anlamaya çalışmamız sebebiyle yaklaşık 45 dakika aynı yere hapsolduk. Tekrar yürümeye başlayıp dik yokuşlardan inerek ana patikaya ulaştığımızda ise saat 12’ye yaklaşmıştı. Kamp yerine çok uzak olmadığımız ve zirveye planladığımızdan çok daha erken vardığımız için bu süre kaybı bize bir sıkıntı yaratmadı, Sadece öğle güneşine kaldığımız için biraz fazladan yanmış olabiliriz.

Sırt hizasından bele tekrar yaklaşırken, arkada BDK

Bu noktadan sonra bele varmamız aşırı zor olmadı, 13’te beldeydik. Belde de çok durmayıp biraz da etrafı dolanarak geldiğimiz patikadan kampa 14 gibi vardık. Yaklaşık 10 saat süren bu faaliyette yanımda olan ve keyifli bir yolculuk geçirmemizi sağlayan Eren ve Asya’ya da buradan teşekkür ederim, iyi ki varsınız!

13 Haziran

Dönüş

Son sabahımızda erken uyanıp, kendimize yük etmemek için kalan ne varsa yediğimiz bir kahvaltı yaptık. Saat 8’de ayrılmayı planladıysak da Obayeri’nden ayrılmamız fazlasıyla zor oldu (çantalarımızı hazırlamak ve çadır toplamak uzun sürdüğü için değil, tamamen duygusal sebeplerle)
Esas planlarımıza göre kamp alanından ertesi gün, üç kişi olarak dönecektik. Olaylar bir şekilde gelişti (raporun önceki bölümlerini okuduğunuzu varsayıyorum) ve sekiz kişilik bir grup olarak dönüşe geçtik. E madem öyle grup fotosu çekelim diye taşla kayayla telefonun duracağı bir yer yapmaya çalışırken de saati 08.40 ettik.

foto: obayerinden birkaç taş

Tekepınarı’na bir saatten az sürede yürüdük, herkesin az biraz kendi temposunda olduğu, kampın yorgunluğunun da ayrılmanın hüznünün de nihayet basit ihtiyaçlarımızı karşılayacak olmaya dair heyecanın da bizle geldiği bir yürüyüştü. Tekepınarı’nda bir süre mola verip son kez dağ suyundan içtikten sonra aşıtı geçip Arpalık’a doğru devam ettik. 10.30’da Arpalık’ta Ulvi Abi’yi beklemeye başladık.

son kez su doldurup, çantaları düzenleyip tekepınarı’ndan ayrılıyoruz (foto: Ayşegül)

Ulvi Abi bizi ‘pick-up’ıyla saat 11 olmadan almıştı, yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Dokuzgöz’e alabalık yemeye gittik. Medeniyetle, kısa bir aradan sonra ilk karşılaşmamız bu tatlı alabalık çiftliğinde oldu. Dağda sürdürdüğümüz kupkuru diyet, masayı kaplayan çeşit çeşit salatayla nihayet sonlandı. Çamardı otobüsünü birkaç saat beklememiz gerekiyordu, bunun için de buradan iyi bir durak olamazdı. Yemeğimizi yiyip üstüne kimbilir kaç tane çay içtikten sonra otobüsümüzü beklemek için yol kenarına beş on dakika kadar yürüdük. 15.50’de Çamardı otobüsünde ve otobüsün kapısının açık olmadığı zamanlarda oldukça bunlatıcı geçen bir saatin ardından da Niğde otogarındaydık.

Niğde halkının yadırgayan bakışları eşliğinde, sırt yükümüzle kendimize temizlenecek yer arıyoruz. (asya, muharrem; fotolar: ayşegül ve hakan)

Otogarda ayrıldık ve erkekler hamama gittiler (Paşa Hamamı). Ayşegül ve ben de duş almak için civardaki otellerden birinde oda ayarladık (Otel Nahita). Niğde hamamlarında kadınlar gününü denk getirmek anlaşılan biraz zor, ancak hamamların kadınlara açık olduğu saatler de mevcut, biz bu sefer de denk getiremedik.

Temizlenip yemek yedikten sonra (kebapçının adını hatırlamıyorum, tavsiye etmek isterseniz insert here) bu sefer yeni otogara doğru yola çıktık. Hepimiz farklı yerlere dağılacağımız için (malzemecilerimiz için bir dakikalık saygı duruşu) otobüs saatlerimiz geldikçe ayrıldık. Duygusallaştığım için bu veda kısmını böyle kısa geçiyoruz 🙂

Sonraki faaliyetlerimizde görüşmek üzere…
asya
asya’nın vlogu: https://youtu.be/5OH6xZXZ1Ws?si=0cJh7CXMEbinGt7P

ahmet’in kuş gözlem raporu: https://ebird.org/checklist/S180637272


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir