İSTANBUL’DAN ÇIKIŞ: 27 Ekim Perşembe saat: 22:30

İSTANBUL’A VARIŞ: 1 Kasım Pazartesi saat: 4:00

KAMP YERİ: Sokullupınar/Aladağlar –  Çamardı/Niğde

EKİPLER:

Bozkaya 1: Muhammet Ali Doğan, Kutay Atak, Cihan Kocaoğ, Mustafa Akar

Bozkaya 2: Ramazan Tan, Selin Özdemir, Nur Selin Soysal, Gülin Özek

Karasay-Eznevit: Nil Juliette Altıntaş, Selin Düşmez, Cansu İnce, Ayşegül Arabacı

Sematepe: Oğul Alim Özçelik, Faruk Arslantürk, Oktay Özel

İtoturumu: Erdem Aydın, Hakan Ak, Şevket Teber

Canımız Eskilerimiz (Senem Tepesi): Tuğçe Miray Kızıltepe, Emre Gökgöz, Ege Su Uyar, Niyazi Doğan Öncü, Serhat Kılıç

Trekking Ekibi: Yiğit Bozkurt, Filiz Özerdem, Alim Örnek, Doğuş Bulut, Yağız Elbeli, Bora Turan, Fatma Olgen

Yeniler: Alperen Köse, Nurefşan Okur, Fahreddin Özcan, Zeynep Akat, Zeynep Şahin, Bora Müezzinoğlu, Burkay Kınık, Farhad Allahverdiyev, Mert Umut, Necip Bilgehan Çiftçi, Muharrem Yıldız, Simru Keleş, Şimal Meriç, Mustafa Erdem, Ahmet Serdar Ünal,  Baran Taşan, Cem Gürbüz, Aylin Özkan, Serhat Taha Korkmaz, Yusuf Evren, Itır Eminoğlu, Ali Umut Usta, Serhan Yıldız

ve Emmi <3

Faaliyetimiz 27 Ekim Perşembe malzeme dağıtımından sonra 22.30’da iki otobüsün Güney meydandan kalkması ile başladı. Ertesi gün (28 Ekim Cuma) saat 8.00 gibi Niğdeye vardık. İlkbahar lokantasında sıcacık çorbalarımızı içip yakındaki marketten su ve ufak tefek eksiklerimiz temin ettikten sonra 9.00 civarı yola koyulup yaklaşık 50 dakika sonra Demirkazık Dağ Evine vardık. Son hazırlıklarımızı da yaptıktan sonra çantaları sırtlayıp Sokullupınar’a yola koyulduk. Kampı kurup biraz da dinlendikten sonra saat 14.00 civarı bir grup Narpuz’a doğru yürüyüşe başladı, ben ve Ayşegül ise bir sonraki günkü İtoturumu denemeleri için ısınma olarak kısa bir geleneksel tırmanış yapacak Hakan, Erdem ve Şevket’i izlemeye gittik. Hava kararmadan kampa döndük. Ertesi günün planlarının üstünden geçip, çok geç olmadan tulumlara girdik.

Tekepınarına gidiş yolu.

29 Ekim Cumartesi
Sonraki gün trekking yapacak grup olarak saat 9.00’da Tekepınarı’na doğru yola çıktık. Normalde Emmi’nin liderliğinde yapılacak trekkingi, Kendisi önceki gün biraz rahatsızlandığı için (çok geçmiş olsun Emmi) ben, Filiz ve Alim düzenliyorduk. Saat 13.00 civarı Tekepınarı’na vardık ve uzunca bir mola verdik. Ardından 13.40 gibi Sokullupınar’a dönüşe geçtik. Saat 15.00 olmadan da kampa vardık. Zirve ekipleri dönene kadar olan zamanı da çevredeki boulderlarda rotalar bulmaya çalışarak geçirdik. Herkes zirvelerden sapasağlam döndükten ve karınlarını doyurduktan sonra tulumlara girdik.

30 Ekim Pazar
Ertesi sabah kampımızı toparladıktan sonra Dağ evine doğru yola çıktık ve 12.00 gibi otobüslere bindik. Kampın yorgunluğuyla kendimizi Aksaray’a attık. Önce Aksaray Paşa hamamı, sonra da altın tuvaletleriyle Has Döner derken kendimizi saat 4.00 civarı kulüp odasında bulduk.

Dönüşe geçmeden hemen önce trekking grubu.

Dönemin ilk faaliyeti olan sonbahar kampımız BÜDAK tarihindeki (sanırım) ilk 49+5 kişilik dağ kampı idi. Bu da gezi sorumlularımız Hakan ve Kutay başta olmak üzere hepimiz için ekstra bir iş yükü anlamına geliyordu buna rağmen altından çok iyi kalktığımızı düşünüyorum. Bunun için yine öncelikle gezi sorumlularımızın ve katılan katılamayan BÜDAK’lı herkesin eline sağlık demek istiyorum.
Yiğit Bozkurt

Bozkaya Klasik Rotası Zirve Raporu 1

Ekip: Muhammet Ali Doğan, Kutay Atak, Cihan Kocaoğ, Mustafa Akar
Süre: 17 saat (4 saat zirve molası ile birlikte!)

Bizim zirve grubunu Hall’de bi akşam Muhammet ve Mustafa ile konuşurken oluşturduk ve birkaç gün sonra Mersin’den dönen Cihan’ın teşrifiyle basış ekibimiz hazır oldu. Ancak zirve planımız zirveye çıkana kadar hala opsiyonluydu. Başta Bozkaya-Hürtepe-Emler diye konuştuk. Sonra biz çok hypelanıp Bozkaya-Hürtepe-Emler-Karasay-Eznevit yaparız diyip kısa süre sonra bunun akıl karı olmadığına karar verdik (ama çok fena plan). Yola çıkmadan zirve için gerekebilen teknik malzemeleri ayarladık. Zirveye gitmeden önceki akşam planın üzerinden geçip kalkış 2.30 gidiş 3.00 olarak konuşup yattık. Kampı terk ettiğimizde saat 3.20yi bulmuştu. 3.45te birinci narpuz geçidindeki mini vadiyi çıkmış 10 dakikalık bi mola vermiştik. Buradan Körboğaz’ın girişine, dağların semadaki gölgeleri ve yıldızların pozisyonundan faydalanarak 50 dakikada ulaştık. Oradaki büyük bir kaya dibinde rüzgardan korunarak 20 dakikalık bir kahvaltı molası verdik. Arkadan gelen Selinlerin kafa lambaları, Demirkazık köyü ışıkları. Körboğazdan aşağı esen dondurucu bir rüzgar…

Bu molada Cihanın muhteşem karışımı (kuru incir,kuru erik, ceviz, ve içi cevizli ve bunu kaplayan sütlü bir tabaka üstüne hindistan cevizi) bize iyi enerji verdi. Bu sırada kampta hazırladığımız 2 litre çayı ve çeşitli içerikli lavaşları tüketmeye başladık. Karnımızı doyurduktan sonra 4.55’te Körboğaz’ın tırmanışlı kısımlarını koşaraktan çıktık. Bu kısımda Mustafa’nın önceden yaşadığı travmatik deneyime dayanarak rotamızı orta-sollu ilerleyecek şekilde çizdik (sağlı çıkan ekibin başına gelen musibetleri ayrıca o raporda bulabilirsiniz). Dik yamacı aşıp toprak alanda mola verdiğimizde saat 5.55 idi. Mola kayamızın bir tık küçük olması ve birbirmize olan sevgimizi göstermek için bu 15 dakikalık molayı sarılarak geçirdik.

Mustafa,Cihan,Muhammet,Ben

Çaylar içildi yemişler yendi. Yola çıkıp geniş çarşak vadinin solundaki kaya dibinden yukarı doğru sıkıntısız ilerledik. Önümüzde Emler duvarını gördüğümüzde hava aydınlanmaya başlamıştı. Buraya gelene kadar arkamızda olan köy ışıkları giderek küçülüyordu. Saat 7.03’te başka bir büyük kayada mola verip şoktan alınmış müthiş donuk waffleları ve çayları gömdük. Az ötede gördüğüm başka bir güzel kayaya hediyemi bırakıp diğer Bozkaya ekibinin orada mola vermemesini umut ettim. Molalarımızın genel olarak sık ve uzun olduğu düşüncesindeydik ama çıkış hızımız iyiydi, dinlenişler de tatlıydı. Yola 7.20’de koyulduk ve sanırım 15dk kadar daha vadi dibinden düz devam ettik. Zaten yol da az buçuk belli, ta ki Emler duvarından soldaki Bozkaya zirveyi görene kadar. Orda oraya ait hissetmeyen birkaç kahverengi büyük kaya var. He orada çok kısa bir mola verdik. Zirve aşağıdan bakınca yakın duruyordu. Burada nereden nasıl çıkalım diye bi düşündük ve az eğimli uzun yerden devam ettik. Burada yine Mustafa’nın, “şurda bi yumurta var onun solu slab sağı çarşak ordan çıkalım” sözüne güvenip ordan ilerledik. Yumurtanın sağı ama çok da sağı değil, arada bir sağ. Buradan sonra agalarımla aramızdaki mesafe birbirimizi ucundan duyacağımız kadar açıldı ve herkes iç dünyasıyla sohbetlere daldı. Slablerde bu ayakkabılar ile ilk kez yürürken kendimi adeta dans eden bir dağ keçisi gibi hissediyordum. Derken zirveye 20dk kala Muhammetle buluştuk ve bana gülmekten yarılarak bir şekilde götümün buz tuttuğunu söyledi. Başta ter sandım ama çantamdan su akıyormuş aslında 😀

Buz tutan götüm

Az ilerde ufak bir mola verdik ve bu süreçte Emler sırtının karlı olduğunu görüp kramponsuz çıkmamızın pek mümkün olmayacağını konuştuk. Mustafa ve Cihan da az ötede buluşup zirvenin kalanında yeniden birleştik. Çıkarken kazmayla K yazıp geçtiğim kar, Cihan’ın UTA eklemesi ve Mustafa da işemesiyle kollektif bir çalışma haline büründü. Zirveye vardığımızda saat 9.55’ti. Hürtepe’nin kılçık geçişinin de karlı olduğunu görüp orayı da kramponsuz çıkamayacağımıza topluca karar verdikten sonra, bir süre dinlenip Bozkaya’dan geri inebiliriz dedik.

Solda Hürtepe, sağda Emler

Zirve sefamıza diyecek yoktu. Aşağı erken inip puding yemek yerine esintisiz güneşli köşemizde yatıp, kalan çoğu şeyi de yiyip chilledik. Cihanla Mustafa bir süre daha gözlerini dinlendirirken biz Muhammetle Hürtepeye giden uçurum yanı denen patikaya bi göz atmaya gittik ve illa uçurum dibinden yürümeye gerek olmadığını gördük. Bir sonraki gelişimizde bu geçişe hakim olmak açısından faydalı bir yürüyüştü. Zirveye vardığımızda bu kadar uzun olacağını fark etmediğimiz 4 saatlik molamızda yer yer diğer zirve gruplarıyla da haberleşip durum güncellemeleri alıyor, yer yer karşımızda duran BDK’ya 8-10 kişi çıkan grubu izliyor, manzaranın keyfini çıkarıyorduk.

Bozkaya zirveden, arkada BDK

Ben oralarda kuytu bir köşeye bir hediye daha bıraktım. Öğlen 1’e kadar, beraber ineceğimiz diğer Bozkaya grubunun (Selin-Nurselin-Gülin) da zirveye varmasını bekledik. Birlikte boşumuza devam ettik ve 2’de iniş için yola çıktık. Lakin Selin Özdemir arkadaşım zirveye çıkarken bir kaya dibinde gözlüğünü, başka bir kaya dibinde çantasını bıraktığı için bir kısmımız önden kayıp kolay iniş yolları ararken bir kısmımız eşya arıyordu (Gözlük hala o kayalardan birinin dibinde, bulan olursa lütfen Selin’e ulaşsın). Güneş çarpması kaynaklı olduğunu düşündüğümüz halsizliğin de etkisiyle dönüşümüz bir hayli yavaştı. Küçük molalar vere vere ilerliyorduk. Bir daha inmemeye yemin ettiğim, inmesi çıkmasından bence daha zor olan Bozkayadan Narpuz’a indiğimizde hava tamamen kararmıştı.

Bu sırada, vadinin karşı tarafından aşağı inen İtoturumu ekibinin kameralarına yakalanan Bozkaya ekipleri. Foto: Hakan Ak

Karanlık ve yorgunluk nedeniyle karayalaktan araba yolundan tin tin inmeye karar verdik. Bu yolu da karanlıkta başta bulamayıp küçük tepeler aştık ama eninde sonunda kampa vardığımızda saat yediydi. Bizi karşılayan sıcak çorbalar ve nefis makarnalar ile keyiflendik. Burada Alim, Ayşegül ve makarnasından otlandığım birçok insana çok teşekkür ederim.

Tavsiyeler: 10 gün öncesinden kar olma ihtimali göz önüne alınarak krampon götürülmeli.
Zirvede 4 saat mola verilmemeli, güneş çarpıyor.
Kutay Atak

Bozkaya Klasik Rotası Zirve Raporu 2

Ekip: Ramazan Tan, Selin Özdemir, Nur Selin Soysal, Gülin Özek
Süre: 16 saat

Kamptan 4’te çıkmayı planlamıştık ama 4.20’de çıktık. Daha kamp alanını terk edemeden Selin Özdemir yere kapaklandı. Bu olay yaşanacak her şeyin bir habercisiydi. (Raporun fon müziğine bu linkten ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/HOUnPweOeV4)

Yarım saatlik tempolu yürüyüşten sonra 4.50’de 1. Narpuz kapısına ulaştık. Burada bizden önce çıkan diğer Bozkaya ekibinin ışıklarını gördük. Bu onları zirveden önce son görüşümüz olacaktı. 15 dakikalık kahvaltı molası verdik. Karanlık bizi zorladı ama önceki gün Körboğaz’a giden yola baktığımız için hızlı ve doğru rotadan giderek ulaştık. Körboğaz için sağa sapmadan önce dere yatağının yanındaki hafif belirgin patikaları takip etik ve uygun bir noktasında yarıktan karşıya geçtik. (O kısma 5-10 metre uzaklıkta baba vardı) 6.20 gibi hava aydınlanırken Körboğaz’ın hafif tırmanış etabına başlamıştık.

Nur Selin, Selin, Gülin, Ramazan (soldan sağa)

Arada kısa süreli molalar vererek 8’de çarşağa vardık. 8.13’te hasta olan Ramazan Tan (premses) geri dönmeye karar verdi ve verdiği karar bu hayatta kendisine yapabileceği en büyük iyilikti. Başımıza geleceklerden habersiz çarşağı çıkarken GPS’e bakmayı ihmal edip sağa sapınca e olanlar oldu tabi. Oynat bakalım. (Turuncu çizgilerden oluşturduğumuz kelebek çarşağa popomuz tarafında resmedildi)

Körboğaz’da biraz devam ettikten sonra, herkesin bizi önceden uyardığı yere, soldan devam etmemiz gereken kısma gelmiştik. Ancak yol bizi “anlamadığımız bir şekilde” sağa saptırdı ve sağa taraftaki kaya kütlesinin dibinden, ilk başta anlaşılmasa da sonradan giderek dimdik olan, bir toprak yokuşa çıkardı. (Doğru yol sarıyla çizilen. Kırmızı yola SAKIN gitmeyin)

Eğer hayat sizi bir şekilde bu noktaya getirdiyse sağı değil solu seçin çünkü Bozkaya yolunda sol selamettir. Burada sağdaki kayaları çıkmayı denemektense birazcık aşağı inip sola yani doğru rotaya ulaşmak en mantıklısı. Sağdaki rotanın sonuna yaklaştığımızda Titanic müziği eşliğinde aşağı yuvarlandık ancak bu olay bir değil, iki değil, hayır bilemediniz toplamda dokuz kere gerçekleşti. Bu olaydan sonra bu çarşak, g*t delen ismiyle anıldı.

Bu rotada yaklaşık bir buçuk saat oyalandıktan sonra 9.46’da çarşağı bitirdik. Patikamsı kıvrımlardan ilerleyip ilerden U şeklinde bir sol yapınca Emlerin karlı eteklerini net bir şekilde gördük. Biraz yükselince slab etabı başladı artık wikiloctan asla sapmayarak soldan soldan yükselmeye başladık. 10.30 gibi slablere başlayıp, kısa molalarla yavaş yavaş çıktık. Selin’in bileği sakat olduğundan burada adeta kendini aşarak acı çeke çeke o zirveyi yaptı. Kendisini buradan tebrik ediyoruz. Bozkaya sen mi büyüksün.

Bu bir kamu spotudur: Bu tarz bir sıkıntınız varsa zirveden önce tedavi olmanızı şiddetle öneririz. Yoksa zirvede böyle olursunuz.

50 metrede bir soluklanarak zirvedeki diğer ekibin motivasyon bağırışlarıyla tam sınır saatimiz olan 13.00’da zirveye vardık. Yaptığımız en büyük hata, zirveye varma heyecanıyla yük azaltmak için 100 metre kala çanta bırakmak oldu. Çünkü geri dönüşte aynı rotayı takip etmediğimiz için, çantayı bulmak çok uzun sürdü ve meşakkatliydi. Buradan Mustafa’ya üstün arama kurtarma eforları için teşekkür ederiz.

Zirvede iki saat durduktan sonra ilk grubu aşağı indirip BDK’ya bize gösterdiği unutulmayacak manzarasını geri iade ettik 😉 15:00’te diğer Bozkaya zirve ekibiyle inişe geçtik. İniş yolu beklenenden bir tık daha uzun sürdü. Özellikle Körboğaz’ın inişi çıkışı kadar zor. O yüzden kendinizi psikolojik olarak hazırlamanızda fayda var.

Bu bir kamu spotudur: Trekking botuyla Bozkaya zirvesi şiddetle tavsiye edilmemektedir. Ayakkabı özellikle çarşaklarda hiç tutmuyor ve iniş yolunu çok zorluyor.

Çok karanlığa kaldığımız ve Narpuz yolu zor geleceği için traktör yolundan gitmeye karar verdik. Karanlığa kalmamız yaptığımız üçüncü büyük hataydı çünkü bir noktada önümüzü görmez hale gelmiştik ve hava gittikçe soğuyordu. Yol gözümüzde çok büyümüştü ve bu motivasyon düşüklüğü yaratmıştı. Bir yerde traktör yoluna değil paralelindeki yola saptık. Bu yüzden bir noktada hafif bir yükseklikten çıkarak traktör yoluna girmemiz gerekti ve en önemlisi bu sırada iki ekibinde suyu bitmişti. Yaptığımız dördüncü büyük hata da yanımıza yeterli su almamamız oldu. Bu serüven 20.00-21.00 arasında Karayalaktan kamp alanına varışımızla bitti.

Teşekkürler:

Buradan diğer Bozkaya ekibinde olan Cihan Kocaoğ, Mustafa Akar, Kutay Atak ve Muhammet Ali Doğan’a bizle beraber döndükleri, bizi bekledikleri ve destekleri için çok teşekkür ederiz.

Özellikle kampa döndüğümüzde bize yemek hazırlayan bütün BÜDAK ekibine bizi düşündükleri ve emekleri için çok teşekkür ederiz.
Nur Selin Soysal, Selin Özdemir, Gülin Özek

Karasay-Eznevit Klasik Rotası Zirve Raporu

Ekip: Selin Düşmez, Nil Juliette Altıntaş, Ayşegül Arabacı, Cansu İnce
Süre: 15 saat

Bu sonbahar kampına gitmeden önce, kadın zirve grubu hayalim için Ayşegül’ü harraslamaya başlamıştım. Daha öncesinde de bunu Ayşegül ile konuşuyorduk, sağ olsun kendisi neredeyse her zirvemde yanımdaydı. Birkaç farklı zirve planından sonra kondisyonumuzun da çok iyi olmadığını göz önünde bulundurarak biraz daha rahat bir faaliyet olması için Karasay-Eznevit yapmaya karar verdik. Planımız şu şekildeydi: Sokullu’daki kamp alanımızdan yola çıkıp Karasay ve Eznevit yapıp Eznevit Yurdu’na inerek kamp alanımıza varmaktı. Gezi toplantısından sonra aramıza Cansu ve Nil de katıldı ve bu sayede hayalimdeki kadın zirve ekibi büyümüş oldu <3 Birlikte zirve planımız için uçarı kaçarı fikirleri tartıştıktan sonra ana plana sadık kalıp zirve için hazırlanmaya devam ettik.

En geç saat 3.30’da yola çıkıyoruz deyip su ısıtmaydı, çantaya kazma bağlamaydı derken yine bir gecikmeyle 3.54’te kamp alanımızdan yola çıktık. Yarım saat traktör yolunda yürüdükten sonra Karayalak kamp alanında on dakikalık mini bir polar çıkarma-su içme molası verip yürümeye devam ettik. Yaklaşık bir saat kadar daha yürüdükten sonra akşamdan hazırladığımız lavaşları yok etmeye başladık. (Bir önceki mini molada Nil’in düşürdüğü lavaşa R.I.P) Yirmi dakika kadar yemek molasından sonra ilerlemeye devam ettik. Yaklaşık kırk beş dakika daha ilerledikten sonra kapının biraz üstüne vardığımızda Ayşegül kendini çok iyi hissetmediğini söyleyip kamp alanına dönme kararı aldı. Ayşegül’ü orada ‘gel bence tın tın gideriz’ diye zorladım ama kararında kesindi ve böylece geri kalanlar olarak üç kişi yolumuza devam ettik.

Kısa bir süre sonra da saat 6.55 civarı Cansu bacağının çektiğini söyleyip kampa dönmek istediğini söyledi. Kaldık Nil ile baş başa. Nil’in ilk zirve denemesi olduğu için bu noktada üzerimde biraz ona karşı sorumluluk hissedip biraz gerilmiştim tabii sonra kendisinin süper bir partner olduğunu görünce yersiz gerildiğimi anlamış oldum. Nil bana “İstersen biz de dönelim, benim için devam etmek zorunda değilsin.” gibi tatlı şeyler söylemeye başlamışken “Hadi hadi ne dönmesi devam ediyoruz.” diyerek tekrardan yürümeye koyulduk.

Bir saat kadar ‘Nerede bu mola taşı?’ diye zikzak çizerek ilerledikten sonra mola taşına 7.55 civarı ulaştık ve bir güzel mola verdik. Mola taşında ilk dağ faaliyetim olan Plato kampını da bolca andım. Zamanlama konusunda çok iyi olmadığım için sürekli bizimkilerin önceki raporlarındaki verdikleri saatlerle bizim saatlerimizi kıyaslıyordum aklımda, bu sebeple çok az molalar verip kendi tempomuzda yükselmeye devam ediyorduk. (Bu sayede keyfi beklemelerle birlikte planladığımızdan çok daha erken zirveye ulaşmıştık) Mola taşındaki nefis molamızdan sonra bele doğru yükselmeye başladık.

Biz yükselirken mola taşına doğru gelen büyük bir grubun ilerlediğini gördük, gerçekten kalabalıklardı. Umarız Karasay’a gelmiyorlardır diyerek sürekli onları kontrol ederek bele doğru ilerlemeye devam ettik. Mola taşından bele doğru olan kısımda az az kar vardı, fakat ilerledikçe karlar diz boyuna kadar ulaştı. Bizim kalabalık grubun bele doğru yöneldiğini görüp sanki koca zirve bizimmiş gibi bayağı bir hüzünlendik. 9.37’de belin biraz altında kalabalık grup bizim arkamızda sıra oluşturdukları için kenardaki bir kayanın üstünde minik bir mola verdik, grubun önden karda iz oluşturmasını bekledik ki daha rahat çıkalım. O noktada grubun JAK olduğunu ve eğitim faaliyeti yaptıklarını sohbet esnasında öğrendik. İçlerinden birine biraz sitemli bir şekilde ‘Şimdi burda benim başıma bir şey gelse kaç dakikada beni kurtarmaya gelirsiniz?’ diye sorarak kendi kendime maziyi andım… Fakat aldığım cevap beni çok tatmin etmemişti. Yine de teşekkür edip ilerlemeye devam ettik.

9.50’de bele varmıştık ve güneşi ilk defa görmenin mutluluğuyla belde biraz şımardık. Büyük grubun zirveye çıkmasını bekleyelim derken 10.10’da zirveye doğru ilerleyip 10.30’da Karasay Zirve’ye varmıştık. Nil’in ilk zirvesini kutlayıp önce bir sarıldık. Ortam bir dağın zirvesi için fazla kaotikti. Koca zirvede ayrı bir şekilde oturacak yer bile bulamadık. Sağ olsunlar bize iyi baktılar, bir sürü abur cubur verip ÇAYlarını paylaştılar. O zirvede nasıl elli dakika harcadık hiç bilmiyorum. Çay içtik, manzarayı izledik, zirve defterine bir şeyler yazdık, fotoğraflar çekindik ki bir baktık elli dakika geçmiş bile.

Karasay Zirve (Selin, Nil; arka tarafta Emler, Kızılkaya -soldan sağa-),

Zirvedeki grupla vedalaştıktan sonra Eznevit’e doğru alçalmaya başladık. Fazla alçalmadan nereden zirveye doğru yükselmeye başlasak diye düşünürken en alternatifi bulmaya çalışıyorduk. Bu sırada geçen sene Hakan ve Mustafa’nın zirve yolunun rotasına bakıyorduk. Tam bu arayışta Nil ilk çarşak inişini minik de olsa yaptı ve pek hoşlanmadı. Sonunda Eznevit’e doğru yükselmeye başladık. Yüksel yüksel bir türlü bayrağı göremiyordum ve sürekli beş dakika önce bu kadar yakın gözüken bayrak nasıl bu kadar uzakta olabilir diye söyleniyordum. Nil ‘Selin bak gözüktü!’ diye bağırana kadar artık bayrağa bakmıyordum bile. Böylece saat 12.30’da Eznevit Zirveye ulaştık.

Bu sefer zirve sakindi, açıkçası böylesi bizim için daha keyifliydi. Bana göre, zirveye ulaştığında tüm zirve yolculuğu boyunca aklından geçen düşünceleri duymak, eşsiz Aladağlar manzarasını izlerken birazcık da olsa bu düşüncelere odaklanabilmek çok kıymetli. Belki de ben işin bu kısmını fazla romantize ediyorumdur. İşte tam zirvede bunları düşünmeye başlamışken telsizden Mustafa’nın sesini duyduk ve tüm bu romantizmi ‘dan’ diye böldü sağ olsun, Bozkaya’dan bize el sallıyorlardı. Ben bu kadar romantik düşünürken Mustafa-Cihan-Mali-Kutay zirve ekibi zirvede uyuyorlarmış.

Eznevit Zirve’den manzara

Yine zirve defterine ismimizi yazıp ve birkaç anı fotoğrafı çekildikten sonra dönüşe geçmeye başladık. İlk plana (Eznevit Yurdundan kamp alanına varış) sadık kalmayıp bir sıkıntı çıkmasın diye geldiğimiz yoldan geri dönmeye karar verdik. 13.15 gibi Eznevit zirveden inmeye başladık. Tekrar Karasay’a doğru yükselmeye başlarken içimden yüz kere keşke Eznevit Yurdundan inseydik diye geçirdim. Çünkü bu sefer de Karasay’a git git bir türlü bitmiyordu. Aynı yolu ikinci kere yürümek yorgunluğumla birlikte beni çok demoralize etmişti. Nil’in gazlamalarıyla ve avutmalarıyla birlikte sonunda Karasay zirveye 14.30’da ulaştık. İki adım yol için bu kadar söylendiğime inanamadım ama Karasay ile Eznevit arasındaki yol kesinlikle algılarımızla oynuyor diye düşünüyorum.(!) Burada on beş dakika kadar yatıp muhabbet ettikten sonra bele doğru yürümeye başladık. Bir saat kadar bol karla birlikte alçaldıktan sonra iki kadın dağcıdan gençliğimize birer övgü alıp mola taşına ulaştık.

Bu noktadan sonra sakin bir tempoyla Sokullu’ya doğru neredeyse hiç mola vermeden harika akşamüstü ışığıyla beraber alçalmaya başladık. Karayalak kamp alanına vardığımızda telefonum çaldı ve kamptakiler Sematepe zirve grubuna ulaşamadıklarını söylediler. Biz Nil ile telsizle ulaşmaya çalıştık ama ses gelmedi. Orada ufak bir telaşa kapıldım sonra Oktay’ın telsizden ‘Selin çok açız lütfen yemek yapın!!’ diye sesini duyduktan sonra telaşım geçti ve bir güzel sövdükten sonra kamp alanına ilerlemeye devam ettik. Saat 19.00 gibi kamp alanında Cansu bizi karşıladı ve çadır çocuklarımızın yaptığı yemeklere doğru koşmaya başladık.
Selin Düşmez

Sematepe Kuzeybatı Klasik Rota: 1. ve 2. Narpuz – Zirve – Plato – Çelikbuyduran – Sokullupınar Trans Rotası Zirve Raporu

Ekip: Oğul Alim Özçelik, Faruk Arslantürk, Oktay Özel
Süre: 18 saat
Teknik Malzemeler:

Sonbahar kampına gidenler belli olduktan sonra Oğul, Faruk, ben ve Alim ayrı ayrı ortalıkta hangi zirveyi yapsak diye dolanmaya başladık. Birkaç gün içinde birbirimizi bulduk ve Oğul’un önerisiyle Sokullupınar’dan Sematepe Kuzeybatı yüzü ve Kocasarp denemeye ardından da Plato’ya inip Çelikbuyduran üzerinden Sokullupınar’a dönmeye çalışmaya karar verdik. Bu yolda rotanın uzunluğundan ötürü bizi yıldırmak isteyenler oldu (Hakan) ama sıkıntı değil. Rotanın uzunluğu ve yol boyunca su kaynağı olmayacağı sebebiyle, hem su bırakmak hem de gece yürüyeceğimiz Narpuz 2 vadisine bakmak amacıyla Cuma günü kampa varır varmaz Faruk, Oğul ve Alim Narpuz 2’ye keşfe gittiler. Alim’in botu vurduğu için Narpuz kapıdan devam etmeme kararı aldı. Oğul ve Faruk yaklaşık bir yarım saatlik mesafe kadar Narpuz 2’nin içine girdiler ve yol üstünde bir yere kişi başı 1.5’ar litre su bıraktılar.

Gece 2.30’da çıkmaya karar vererek saat 9 gibi çadırlara girdik. Rotanın uzun olacağını bildiğimiz için yanımıza bivak ve 2 tane tulum almaya karar verdik. Alim ayağından dolayı gelmekten vazgeçti.

Yola çıktığımızda saatler 02.35’i gösteriyordu. Farukla geçen BDK denememizde susuz kaldığımız için hepimizde 6şar litre su vardı. Hava rüzgarsız ve açık ama soğuktu. Karanlıkta Narpuz 1’i 1 saat 15dk ‘da geçtikten sonra Narpuz Kapıda mola verdik. Bu esnada geceye ve dağa da yavaş yavaş alışmaya başlamıştık. Kısa bir moladan sonra Narpuz 2’ye tırmanmaya başladık. Narpuz 2, kendisini Narpuz 1 gibi patika sanan bana ufak sürprizler yaptı. Narpuz 2 hafif tırmanış etaplarıyla başlayıp bir kanyon tabanından geçirdikten sonra patikalarla devam eden bir vadi. Narpuz 2 de bir miktar ilerledikten sonra duyduğumuz kurt ulumalarıyla beraber parlayan bir çift göz götümüzde atmaya sebebiyet verdi. Ancak daha sonra bunun kamptaki 50x15x20 ölçülerindeki köpek olduğun farketmemizle içimizi bir ferahlık kapladı. Patili dostumuzun da bize katılmasıyla yola 4 kişi devam etmeye başladık.

Karanlıktan dolayı yolumuzu ara ara kaybettik. Saat 5.30 civarında Kanyon tabanına ulaşmıştık. Kanyon insanı acayip ruh hallerine sokan bir yer. Gündüz gözüyle görmeyi çok isterdim. Ben Faruk ve Oğul’un fotoğrafını çektim ama onlar beni çekmedi ve devam ettik. Kanyon’u geçtikten sonra görece düz bir patikayla Sematepe’ye doğru ilerlemeye başladık. Yürürken nerenin ne olduğunu tam olarak kestiremiyorduk ancak yürümeye devam ettik. Sematepe’den önceki Tümsektepe’ye geldiğimizde arkamızdan BDK kızılçarşak deneyen bir tümen dayıyı gördük. Dayılar bizle anlamsız çığlıklar atarak iletişim kurmayı denedi ama anlayamadığımız için biz de onlara bağırdık ve yolumuza devam ettik. Bu noktada iyiden iyiye yorulmaya ve üşümeye başlamıştık. Tümsektepenin ordaki çarşak yorucu.

Yavaştan gün aydınlanmaya başlamış, soğuk kendinin iyiden iyiye hissettirmekteydi. Faruk’un elleri buz kesmeye başlamıştı. Bu şekilde yola devam etmesinin çok güç olduğunu farkettim ve ona bildiğim çok özel bir teknikten bahsetmeye karar verdim. Acı reçeteyi uygulaması lazımdı. Tek çare ellerini billurlarının sıcaklığıyla ısıtmaktı. Faruk diretmedi ancak bacaklarının da yeterince sıcak olduğuna karar verdi. Bu özel tekniğin detaylarını merak edenler lütfen iletişime geçmekten çekinmesinler.

Saat 7’de Tümsektepe’den Sematepe’nin eteklerine doğru yola koyulduk. Saat 8.30’da tırmanışa başlamıştık. Kuzey yüzünü çıktığımız için Güneş bize vurmamakta diretiyordu. Tam o sıralarda çıkacağımız rotanın karlı olduğunu fark ettik ancak ilerlemeye devam ettik. Sematepe tırmanışından bahsetmek gerekirse bizce çok da kolay olmayan kaya tırmanışı etaplarından oluşuyor ancak en büyük zorluğu Sematepe’nin çok çürük olması. Nerdeyse tuttuğumuz her şey çürüktü, tuttuğumuz yere güvenmek çok zordu. Sürekli birbirimizin kafasına taş atıyorduk. Wikiloc rotasına sadık kalmaya çalışarak ilerlemeye çalışıyorduk. Yavaş yavaş bu rotanın beklediğimizden de zor olduğunu konuşmaya başladık. O esnada mikro köpeğimiz bizle alay edercesine her çıktığımız yerin ardında uyur vaziyette bizi bekliyordu. Biraz düz tırmanıp bir miktar sağa geçtikten sonra, daha da sağda( wikiloc rotasının gösterdiği yer ) kar olduğunu görüp bulduğumuz yerden tırmanmayı kararlaştırdık. Bulduğumuz yerlerden tırmanmaya devam ederken Faruk ve Oğul Faruk’un açtığı izden ilerledi ancak benim götüm fena attığı için biraz daha soldaki karsız kısımdan ilerledim. Wikiloc rotasını takip etmediğimiz için bir noktada Faruk’un dağın ortasındaki 8- zorluğunda olduğunu tahmin ettiğimiz alakasız bir kayada boulder yaptığını gördük. Oğulla birlikte bir miktar izledik ölmesinden korktuk ama ölmemiş. Daha sonra hep beraber daha soldaki karsız kısımdan ilerledik.

Faruk önden sırt hattına vardı ve yarım saat kadar bizi bekledi. Bu yüzde telsizin çekmediğini belirtmek isteriz ama telefon çekiyordu. Oğulla aşağıda canımızın derdine düşmüşken Faruktan bir telefon geldi. Telefon’da umarsızca sıkıldım nerdesiniz demesiyle Faruk’a kötü sözler söyledik ve telefonu kapattık. Yanına ulaştığımızda saçma bir sırta çıktığımızı farkettik ve yine rota olmayan bir yerden asıl çıkmamız gereken sırta yan bir geçiş yaptık. Bu kısım da karlıydı ve epey korkuttu. Bu sırta vardığımızda Plato’yu görebiliyorduk. Zirve de bu noktadan 5 dakika yürüyüş mesafesinde. Sematepe’ye çıkarken bir noktada ipsiz geri dönemeyeceğimizi farkettik. İp olsa bile Sematepe kayasına güvenebilir miydik emin değilim. Bu da çıkma konusunda bizi cesaretlendirdi ve korkuttu. Zirveye vardığımızda da köpek dostumuz bizi karşıladı. Saat 12.30’da zirvedeydik.

BÜDAK olarak doğadaki hayvanları beslemeyiz ancak köpeğe bir kaç soslu fıstık vermeyi uygun gördük. Saat epey ilerlediği için Kocasarp’a gitmemeye karar verdik. Faruk ve ben daha önceden Plato’dan Sematepe yapmıştık ve oradaki yoldan inmeyi düşündük.

Zirveden aşağıya bakış

Daha sonra bu yolu bulamadığımız dağda uygun bulduğumuz yerlerden, dağ ile beraber aşağı aka aka Plato zeminine ulaştık. 15.00 gibi Plato zeminine varmıştık. Burada uzun bir mola verdikten sonra karşımıza Direktaşı alıp yürüyerek Çelikbuyduran patikasına bağlandık. Çelikbuyrudan’a vardığımızda saat 17.15’ti.

Bu noktada tüm enerjimiz çekilmişti ve 4 gündür pardon 15 saattir yürüyorduk. Çelikbuydurandan sonra hiç yokuş çıkmayacağımı bilerek aburcuburlarımızın dibini gördük, taşıdığımız suyun bir kısmını daha güvende hissettiğimiz için döktük. Çelikbuydurandan arkamızdan biri kovalıyormuşçasına inmeye başladık. 3 saatte 7 x Tunç Fındık temposuyla indik. Biz inerken hava karardı. Bu sürenin ⅔’ünü Kafa lambalarımızla ilerledik. Çelikbuyduran kapı civarında kampla iletişime geçtik. 20.30’da tekrar Sokullu’daydık. Yemeklerimizi yiyip insanlara zirvedeki ejderhadan bahsedip zirveyi tamamlamış olduk.
Oğul, Faruk, Oktya

İtoturumu Güney Rotası Zirve Raporu

Ekip: Erdem Aydın, Hakan Ak, Şevket Teber
Süre: 12 saat
Teknik Malzemeler: Kişi başı kuşam, kask, reverso; çeşitli uzunlukla slingler, perlonlar, prusikler; en büyük 2’si hariç kulüpteki BD friendler, yeni CT 11’li takoz seti (#1-#11 numara), epeyce karabina, yarım 60m ip

28 Ekim
Yenilerle Narpuz’a trekking yapılacaktı. Biz trekking için fazla cool olduğumuzdan dolayı, onun yerine geleneksel tırmanış pratiği yapmak istedik. Şevket, Hakan ve ben(Erdem) Narpuz’a girmeden önce sağda kalan kayalıklarda bi yeri gözümüze kestirdik. Rota falan da yoktu, random bir kayalıktı, buraya geleneksel tırmanırız dedik. Ben lider çıktım, garip bi şekilde zor bi yerdi. Sonraki gün IV derece trad. çıkacağız diye bugün pratik yapalım demiştik, ama IV’ten muhtemelen çok daha zor olan bi şey çıktık. Çıktığımız yer de saçma sapan bi yerdi. Top-out yolu da bulamadık, bi de onunla uğraştık bir sürü. Karanlıkta döndük.

Geldiğimizde de başka bir sürpriz bekliyordu bizi: Öğrendik ki Emmi önceki gün, ismini vermek istemediğim P ile başlayan tavuk dönerciden yeme gafletine düştüğü için rahatsızlanmış, sonraki günün trekking’ini yaptıramayacak. Şimdi gezi sorumlusu olan Hakan’ın da trekkinge gitmesi gerekiyor. Şevketle ben de konuşup Hakan gelemiyor diye tam iptal ediyorduk ki, Yiğit yetişti. Bizim faaliyetimizi daha önemli bulduğu için, kendi Filiz’le olan faaliyetini iptal edip beraber yenilere trekking yaptırabileceklerini söyledi. Biz de çok sevinip, iptal etmeyi iptal ettik. (Teşekkürler Yiğit, teşekkürler Filiz). (Benim için faaliyeti iptal edecek kadar kral oldukları için teşekkürler Erdem ve Şevket – Hakan) Sonraki gün İtoturumu’na gitmek üzere uyuduk.

29 Ekim
Şevket, Hakan ve ben (Erdem) sabah 6’da yola çıkacağız diye anlaşmıştık. Çıkamadık. Niye geç kaldığımızı anlatıyorum:

Edit: Vazgeçtim anlatmıyorum. Ama Şevket ve Hakanın yüzünden yani.

7 gibi yola çıktık. Narpuz’a girdik, Narpuz kapısının sonunda ufak bi mola verdik. Sonra patikayı takip ettik. İleride kör boğaz ayrımına gelmeden önce bi yerlerde sola yukarı döndük. Yüzey boyunca yukarı yardırdık. 1-2 defa “aa İtoturumu şu galiba” dedik ama o değildi. Daha arkasındakiydi hep. (Dağcılıkta hep yaşarım aynı şeyi). Sonunda boyuna geldik.

Boyun’un sağ tarafında, arka (kuzey) yüzünden bi çıkış aradık, bulamadık. Rota oradan değilmiş. Hafif sağdan sol yukarı çapraz yükselen bi rota var, 1-2 derece tırmanışlı. Oradan yükselip güney yüzden devam ettik. Burada bizi bi an tedirgin eden bi yan geçiş vardı. Ama sonradan fark ettik ki ileri tarafında rahat tutulan bi cep varmış. Çok da zorlanmadık. Orayı da geçince, fotoğraflarda önceden gördüğümüz rota tabanını gördük.

Boyuna geldiğinizde, ilerilemeniz gereken hat, boyunun hafif kuzey tarafındana girip, kütlenin etrafındana dolanarak güneye geçiyorsunuz. Bahsettiğimiz dar yan geçiş burada Foto&Çizim: Hakan Ak

Zirveye ulaşmak için geleneksel tırmanış yapmamız gereken 2 yer vardı. Birincisi yaklaşık III+ derecelik bi yerdi. Sanıyorum 7-8 metre uzunluğunda. Burayı Hakan lead’ledi. Yukarıda bir babaya perlon atarak emniyetimizi aldı. Biz de yukarı çıktık. (fotoda 0’la 1 arasındaki yer. Aynı noktaya soldan veya sağdan da çıkılıyormuş, yaklaşık aynı zorluktaymış dendi)

Genel rota hattı Foto&Çizim: Erdem Aydın

Not: Orada aslında az ötede (1 no’lu bölgede) başka perlon da varmış. Hakan görememiş. (Renk körü olanların zorlandığı şeyler: Bir: Dağda perlon bulmak. İki: Okey oynamak. Bitti diye açtıkları tablada neler görüyoruz…)

Hakan rotanın ilk (0 ile 1 arası) kısmında Foto: Şevket Teber

Soldaki garip yuvarlak yığın kayaları serbest çıktık. Sonrasında IV derece olan rotanın tabanına ulaştık. Fotodaki 2 no’lu bölgede perlon var. Biz dokunmadık ama inerken kullanılabilir. Burada biraz boş attık. Kraker yedik. Şevket, yere yanlışlıkla kraker döktü, onları toplayıp yiyordu. Hakan da kayanın arasına düşen krakerleri çıkarmak için nut key arıyordu. Ama nut key yoktu, getirmeyi unutmuştuk. Neyse, ben hazırlandım, rotaya girdim. IV derece denecek tek bir hamlesi vardı. O hamlede de çok rahattım, çünkü oranın hemen altında Allah’ın sırf takoz atılsın diye yarattığı bi çatlak vardı. Oraya takozumu atıp, ona bir bolta güvendiğim kadar güvenerek çıktım ve bitirdim. Yukarıda perlon vardı, emniyet aldım, onlar da yanıma geldiler.

İkinci kısıma (2. nokta ve üstü) girmeden önce, Hakan ve ben Foto: Şevket Teber

Malzemeleri orada bıraktık. Oranın devamı da zirveydi zaten. Az biraz yürüyüp zirveye çıktık.

Zirve anısı (Soldan sağa Hakan, Şevket ve ben (Erdem))

Zirvenin müthiş bi manzarası vardı. Emler ve çevresi dağlar, Narpuz vadisi, Sokullu kamp alanı, uzakta Kazıklıali Kanyonu, diğer tarafta da Cımbar vadisi ve daha fazlası görünüyor. Ayrıca zirveden sağlam bağırınca Sokullupınar kamp alanından duyuluyor. Denedik.

 

Zirve manzarasının bir kısmı, soldan sağa: Demirkazık, Sematepe, 2. Narpuz Vadisi, Bozkaya, Körboğaz, Emler ve Kayacık Tepesi Foto: Hakan Ak

Dönüşe geçtik. Geldiğimiz yoldan geri döndük. Ben kafa lambamı kaybetmişim. Bir dağcı nasıl kafa lambasını kaybeder? Neyse, telefon flaşıyla uğraşmak istemediğim için, karanlık tamamen çökmeden önce Narpuz’u inmiş olmak istiyordum. Önden hızlı adımlarla indim ve kampa döndüm. Hakanla Şevket de bi süre sonra geldiler. Geldiğimde çadır yavrularım bana makarna yapmıştı. Biraz çorbayla karıştırmışlar falan ama yine şaşırtıcı seviyede güzeldi. Elinize sağlık. Bu da böyle bir zirve anımızdı, teşekkürler.

Wikiloc kaydına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wikiloc.com/hiking-trails/emmi-yaylasi-118260321
Erdem Aydın

Editör ve gezi sorumlusundan bir son söz:

Senenin en başında, 49 kişilik sonbahar kampı yapmak en başta herkese zor görünse, hayal gibi dursa da altından kalmış olmamızı müthiş bir başarı olarak görüyorum. Hatta, geziye gidebilecek en fazla sayıda insanın gidebilmesi için bile gezi sorumluluğu görevini almış olabilirim. Bu süreçte başta benimle birlikte yorulan gezi sorumlumuz Kutay ve malzemecilerimiz Alim ve Mali olmak üzere tüm emek/fikir verenlere sonsuz teşekkürler ediyorum.

Her ne kadar o haftalarda çok yormuş olsa da, şu noktada, 49 kişiyi dağa götürmüş olmanın, 5 başarılı zirve grubu ve başarılı bir trekking grubuyla sapasağlam geri dönebilmiş olmanın mutluluğu içerisindeyim. İnsanların doğayla buluşabilmesine aracı olmak paha biçilemez bir zevk.

Ayrıca trekking yaptırmak için planlarını bozan Yiğit ve Filize, yine zirve planını bozmaya hazır olan Ayşegül’e, ayağına rağmen trekking’e destek çıkan Alim’e de çok çok teşekkür ederim.
Hakan Ak


1 yorum

İ. Burak "emmi" · 14 Eylül 2023 02:06 tarihinde

Güzel yazı güzel gezi…keşşşşke ben de katılabilseymişim 🙁

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir