Çok uzun zamandır dağa gidememiş, İstanbul’a geldiğimden beridir de bir türlü ayarlama yapamadığım için dağ planı kuramamıştım. 16 Ağustos Çarşamba günü de, evde boş otururken artık canıma tak etmiş, önceki hafta Alim ve Ayhan Abi ile kurduğumuz plan da yatınca gelen can sıkıntısıyla birlikte, dağa gitmeye karar vermiştim. Hiç olmazsa Sarımehmet’te oturmak, evde oturmaktan evlaydı.
Çadır yüküyle uğraşmayıp, dağın içerisinde bivaklamak istiyordum. Hava çok güzel görünüyordu. Hatta tüm iç anadolu aşırı sıcaktı. Tabiri caiz ise ‘yanüyür’dü. Kulüp odasından bivak almak için vaktim yetişmeyeceğinden, İbrahim’i arayıp bivağını ödünç almak istedim. Hemen arkasından da Hisarüstü’ne yola çıkıp, bivağı teslim aldım. Hall’in önünden geçerken Alimleri görünce, dönüşte uğrayıp birkaç çay içtikten sonra eve döndüm ve karnımı doyurup çadır alışverişi yaptım. Eşyalarımı da dizdikten sonra, yemek dahil, su hariç bir şekilde çantamı 15kg olacak şekilde ayarlamıştım.
Esenler’e gidip gece 23.59 otobüsüyle yola çıktım. Kafamda fikirler olmasına rağmen, detaylı bir plan yapmadığım için yanıma elimdeki tüm Aladağlar rehberlerini de almıştım. Yaklaşık 3-4 saatlik bir araştırma sonucunda, Planım ilk gün, Parmakkaya/Direktaş/Avcıveli vadisinde yükselip orada bivaklamak, sonraki gün ise Alaca/Kaldı denemelerini gerçekleştirdikten sonra dönüp, Sıyırma Vadisi’nde Valikonağında su olması umuduyla ilerleyip tekrar bivaklamak idi. (Edindiğim istihbarat 15 gün önce Valikonağında su olduğu, şu anda da muhtemelen olduğu, orada yoksa bile, Okşar-Süner dibi kayalıklarda su bulabileceğim yönündeydi.) Orada geceyi geçirdikten sonra, Küçükcebel üzerinden sırta çıkıp, Yıldırım Tepe’ye kadar ilerlemek, sonrasında Plato’ya inerek orada yahut Çelikbuyduran’da tekrar gecelemek, sonrasında Karayalak Pınarı’na inerek geziyi bitirmek şeklinde planımı netleştirip, rotalara, alternatif planlara da iyice çalıştıktan sonra, kafayı koyup uyudum.
17 Ağustos 2023
Saat 12 civarında Niğde otogarına vardım. Ulvi abiyi arayıp Niğde’ye indiğimi ve ilk dolmuş ile Çamardı’ya yola çıkacağımı haber verdikten sonra, çarşıya gitmek üzere durakta beklerken, dayının birisinin çarşıya götürme teklifini reddedemedim. Dayının karavan hayalleri ve benim ona Sarımemedler’de piknik yapmaları önerilerimle köy otogarına varmıştık. Servis’in 1.30’da olduğunu öğrenip çantamı servise koydum. Sonrasında İlkbahar Lokantası’nın yeni konumuna (çarşının içinde, saat kulesinin orda) gittim. Mercimek bitmişti, ben de bir yayla ve üzerine et haşlamayı yaklaşıp 1.5 ekmek ile birlikte gömdüm. Sonrasında kasadaki abiye niye taşındıklarını sorduğumda, depremde lokantanın olduğu binanın hasar aldığını, yaklaşık 3 ay süre kapalı kalmak zorunda kaldıklarını öğrendim.
Köy otogarına dönerken marketten alışverişimi tamamladım ve oradaki pazardan kendime bir şapka aldım. Dolmuşta terör estiren bir çocuk sağolsun, zor bi 1.5 saatlik yolculuk geçirdim. (Niğde-Çukurbağ 75TL olmuş.) Ardından, Çukurbağ girişinde Ulvi abiyle buluştuk. Sonrasında Sarımehmet yolu üzerindeki bir söğüdün altında pinekleyen Mali, Ali Umut ve Borayı da aldık ve Sarımehmet’e saat 3.30 gibi vardık.
Sonrasında biraz oyalanıp, çantamı düzenleyip, yanıma 9.5 litre su aldıktan sonra (Parmakkaya vadisinde su yoktu) saat 4.30 civarında Emli Vadisi’nde ilerlemeye başladım.
45-50 dakika sonra, orman yolunun sonundaki yalağa varmıştım. Buradaki çobanın yanında mola verdim ve epey muhabbet ettik. Ormanın içinde ‘canavar’ olduğu için sürüyle burda yatamadığını, yukarıdaki dağ kulübesinin içinde yattığını öğrendim. Uzun molanın ardından tekrar yola düştüm. Aheste aheste ilerleyerek, ormanı bitirdim ve tekrar bi mola verip haritalarımı çıkararak sağı solu incelemeye karar verdim.
Sonrasında tekrar yola düştüm ve Parmakkaya vadisine doğru dönüp yükselmeye başladım. Haritada burada patika olduğunu göstermesine rağmen ben bir türlü patikaya düşemedim. Sağdan soldan rastgele yükseldiken sonra bir patikaya girebildim ancak. 2200 civarı bir rakıma varmıştım ki, önüme sonradan Akşam Pınarı olduğunu fark ettiğim kamp alanı çıkınca, hiç macera aramayıp geceyi burda geçirmeye, keyifle günün batışını seyretmeye karar verdim. (Saat bu sırada 7 civarıydı, normalde 2500 seviyelerinde gecelemeyi planlıyordum ve suyumun 2 litresini yolda içmiştim.) Kamp alanına yayılıp, 700 ml civarı su ısıttım, bu suyla önce kendime bir çay yaptım, sonrasında çabuk çorbamı içtim ve kavurmalı biberli bulgurumu pişirip afiyetle gömdüm. Biraz oyalanıp ortalığı toparladıktan sonra, sabah için zirve çantamı hazırlamaya karar verdim. Zaten sadece su almaya karar verdiğim için 10L Decathlon çanta getirmiş, ayrı bir zirve çantasını da bütün yol yanımda gezdirmek istememiştim. Ancak tam o anda fark etttim ki, ben bu çantayı şehir eşyalarım ve kitaplarla birlikte Ulvi abiye vermiştim. :(( Ne yapayım ne edeyim derken, sabah tüm eşyaları orada bırakıp büyük çantamı zirve çantası yapmaya karar verdim.
Bu sırada, çoban abi de elinde ışığıyla sağı solu keserek Sıyırma Vadisi’ne doğru giriş yapıyordu. Göz hizasına gelince ışıklarımızla selamlaştık. Işığı sürekli yukarlarda gezdirmesi sebebiyle acaba kurt mu arıyor diye düşünürken, vadinin ilerisinden derin derin gelen ulumalarla hafif bir irkildim. Sonra acaba bana gelir mi eder mi diye düşünürken, kurt olsam, herhalde bildiğim, her zaman denediğim ve tecrübemin olduğu koyun sürüsüne giderim diye düşündüm. Hem çoban abinin de ışığı bana güven vermişti. Biraz yeni ayın etkisiyle olağanüstü bir görsellik sunan gökyüzünü izledikten sonra eşyalarımı toplayıp saat 10 gibi yattım.
Wikiloc: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/sarimemedin-yurdu-aksam-pinari-144364061
18 Ağustos 2023
Saat 4’teki alarmıma kadar deliksiz bir uyku çektim. Yarım saat daha tulumun sıcaklığı içerisinde yuvarlandıktan sonra kafamı kaldırıp poşetleri karıştırdım ve bi kahvaltı yaptım. Sonrasında çantamın içerisindeki bütün eşyaları çöp poşetlerine doldurdum ve yattığım kayanın dibinde, üzerlerine taşlar döşeyerek yalandan sakladım.
Saat 5.30 gibi, hava artık aydınlanırken yola düştüm. Kafa lambası kullanmama bile gerek kalmamıştı. Patika üzerinden yaklaşık 50 dk yürüdükten sonra Parmakkaya hizasında bir mola verdim. Yine 50 dakika yürüdükten sonra, daha yukarıda, artık Avcıveli geçidi ufaktan görünmeye hazırlanırken, arkamda, Parmakkaya, Okşar ve Süner üzerine güneşin düşmeye başlamasıyla birlikte oluşan eşsiz manzara eşliğinde ikinci molamı verdim. Yoluma devam ederken kısa bir süre sonra güneşle karşılaşmıştık. Yağmurluğumu çıkartmaya karar verip tekrar yola düşmüştüm ki, 2900 civarı rakımda esmeye başlayan rüzgar, bana epey acı çektireceğinin sinyallerini veriyordu. Hem rüzgar, hem güneşin altında ilerlerken, bele kadar kalan son 100-150 metrelik irtifayı çarşak patikadan bir şekilde çıkıp saat 8.30 gibi Avcıveli Geçidine vardım.
Burada yarım saate yakın bir süre dinlenip, elimde kalan 3 litre sudan, 1.5 litrelik şişemi buradaki bir kayanın altına sakladım. (Yola 5L su ile çıkmıştım.) 9 gibi tekrardan yola düşerek Alaca’nın Güney yüzünü patikadan yatay olarak kesmeye başladım. Arada verdiğim bir molayla birlikte yaklaşık 1 saatlik düz bir yürüyüş ile birlikte, saat 10 sularında artık Alaca Güney yüzüne varmış, yüzeyde olan tırmanışa başlamıştım. Yüzeyin karışık çarşak, kaya ve slab yüzeylerden oluşması bu noktada beni epey yordu. Slablerden ilerlemek isterken, bir anda slabin bitmesi ve tekrardan çarşaklardan geçmek zorunda kalarak slab yüzey aramak zorunda kaldım sıkça. Bu noktada, ben çıkarken net bir patika göremedim. Ara sıra babalar görüp ve patikamsı yollarda olduğumu hissetsem de, zirveyi hedefleyerek yükselebildiğim yerden yükseldim. Saat 11’de artık zirveye varmıştım. Burada yaklaşık 40 dakikalık bir mola ile zirve defterini doldurup biraz dinlendim. Sonrasında bu sefer de çarşakları kovalayarak aşağıdaki patikaya doğru 30 dakika gibi bir sürede kaya kaya indim. Daha sonrasında geldiğim patikadan aynı şekilde geri dönerek saat 13’e yaklaşırken tekrar Avcıveli Geçidine varmıştım.
Bu noktada uzun bir mola verdim. Kaldı’ya gidip gitmemek konusunda emin değildim. Yakıcı güneş ve sert rüzgar beni yormuş, hevesimi kırmıştı. Alaca’ya git gel sürecinde içtiğim 1.5 litrelik su da beni kesmemişti ve kendimi susuz hissediyordum. Ayrıca, Kaldı’ya gitsem muhtemelen dönüş yolunda da karanlığa kalacaktım. Bu noktada, Kaldı planını iptal etmeye karar verdim. Bu kararı alır almaz da kalan sudan şöyle doya doya içtim. Saat 13.30’da belden aşağıya inmeye başladım. Son kısımdaki çarşakları hızlı hızlı indim. Geldiğim patikayı takip ederek aşağıya doğru yardırdım. Yol üzerinde 1-2 mola verdim ve saat 16.00’da eşyalarımın yanına varmıştım.
Yorulmuş, güneş ve rüzgardan illallah etmiştim. Aşağıya inince dineceğini umduğum rüzgar burada da kendini bana ara sıra göstermekteydi. Üzerimdekileri çıkartıp kuruturken, biraz su kaynatıp çay ve çorba içmeye karar verdim. Bu sırada da, kendimde aşağıya inip de tekrar Valikonağına çıkıp su arayacak motivasyonu kendimde bulamadığımı farkettim. Bu kadar dağ kesmişti beni, aşağıya inip bizimkilerle laklak etmek daha cazip bir fikir gibi geliyordu artık.
Biraz karnımı doyurup eşyalarımı toplamaya başladım. Güneş de duvarların arkasında kalıp kaybolunca biraz rahatladım. Oyalanıp güneşi tekrar görmemeyi planlayarak kamp alanında biraz pinekledim. Saat 17’de çantamı sırtlanıp yola düştüm. Çıkarken göremediğim patikayı dönerken bulmayı umut ediyordum. Yine bir noktada patika kayboldu ve aşağı vadideki ana patikaya indiğimde anca bağlandım. Saat 18’de araç yolunun sonundaki yalağın oraya geldim. Çoban ile karşılaşmayı umuyordum ancak sürünün sesi daha içeriden geliyordu. Burada bir ağacın gölgesine oturup güneşin kaybolmasını beklemeye karar verdim. Çünkü ben Emli’ye inince yine güneş beni yakmaya başlamıştı.
Burada motoruyla gezen Cem isminde bir arkadaşla karşılaştım. Çadırını oraya kurup gece boyu dağı ve gökyüzünü fotoğraflamayı planlıyordu. 1 saat kadar muhabbet ettik. Güneşin de sonunda batmasıyla birlikte, 7’de yürümeye başladım ve yaklaşık 45 dakika sonra Sarımemed’in Yurdu’na giriş yaptım.
Bizimkileri görmeyi umuyordum ki, Vadi’nin bomboş olduğunu gördüm. Çantamı bir ağacın altına bırakıp interneti çektirmek için vadinin dışına 10 dakika kadar yürüdüm. Öğrendim ki bizimkiler sıcaktan ve sineklerden bunalıp o gün dönmeye karar vermiş. Sonra oradan içeriye doğru bir araba gelince onlara el edip kampa geri döndüm. Çok açtım, hemen su kaynatıp 2 paket noodle’ı hazır tavuk sote ile karıştırıp afiyetle gömdüm. Karnım doymuş, 2 gündür kimseyi görmemenin de etkisiyle kendime muhabbet edecek birilerini bulmak amacıyla, az önce beraber geldiğim arkadaşların yanına gittim. Mangalı kurmuş, pişirmeye başlamışlardı. Ancak pek muhabbete açık gibi görünmüyorlardı. Ben de bir bahane ile ordan ayrılıp diğer tarafta seslerini duyduğum gruba doğru yollandım. Yanlarına vardığımda beni masalarına davet ettiler ve söğüdün altında koyu bir muhabbete tutuştuk. Şükrü ve Erhan abiler, 3(0) yıllık arkadaş ve 3(0)-4(0) yıllık dağcıydılar. Eski gezi raporları ve hikayelerde duyduğum isimlerle beraber anılarını dinledim. Şükrü abiyle birlikte, kamp alanının bomboş olmasını da fırsat bilip şarkılar söyledik. Herkesin uykusu gelince, sabah 6.30 gibi beraber vadide bir yürüyüş yapmaya karar verip yatışa geçtik. Bende çantamı onların çadırlarının oraya çekip orada bivak torbasına bile girmeden, tulum fermuarının yarısı açık bir şekilde uykuya daldım.
19 Ağustos 2023
Sabah 6.30’da kalktığımda, bacaklarımın beni hareket ettiremediklerini gördüm. 10 aylık bir dağ arası ve son 1-2 aya kadar olan hareketsiz yaşam tarzı, epey hamlamama sebep olmuştu. Erhan abilere yürüyüşe gelemeyeceğimi söyledim ve onlar yürüyüşe gittikten sonra Erhan abinin çadırında sineklerden uzak bir şekilde 3 saat daha uyku çektim. Ben kalktıkan yarım saat sonra da onlar yürüyüşten dönmüştü. Beraber sağlam bi menemen hazırlayıp kıl çadırda kahvaltı ettik. Bu sırada Sadettin Abi de yanımıza geldi. Muhabbet esnasında öğrendim ki Sadettin Abi, yine eski gezi raporlarında okuduğum, hikayelerde duyduğum dağcıların efsane dostu Mehmet Taşyalak’ın (Avcı Mehmet, Mehmet Ağa!) oğluymuş. Burada yine, sadece hikayelerde isimlerini duyduğum, Bozkur Ergör, Alaaddin Karaca gibi isimlerin Mehmet Ağa ile olan hikayelerini dinledim. (Şimdi raporu yazarken, Ömer Burhan Tüzel’in Mehmet Ağa’yı anlattığı yazıyı tekrar okudum, okumak isteyenler için: Dev Yürekli Adam: Mehmet Taşyalak)
Bu muhabbetlere doyum olmuyor, karşımda resmen tarih oturuyordu. Ancak ne yapacağıma karar vermem gerekiyordu. Aksaray’daki ev arkadaşımı arayıp müsaitliğini öğrendim ve onun yanına gitmeye karar verdim. Ulvi Abi’ye ulaşıp müsait zamanında beni Sarımemed’den almasını rica ettim. Biraz daha oturduktan sonra Ulvi Abi geldi ve beni Çukurbağ çıkışına bıraktı. Cumartesi gününden dolayı dolmuş saatleri seyrekti. Bu yüzden otostop yapmaya karar vermiştim. 15-20 dakika gibi bir beklemeden sonra inşaat malzemesi taşıyan bir kamyonet ile Niğde’ye yola çıktım. Kamyonetteki abinin ısrarla akşam beni misafir etme isteğini reddedip çarşıda indim. Oyalanmadan Paşa Hamamının yolunu tutup uzun bir hamam keyfi yaptım. (Paşa Hamamında hamam-kese-köpük 350 TL olmuş.) O sırada hamama bir tavuk döner söylettim ve çıkınca da orada karnımı doyurdum. Ancak ne yazık ki bir hamam klasiği olan Niğde Gazozu ritüelini gerçekleştiremedim, çünkü Paşa Hamamı dağıtıcı ile anlaşamamış!
Sonrasında otogara geçip Aksaray’ın yolunu tuttum. 1.5 saatlik yolculuğun ardından Aksaray’a indim. Ev arkadaşım Berkay ile birlikte evine geçip karnımızı doyurduk. Sonrasında Aksaray’ın bir tane çay ocağı bulunmayan elit sokaklarında dolaştık.
20 Ağustos 2023
Sabahleyin kallavi bir kahvaltının ardından Ihlara Vadisi’ne gitmek üzere yola çıktık. Yol üzerinde, Selime köyünden geçerken oradaki Peri Bacalarını da görüp, gezmek mümkün. Ihlara Vadisi toplamda 14km uzunluğunda, ancak en çok yürünen kısmı Ihlara köyünden giriş yapılıp Belisırma köyünden çıkış yapılan kısmı imiş. Biz de vaktimiz sınırlı olduğundan bu 6kmlik kısmını yürüdük. Ihlara Vadisi’ni ben çok beğendim. Niğde dönüşü yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim. Dere kenarından ilerleyen patika neredeyse dümdüz zaten, tamamını yürümek güzel bir günübirlik yürüyüş hissiyatı verebilir. Ayrıca içerisi de ağaçlık olduğu için güneşin yakıcı etkisini de hissetmedik.
Sonrasında, Hasan Dağı’nın eteklerindeki Helvadere Göleti’ne gittik. Yol üzerindeki çilek bahçelerinden satın aldığımız çilekleri burada bi güzel gömdük. Burada kısa bir süre durduktan sonra da, Hasan Dağı’na araçla en yaklaşabildiğiniz nokta olan Karbeyaz Otel’e kıvrımlı dağ yollarından çıktık. Burası, Hasan Dağı’na çıkış faaliyetlerinde özellikle klasik rota için kullanılan kamp yeri. Otelin yan tarafında ise yamaç paraşütü faaliyetlerinde kullanılmak üzere hazırlanan pist bulunuyor. Hasan Dağı’nın rüzgarı yamaç paraşütü sporu için oldukça kullanışlıymış. Hatta birkaç hafta önce Yamaç Paraşütü Dünya Kupası da burada düzenlenmiş bu sene.
Buraya kadar çıkınca ve zirvenin de aslında epey yakın olduğunu görünce, keşke çantamı da yanımda getirseymişim diye düşünmedim değil. Ancak ne yazık ki, Hasan Dağı ile bir başka seferde görüşmek üzere ayrılarak aşağıya doğru indik.
Akşam adeta bir ziyafet çekerek karnımı doyurduktan sonra, Kültür Park olarak adlandırılan devasa açık hava nargile kafesinde bolca çay içtik ve saat 10’da İstanbul otobüsüne artık bindim. Kolay geçen bir yolculuğun ardından saat 8’e doğru Alibeyköy otogarına iniş yaptım.
Benim için oldukça eğlenceli ve farklı deneyimler barındıran bir geziydi. Tek başına dağın ortasında uyumak, tek başına zirve yolculuğu yapmak gerçekten çok garipti. Ara sıra, bir taşa takılıp yerde yuvarlansam başıma ne gelir, ne yaparım diye düşündüm. Yol boyunca da tek olmanın etkisiyle fazlaca dikkatli ve temkinli hareket ettim. Tek başına bir faaliyetin bu yüzden biraz da yavaşlatıcı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar hiçbir noktada karar vermek için birisine bağlı olmasam da, bazen kararı başkasının alması ve o yükten kurtulmanın da ne kadar değerli olduğunu hissettim. Ayrıca yanımdaki kişi benden ne kadar tecrübeli veya tecrübesiz olursa olsun, duyulan o güvenin verdiği rahatlıkla hem mental olarak hem de fiziki olarak çok daha rahat hareket ettiğimi fark ettim.
Son olarak, çok kısa sürelerde ve plansız bir şekilde haber versem de dağda her türlü lojistik desteği sağlayan Ulvi Abi’ye, ikramları ve muhabbetleriyle bana yoldaş olan Şükrü ve Erhan Abilere, dağda ışığıyla bana güven verip rahat uyumamı sağlayan, adını sormayı unuttuğum Çoban Abi’ye, yol boyunca haberdar ettiğim, zirve yolunda mental desteğini esirgemeyen ve benim için olası kriz masası görevini üstlenen İbrahim’e ve beni Aksaray’da misafir eden Berkay ve ailesine sonsuz teşekkürler.
Hakan Ak
2 yorum
İ. Burak Emmi · 15 Eylül 2023 01:35 tarihinde
Karnım acıktı…karnım acıkınca bi şey farkettim…bu 3 kafadar genç tam üç defa bir kamyonetin üzerinde istanbula dönmeye çalışıyordu 7 temmuzda 😀 …dönememişler mi bi türlü? 😀 Nasıl oluyor da Ağustosta hala söğüt ağacı dibinde pinekleyebiliyorlar? :😱
KDK-BDK 14-17 Ağustos 2023 Faaliyet Raporu – BÜDAK · 26 Kasım 2023 17:29 tarihinde
[…] su alıp Ağustos sonunda dağın ortasına su aramaya gidiyordu (Detayları için Hakan’ın solo gezi raporunu okuyabilirsiniz). Biz de malzeme atıp, birkaç yeri sikkeleyip devasa istasyonlar kurarak günü […]