29 Haziran İstanbul yola çıkış – 30 Haziran Karagöl

Niğde’ye Ulusoy gidiyormuş. 70 TL ücret karşılığında alabileceğiniz hizmetler;

  • Yaşadığınız semt ile otobüsün kalkış noktası arasında ulaşım için 2 saat öncesinde yazıhanede olma (taksi ile 25 dakika)
  • Otobüste kırılmış, pança pinçik olmuş tuzlu kraker (gelişi öyleymiş, muavin dedi.)
  • Gece gece duramayız altınıza işeyin ama sahur için 15 dakika dursak mı? (Durduk.)

21:30’da Atasehir’den çuf çufladık. Sabah 07:30’da Niğde yeni otogardaydık. Gökmen’i kesintisiz uykusu dolayısıyla tebrik ediyorum. O uzun uykusu sırasında kaçırdıklarını aşağıda listelenmiş haliyle görebilirsiniz;

  • Sahur için nerede durduk? Hiç bilemedim. Karanlıktı, otobanın kıyısıydı. Gece gece boş boş markette dolanırken isim yazılan künyeler, organik tarhanalar, sigara kazandığın kumar makinesi ve 13 TL’ye satılan Rubik Küp gördüm.
  • Şereflikoçhisar (yazması ne güzel, uzun uzun) ve Aksaray’dan geçerken yağmur damlaları camlarımızda ritim tutuyordu. Çadır götürmüyor oluşumuz ne büyük şans 🙂
  • Güneş doğarken gözüm Tuz Gölü’ne kaydı. Bir Aladağlar dönüşü, aksam güneş batarken üzerinde yürümüştük. Nedense unutamıyorum hiç.

Yeni otogarda 2’şer poğaça ve çay ile kahvaltı ettik. Sabah haberlerini anlamaya çalıştık. Ana teması dünya sen nelere kadirsin olduğu için uyku sersemliği ile boş boş bakmış olabiliriz. Gece cama vuran yağmura bakarken yağmurluğumu almadığımı hatırlamış, içim ürpermişti. Ekmeği tamam edip, su için su şişesi alıp ve traktör için Salim Abi’yle konuştuktan sonra yağmurluk sevdasına Niğde Hırdavatçılarının kapılarını çaldım. Yağmurluk için kendimi sokaklara atmam ile traktöre binip Karagöl’e doğru yol almamız arasında şu olaylar gerçekleşti;

  • Sevimli bir ayıcık vardı hani, çizgi filmdi. Yağmurluğu vardı. Sanki bu kış gösterime girmişti. Sarı yağmurluk bende o kadar sevimli durmuyormuş. İnsan giyecek boyutu satılmıyor.
  • 09:30’da kalkan Çamardı minibüsü Bademli kasabasına girerken 55 dakikalık yol geride kalmış, yine “bardaktan boşanırcasına yağan” başlamıştı. Silecekler damlalara yetişemiyordu. Demirkazık köyü sapağı 5 dakika sonraydı. Traktör ve Salim Abi bizi otobüs durağında bekliyordu.
  • Kayınpederden miras bahçesinden dönen, 63 yaşında, SRC’yi kaptırdığı için motosiklete kalmış amca, ayak arasındaki bir poşet kirazla Elmalı’ya gitmeden önce yağmurdan kaçınmak için otobüs durağında yanımızda oturdu.
  • 11:15’te uzaklardaki güneşe inanıp yola çıktık. Yüzünüzü Demirkazık’a döndüğünüzde en soldaki en uzaktaki vadiye gidiyoruz. Maden Vadisi.

Traktör totosunu acıtıyor adamın. Bazen oturmasını bilmezsen koltuğu elini de acıtıyormuş. İki kişi olunca teker üstü, zıplamalı yolculuk yapıyormuşsun. Bak neler oluyormuş o yolculukta;

  • Pınarbaşı Kanyonu’na kadar traktör yolu yeşillik ve düzlük. Sonrası hep yokuş. Durmadan, kıvrılarak, dik yokuşlara gülümseyerek, yol üstündeki kayaları slalom yaparak çıkıyoruz.
  • Dağ keçisi sürüsü gördük. Yuppi!
  • Traktörün motoru cıvıtınca, koltuktan aşağı atlayan Salim Abi’nin tasarım harikası koltuğu, teker üstü yolcusu zavallı benim tutunduğum tek dal olması sebebiyle narin, biçimsiz ve vakti zamanında bir yan vadinin sonunda koca bir duvarın üzerinde çatlamış olan sağ işaret parmağımı kapıverdi. Azıcık kesildi, bol acıdı. Yol üstündeki buz gibi derelerde suya tutuldu işaret parmağı.
  • Gökmen azıcık daha gitseydik, bel fitliği yüzünden geri dönecekti. Traktörün yaşattığı zıplama deneyimi tarif edilemez. Ata biner gibi hep zıpladım ben 🙂

13:15’te Karagöl’e tur şirketlerinin taşlarla sınırladığı düzlüğe, beyaz büyük mutfak ve yemek çadırlarına, büyükçe ve belki derince bir göle, yüksek duvarlarla çevrili ama güneye giden dipsiz bir vadiye sahip kamp yerimize ulaştık. Kimse yok. O ıssızlıkta gece uyuyana kadar neler yaşandı?

  • Büyükçe bir kayanın altına sığındık. Rüzgâr üşütecek değil mi? Bulutlar ve güneş gökyüzünde kendi karar verdikleri bir sırayla gözüküyorlar.
  • Karagöl’den su içilmiyor. Bol kurbağa yavrusu var. Kamp alanlarını turlayan, güneşle eskimiş su boruları ise bomboş. Kesik bir boru parçası ve gazlı bezle kar öbeklerinin birinin düzlüğe yaklaştığı yere çeşme yaptım.
  • Güneye giden dipsiz vadinin sonu karla kaplı. Haritam var, pusulam var. Haritada nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum. En azından bu koca dağda nerede olabileceğime dair bir fikrim var. Gökmen uyuklarken, vadiyi keşfe çıktım. Dönüşte Gökmen yarı yolda beni karşıladı.
  • Yağmur çiselemeye başlayınca, elbette çok üşüdüğümüzden, çok güzel bir sığınak olan yemek masası çadırına kaçtık.
  • Kus seslerini dinledik. Gökmen fotoğraf çekti. Makinesi şahane.
  • Gece matlarımızı yemek masasının kenarına serdik ve uyuduk.

1 Temmuz Yıldız Gölü-Aksu Vadisi – Teke Kalesi Sapağı

06:25’te çimenler ve minik çiçekler üzerinde bolca çiğ var. Oyalanırken eşyaları güneşe taşıdım, suları doldurdum (su düzeneğimiz artık daha az tozlu su veriyor ve daha az akıyor). Uyanma, gerinme, güneşle kahvaltı, kremlenme, toparlanma ve 11:15’te batonlarımızı ellerimize almış, Çömçe Gölü’ne çıkan patikada yürümeye başlamıştık. Dik yokusun bitişinden 5 dakika sonrası Çömçe Gölü. Çadırınız varsa, Karagöl’de kalmaktansa buraya gelin. Karagöl – Çömçe Gölü yavaş yürüyüşle 40 dakika.

Karagöl’de sabah

Çömçe Gölü küçük bir yeşillik, kaynayan bir pınar, pınarın oluşturduğu küçük göl ve vadiye doğru akan güçlü bir dereden (dere geldiğiniz ve gideceğiniz yönde akmıyor) oluşuyor. Pınarın başında dinlenip, oturduğumuz yerden rahatlıkla gözüken patikayı devam edip, yükseldik. 10 dakika sonra büyükçe bir yeşilliğe vardık, yolun sonu Çömçeden çok daha büyük olan Yıldız Gölü. Kaçkar Gölleri kadar büyük ve bir dolu kamp yeri var. Yıldız Gölü’ne varışımız 13:15. Gölge yok, esen rüzgâr sayesinde güneşin altında durabiliyoruz.

Yıldız Gölü

Haritada işaretli Akçay geçidinden uzak durmalıyız. O geçit Dipsiz Göl’e gidiyor. Güneye doğru baktığımızda solumuzda kalan sırtın arkasına geçip, vadi boyunca yükselmeye karar verdik. Çok fazla inmeden, sırtı dönüp (yükseklik kaybetmeyelim niyetine) vadiye girdik. Durduğumuz noktada uzakta karla kaplı bir geçit seçiliyor. Geçide doğru yürürken uzun yolda geçmemiz gereken irili, ufaklı tepeler ve karlı yamaçlar var.

Geçide doğru son hamleyi yapmadan bir mola verdik. Saatimiz 14:20. Her yerden su akıyor, vadinin içi karla kaplı. Su bol olunca küçük düzlükler yeşillenmiş. Geçide yaklaşırken üç dört farklı ayak izi gördük. Bir iki yerde sert karda ayakkabılarımız ile iz açmakta zorlanınca, kazmaları çantadan çıkardık.

16:30’da geçide vardım. Arkası neredeyse uçurum. Çarşaklı, setli çok dik bir iniş. Gökmen’i beklerken geçitte sağa ve sola doğru yürüyüp, inilecek yer aradım 🙁

İpsiz, kasksız inmem geçidi

2005 yılında şimdi olmak istediğimiz geçitten tam tersi yönde (Yedigöller-Maden Vadisi) geçmiştim, emin olduğum bir şey var ki şu an durduğum geçit orası değil 🙂 Harita ve pusula yeniden önümüze serildi. Kesin bilgi ben harita okumasını bilmiyormuşum. Her durduğum yerde pusulamın yardımıyla haritaya bakıp, yanlış yere çıkmayı basarmış olmamı tebrik ediyorum. GPS şart.

Geçitten Yedigöller yönüne bakıyoruz. Karşımızda Direktaş var. Hemen solumuzda Hasta Hoca Yaylası. Hasta Hoca Yaylası sağımızda kalmalıydı. Geçmek istediğimiz geçitten tur şirketleri, katırlar, turistler elini kolunu sallayarak geçiyor. İnmek için yer aradık. Cesaretlendik, vazgeçtik. Kaskımız yok. İpimiz yok. Ya buraya çıkan ayak izleri bizim gibi yanıldı, ya da diğer taraftan geldiler. Buradan iniliyor olabilir belki ama bizim için bugün akıllıca bir hareket olmaz.

Yedigöller

Gökmen bol bol fotoğraf çekti. Dağları, geçitlerdeki karları seyrettik.

Geri dönerken karda inişte birazcık zorlandık. Çıkmak daha kolaydı. Daha aşağıda gecelemek için bir yer bulmalı. Düzlük ve yeşillikleri rüzgâr yüzünden eledik.

İndikçe Yıldız Gölü’nden gelen küçük bir derenin kıyısına vardık. Burada Milli Parkların diktiği tahta yön tabelaları var. Burada üç yol ağzında, dereye 10 adım uzakta büyükçe bir kayanın altına çantalarımızı attık. Yıldız Gölü, Aksu Vadisi ve Teke Kalesi sapağındayız. Yıldız Göllü’nden çıkıp, geçide için irtifa kaybetmeyelim diye çarşakta yan kesmeseymişiz bu noktaya gelecekmişiz. Böylece haritamızdaki Teke Kalesi yönüne (geçide), doğru yöne gidebilecekmişiz. Acele edip, bir önceki vadiye sapmışız. Sanırsam dağları hep küçük düşünüyorum, oysaki haritada gözüken vadiler kocaman çıkıyor 🙁 Bunu öğrenemedim.

Üç yol ağzında bivak

Kamp yerimizin etrafını taşlarla yükseltmeye ve rüzgârdan korumaya çalıştık. Ayakkabılar, ayaklar ve pantolonların paçaları karda yürüdüğümüz için sırılsıklam. Güneş uzaklaştıkça üşüme katsayım arttı. Hızlıca yemek ve cay yaptık. Üşümemek için uyku tulumlarına girme zamanı. Gökmen bivaka girdi. Meğer bivakimiz tek kişilikmiş 🙂 Bende ayaklarımı sırt çantasına sokup, üzerime büyük boy çöp poşeti serdim. Çöp poşetinin yetmediği yerlerimi, sarı güzeller güzeli yağmurluğumla örttüm. Bivakımızı dağa gitmeden önce kontrol edelim lütfen. Arkadaşımdan almıştım, açıp bakmamışım bile ☹

Çok şanslıyız. Yağmurlu günlerden sonra gökyüzü tertemiz. Hiç bulut yok. 20:15’te Ay doğdu. Üzerimize gece ile çiğ düştü. Orta boy tencereyi, pantolonumla sarıp yastık yaptım. Isındık, gökyüzünü izledik.

Bivakta ay doğuyor

2 Temmuz Karagöl

Sabah 06:00’da uyanıp, güneşi kovalamaya başladım. Güneş yaklaştığında ilk isim ıslanmış malzemeleri kayalara sermek. Uyku tulumunda, güneşle uyukladım. Gökmen bivakla sarıp sarmalanmış, paketinde açılmayı bekleyen bir dağcı tadında uyudu 🙂

Hızlıca kahvaltı soframızı kurduk. Saatlerimiz 09:30. Kahvaltıda gezimizin devamına karar verdik. Çok uzun bir tartışma olmadı. Yedigöller’e geçmekten vazgeçip, gün içinde olduğumuz yerden Aksu Vadi ‘si yönüne yürümeye, aksam yine Karagöl’e mutfak çadırlarına dönmek en iyisi olacak. Aksu Vadisi yürüyüşü sonrası vaktimiz kalırsa Yedigöller’e giden, bir gün önce geçmemiz gereken geçide bakmaya gideceğiz. Kampımızdan Teke Kalesi yönüne giden, uzaktan kendini belli eden kocaman bir patika gözüküyor 🙂

Eşyalarımızı kayanın dibine yığıp, yanımıza ufak tefek şeyler alarak Aksu Vadisi tabelasını takip etmeye başladık. Önümüzden geçip, aşağı doğru akan derenin sağından ve solundan yürüyerek alçaldık. Kampımızdan gördüğümüz yaklaşık 1km uzaklıktaki yeşil düzlüğe vardığımızda dere sola döndü. Biz sağa, aşağı doğru kıvrılan vadiyi takip ettik. Yeşillik alan (yayladır kesin) üç dört futbol sahası büyüklüğünde. Çiçekler, otlar her şey çok güzel. Yakınlaştığımızda mezar olduğunu anladığınız birkaç tane mezar yeri var. Dere yaylanın kıyısından geçip, vadinin kimi yerlerde kendisini iyice sıkıştırmasına aldırmadan aşağıya akmaya devam ediyor. Çok fazla irtifa kaybetmek istemediğimizden yayladan sonra derenin solunda kalıp, sırtın yamaçları boyunca yürüdük.

Çok yürümeden az yorulmuşken bir kayanın üzerinde oturup vadiyi izledik. Aşağıda dere, vadinin genişlediği noktalarda küçük düzlüklere kavuşuyor. Dağa geldiğimizden beri ne dağcı ne yaylacı ne çoban kimseyi görmedik. Burada kimse yok. Kampa dönerken, bir gün önce varamadığımız geçide bir göz atmaya karar verdik. Geçide çıkan patikaya vardığımızda, aşağıda kalan çantalarımızın yanında mola vermiş 30 kişilik bir grup gördük. Saatlerimiz 13:15

Teke Kale’sinden Yedigöller Hasta Hoca Yaylasına giden patika kocaman ve üzerinde bol bol baba var. Yükseldikçe kara yaklaştık. Sırtın sonuna (karin bitimine) varınca çok düzgün bir patika ile çarşak yüzeyde kocaman bir dağın sırtlarını dönmek gerekiyor. Patika yükselmeden, kimi yerlerde kara girerek devam etti. Bu sene kar çok yağdığından ve yaz geç geldiğinden neredeyse tüm sırtlarda kar var. Yaklaşık 500 metre ilerledik. Fotoğraf çekip, bulutlardan çekinip geri döndük. Hava düne göre çok daha bulutlu 🙁

Kampa dönüp, toparlandık. 15:15’te çantalarımızı yüklenip Yıldız Gölüne yürüdük. Güneş daha az gözüküyor, rüzgâr bulutları savuruyor. Yıldız Gölünde mola. Umut’un büyük rakı projesi için Yıldız Gölünün doğru yer olduğunda Gökmen’le hem fikiriz. Traktör ile Karagöl’e, oradan katırlarla Yıldız Gölüne.

Yıldız Gölü

İkinci molamız Çömçe Gölü. Gökmen’le “Elimizi suda ne kadar tutarız?” denemesi yaptık. Su buz gibi. Karagöl’e inmeden sularımızı doldurduk. Nasıl olsa yokuş aşağı ineceğiz? Karagöl’e inerken aşağıda kurulu 12 adet çadırı gördük. Kampa indiğimizde in cin top oynuyordu. Geçide çıkarken gördüğümüz grup, burada kamp atmış. Hiç ses yok. Herkes uyuyor mu?

Dışarıdaki masamıza kurulduk. Hızlıca bir çorba ve çay keyfi. Tee Amerikan’dan getirdiğim hızlı yemek “Pilavımızı yapıp, yedik. Rüzgar esmedikçe dışarısı çok güzel. Sohbet ederken, çadırların sahipleri kafalarında kaskları, üzerlerinde kemerleri ile geldiler. YTÜDAK’ta tek sıra olmak diye bir şey varmış. Ben hiç görmemiştim. Tek sıra oldular, bugünkü eğitim bitmiştir, kasklarınızı çıkarabilirsiniz dedi. Dağılıp, çadırlarına gittiler. Böylece etraf renklenmiş oldu.

3 Temmuz Demirkazık Köyü

05:30’da uyanıp, yine çayır çimene serdim matımı. Bu sabah yerler daha az ıslak. Kuş seslerini sevom. Belki dağ tavuğuydu kayalıklarda uçuşanlar. Öyle midir?

Sabah 10:15’te köye inmek inen yürüyüşe başlamak için çantalarımız hazır.

Oldukça yavaş bir yürüyüşle güne başladık. Kıvrılarak giden toprak yolu takip edip, erken gelen bulutlar ile mola verdik. Hava ne çok sıcak ne çok soğuk. Sürekli uzun kollu, rüzgârlık giyip çıkarmak gerekiyor. Ayrılırken dağdan yağmur yağar mı?

Yaylacılar biraz daha yukarılara gelmişler. En azından biri gelmiş. Koyunların, traktörün ve brandayla örtülmüş çadırın yanından geçtik. Hiç ses yok. Ecemiş Cayi’ni dökülen bu dereyle beraber yürüyoruz. Vadi kanyon halini almaya başladığında, koca duvarlar dereyi sardığında yukarıdan, sudan uzakta yürüyüşümüze devam ediyoruz.

Dağdan indiğimizi bastıran güneşten, karşımızdaki ovanın üzerinden yükselen sıcaktan anlayabiliyoruz. Kimi zaman bulutların örttüğü güneşte, kimi zaman yaktım sizi güneşte yürüdük. Son 2 km asfaltta, buğday tarlasının kıyısında, hurdacının leğenlerini izleyerek geçti. 16:00’da Dağ evindeydik. Nerede kalmalı?

Dağ evi kapalı olduğu için Spor Bakanlığı’nın tesisinin kapısında iki görevli ile sohbet ettim. Lisanslı sporcu indirimimizi kullanıp, geceliği 33 TL ile burada kalacağız. Koca tesiste yalnızca biz varız. Yarın “Kadın Güreş Milli Takımı” kampa gelecekmiş. Odamızın şahanesi televizyonumuzda “Mavi Boncuk” filmini izleyip, saat 17:00’de kapıya indik. Görevlilerden biri Ecemiş Alabalık tesisinin orada ağ atıp, balık avlayacakmış. Bizi de yemek için alabalıkça bırakacak.

Menümüz: 2 alabalık, büyük bir salata ortaya, salatalık tursusu, koyun yoğurdu, kesilmiş soğan. Valla doymadık bir porsiyon daha balık yedik 🙂 Yemekten sonra ağ atılıp, tutulan balıkları izleyerek vakit geçirdik. Dere çılgınca akıyor. Cumburlop diye dalsak mı?

Yazı: Ayhan Köroğlu

Fotoğraflar: Gökmen Akçay

 


1 yorum

Ilker Aksoy · 8 Mayıs 2022 10:37 tarihinde

Gitmiş kadar oldum. Çok güzel, ayrıntılı anlatmışsın. Eline sağlık Ayhan Abi…

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir